karısı evde yalnızmış, Fakir Çiftçi’yi içeri alıp: “Yerdeki sazların üzerinde uyuyabilirsin.” demiş. Ona bir parça ekmek ve peynir vermiş. Fakir Çiftçi karnını doyurduktan sonra, içinde karga olan deriyi de yanına alıp yatmış. Değirmencinin karısı onun, yorgunluktan uyuduğunu sanmış. Bir süre sonra kapıya başka bir adam gelmiş. Değirmencinin karısı: “Kocam dışarıda, bu gece çok eğleneceğiz.” diyerek adamı coşkuyla karşılamış.
Fakir Çiftçi, onların konuşmalarını dinlemiş ve eğlenceden bahsedildiğini duyup da kadının yeni misafirine rosto, salata, pasta ve biraz da içecek ikram ettiğini görünce kendisinin sadece peynir ve ekmekle geçiştirildiğini düşünerek sinirlenmiş. Adamla kadın ziyafete otururlarken kapı çalmış.
Kadın: “Aman Allah’ım, bu kocam!” diye haykırmış. Derhâl eti fırına kaldırmış; içecekleri yastığın arkasına, salatayı yatağın içine, pastayı yatağın altına, adamı da dolaba saklayıvermiş.
Sonra da kapıyı açarak: “Şükürler olsun geldin! Bu ne biçim bir hava, dünyanın sonu mu geldi ne!” diyerek kocasını karşılamış.
Değirmenci, sazlıkların üzerinde yatan Fakir Çiftçi’yi gördüğünde: “Bu adam burada ne arıyor?” demiş. Kadın da: “Bu zavallı adam fırtınaya yakalanmış, gelip sığınmak istedi. Ben de ona biraz peynir ve ekmek verdim, üzerine yatsın diye de yere birkaç sazlık serdim.” diye cevap vermiş.
Kocası: “İyi tamam, buna itirazım yok da sen bir an önce gidip bana yiyecek bir şeyler getir.” demiş.
Kadın: “Ekmek ve peynir dışında yiyecek hiçbir şey yok.” diye karşılık vermiş.
Adam: “Peki, ne varsa onu yerim ben de!” dedikten sonra yerde yatan Fakir Çiftçi’ye bakmış. Sonra ona: “Gel şöyle de bana eşlik et!” demiş.
Fakir Çiftçi, adamın ikinci kez sormasına izin vermeden oturmuş masaya. Bir süre sonra değirmenci; yerde duran, içinde karga sarılı deriyi fark etmiş ve: “Bu da ne böyle?” diye sormuş.
Fakir çiftçi: “Bunun içinde bir kâhin var.” diye cevap vermiş.
Değirmenci: “Peki benim geleceğimi söyleyebilir mi?” diye sorduğunda Fakir Çiftçi bunun mümkün olduğunu söyleyerek şöyle demiş:
“Kâhin sana dört şey söyleyecek ama beşinciyi kendisine saklayacak.”
İyice meraklanan değirmenci: “Tamam, söylesin bakalım hadi.” demiş.
Fakir Çiftçi kargaya bir çimdik atmış, karga: “Gak!” demiş.
“Ne dedi peki?” diye sormuş hemen değirmenci. Çiftçi de: “Şu yastığın arkasında içeceklerin olduğunu söylüyor.” diye cevaplamış.
Değirmenci: “Keşke olsa! Ne güzel olur.” demiş ve yastığın altına bakmaya gitmiş, içecekleri bulunca çok sevinmiş. Hevesle: “Eee, peki başka?” diye sormuş.
Fakir Çiftçi, kargayı tekrar çimdikleyip “Gak!” dedirtmiş. “Bu sefer de fırında bir rosto olduğunu söylüyor.”
Değirmenci yine: “Keşke olsa! Ne güzel olur.” demiş ve gidip fırındaki eti bulmuş.
Fakir Çiftçi, kargayı tekrar konuşturunca: “Şimdi de yatağın içinde salata olduğunu söylüyor.” demiş.
Değirmenci: “Keşke olsa! Ne güzel olur.” demiş ve gidip yatağa baktığında salatayı da bulmuş.
Fakir Çiftçi bir kere daha kargayı çimdikleyip öttürdükten sonra: “Dördüncü ve son olarak da yatağın altında pasta olduğunu söylüyor.” demiş.
Değirmenci yine: “Keşke olsa! Ne güzel olur.” diyerek gidip pastayı da bulmuş. Sonra ikisi birden masaya oturmuşlar.
Değirmencinin karısı öyle endişelenmiş ki dolabın anahtarını da yanına alıp, gidip yatmış.
Değirmenci beşinci kehanetin ne olduğu konusunda çok meraklanınca Fakir Çiftçi: “Önce afiyetle bulduklarımızı yiyelim de sonra beşinci kehanetle ilgili konuşuruz.” demiş.
Böylece oturup yemeklerini yemişler ve yerken de değirmencinin beşinci kehaneti öğrenmesi karşılığında ne kadar vereceği üzerine konuşmuşlar. Sonunda üç yüz lirada anlaşmışlar.
Çiftçi, kargayı bir kez daha çimdiklemiş. Karga yüksek sesle: “Gak!” diye ötmüş. Değirmenci ne dediğini sorunca da Fakir Çiftçi bu sefer: “Giysi dolabında şeytan varmış. Onu söylüyor.” demiş.
Değirmenci: “O şeytan, o dolaptan çıkmalı.” diyerek dolaba yöneldiği sırada Fakir Çiftçi de değirmencinin karısının elinden anahtarları alıp dolabı açmış. Dolapta saklanmakta olan adam, bir hışımla fırlayarak evden kaçmış.
Bunun üzerine değirmenci: “O düzenbazı kendi gözlerimle gördüm, hele şükür!” diye haykırmış.
Fakir Çiftçi ertesi sabah değirmenciden aldığı üç yüz lirasıyla beraber oradan ayrılmış. O günden sonra Fakir Çiftçi’nin hayatı gitgide düzelmeye başlamış. Kendisine güzel bir ev yapmış. Köydeki diğer çiftçiler de bu durum karşısında: “Fakir Çiftçi gökten altın liraların yağdığı bir yerlere gitmiş ve oradan çuvalla altın getirmiş olmalı.” diye arkasından konuşuyorlarmış.
Sonunda Fakir Çiftçi bu ani zenginliğinin nereden geldiğini açıklamak üzere mahkemeye çıkartılmış. Mahkemede sadece: “İneğimin derisini üç yüz liraya sattım.” demiş. Başka da bir şey anlatmamış.
Bunu duyan diğer çiftçiler bu fırsattan yararlanmak istemişler; hemen eve koşup, ineklerini kesip Fakir Çiftçi’nin sattığı fiyata satmak üzere derilerini yüzmüşler. Hâkim: “Ben onlardan önce davranmalıyım.” diyerek kendi hizmetçisini kasabaya, deri alıcısına yollamış ancak alıcı deriye sadece üç lira vermiş. Diğer çiftçiler derilerle geldiklerinde o kadar bile alamamışlar. Alıcı: “Ben bu kadar çok deriyi ne yapayım?” diye hepsini geri çevirmiş.
Çiftçiler, kendilerine yanlış bilgi veren Fakir Çiftçi’ye kızmışlar ve hep birlikte ondan intikam almaya karar vermişler. Gidip onu hâkime şikâyet etmişler. Zavallı Fakir Çiftçi, üzerinde delikler olan bir fıçıya konulup suya atılarak ölüme mahkûm edilmiş.
Cezası gerçekleşmeden önce bir rahip onun için dua okumaya gelmiş, bu sırada diğer insanlar da uzaktan olanları izliyormuş. Fakir Çiftçi; rahiple göz göze geldiğinde onun değirmencinin evinde, giysi dolabında saklanan adam olduğunu fark etmiş ve ona demiş ki: “Ben senin dolaptan kaçmana nasıl yardım ettiysem sen de beni bu fıçıdan kurtarmalısın.”
O sırada yanlarından, sürü otlatan bir çoban geçmekteymiş. Çobanın en büyük dileğinin bir gün hâkimlik yapmak olduğunu bilen Fakir Çiftçi, bütün gücüyle: “Hayır yapmayacağım, oturmayacağım!” diye bağırmış.
Bunu duyan çoban, yanlarına gelip: “Neyi yapmayacaksın?” diye sormuş. Fakir Çiftçi de ona: “Bu fıçının içinde oturursam beni hâkim yapacaklarmış ama oturmayacağım!” demiş.
Çoban: “Hâkim olmak için tek yapılması gereken buysa ben fıçının içinde memnuniyetle otururum.” demiş.
Çiftçi ona: “Evet, tek yapılması gereken bu, fıçının içine girersen hâkim olacaksın.” diye karşılık vermiş. Çoban bunu kabul edip fıçıya girmiş. Çiftçi, fıçıyı kapattıktan sonra koyun sürüsünü toplayıp oradan uzaklaşmış.
Rahip, köy halkına duanın bittiğini söylemiş. Onlar da gelip fıçıyı suya doğru yuvarlamaya başlamışlar.