sol eliyle atı tutup sağ eliyle de oğlunu atın kulağından almış. Parmak Tom, mutlu ve huzurlu bir şekilde bir ağaç kütüğüne oturmuş. Onu gören iki yabancı şaşkınlıktan kalakalmış. Sonunda bir tanesi, diğerini yanına alarak: “Bak dostum; bu ufaklığı götürüp de şehirde, insanlara para karşılığında gösterirsek çok para kazanabiliriz. Şu adama para verip çocuğu ondan alalım.” demiş.
Oduncuya gidip: “Bize bu küçük adamı sat, hiçbir zarar vermeden geri getireceğimize söz veririz.” demişler. Baba: “Hayır, o benim gözümün bebeği; dünyadaki bütün paraları verseniz de onu size satmam.” diye karşılık vermiş.
Konuşulanları duyan Parmak Tom, babasının ceketine tırmanarak omuzuna oturmuş ve kulağına: “Baba, gitmeme izin ver; merak etme, en yakın zamanda geri dönerim.” diye fısıldamış.
Bunun üzerine babası, onu çok miktarda para karşılığında bu iki adama vermiş. Adamlar, Tom’a nereye oturmak istediğini sormuşlar. O da: “Beni şapkanızın kenarına koyun ki düşme tehlikesi olmadan üzerinde yürüyüp etrafı görebileyim.” demiş.
Dediğini yapmışlar ve Tom, babasıyla vedalaştıktan sonra hep birlikte yola koyulmuşlar. Şafak sökene kadar yolculuk yapmışlar. Ufaklık biraz değişiklik için bir süreliğine yere inmek istemiş. Biraz tereddüt ettikten sonra adam, onu şapkasından alıp yol kenarında bir yere koymuş. Tom yere iner inmez kaçmaya başlamış. Yoldaki kanalizasyon oluklarının arasından yürürken aniden tam da aradığı gibi bir fare deliğine düşüvermiş.
“Güle güle baylar, artık yolunuza bensiz devam edeceksiniz!” diye arkalarından seslenmiş gülerek. Adamlar koşup ellerindeki sopalarla fare deliğini kurcalamışlarsa da nafile! Parmak Tom çoktan içerilere doğru ilerlemiş. Hava da kararmak üzere olduğundan adamlar öfkeyle ve beş kuruşsuz hâlde evlerine geri dönmek zorunda kalmışlar.
Tom, adamların gittiklerini fark edince: “Bu deliklerin içinde, karanlıklarda gezinmek tehlikeli olabilir; düşüp boynumu kırabilirim.” diye düşünerek hemen saklandığı delikten çıkıvermiş.
Şans eseri bir salyangoz kabuğu görmüş ve: “Tamam, şimdi geceyi güvende geçirebilirim.” diyerek içine yerleşmiş.
Tam uyuyacakken yoldan iki adamın konuşarak geçtiğini duymuş. Biri diğerine: “Şu zengin papazın altın ve gümüşlerini nasıl ele geçiririz?” diyormuş. Bunu duyan Tom: “Nasıl olacağını ben biliyorum.” diye seslenmiş olduğu yerden. Hırsızlardan biri korkarak: “Bu da nesi? Birinin konuştuğunu duydum.” demiş.
Oldukları yerde kalıp Tom’un konuşmasını dinlemişler. Tom onlara: “Beni de yanınızda götürün, size nasıl yapılacağını söyleyeyim.” demiş.
Adamlar: “Peki neredesin?” diye sorunca Tom: “Yere bakın ve sesin nereden geldiğini takip edin.” diye cevaplamış.
Sonunda onu bulmuşlar ve ellerine alarak: “Seni küçük cin! Sen bize nasıl yardım edebilirsin ki?” diye sormuşlar.
“Şuraya bakın, papazın odasının demir parmaklıkları arasından kolayca geçip size içeriden istediğiniz her şeyi getirebilirim.” demiş. Adamlar bu teklif üzerine: “Çok iyi; görelim bakalım ne yapabileceksin.” demişler.
Papazın evine vardıklarında Parmak Tom odaya süzülmüş ve yüksek sesle: “Buradakilerin hepsini mi istiyorsunuz?” diye seslenmiş. Hırsızlar korkarak: “Biraz alçak sesle konuş da kimse uyanmasın.” diye uyarmışlar onu. Ancak Tom, onları duymamış gibi yaparak tekrar bağırmış: “Ne istiyorsunuz? Buradakilerin hepsini mi alayım?”
Sonunda odada uyumakta olan aşçı uyanmış ve yatağından doğrulup sesleri dinlemeye başlamış. Ancak hırsızlar yakalanma korkusuyla yolun arka tarafına kaçmışlar. Kısa bir süre sonra adamlar cesaretlerini tekrar topladıklarında Tom’un yaptığının bir şaka olduğunu düşünerek geri gelmişler. Tom’a ciddi olmasını ve içeriden bir şeyler alıp getirmesini fısıldamışlar.
Tom bir kez daha olanca sesiyle: “Evet, size ne var ne yoksa getireceğim; siz sadece ellerinizi uzatın!” diye bağırmış.
Onları dinlemekte olan hizmetkâr bu sefer Tom’un sesini net olarak duymuş ve yatağından fırladığı gibi kapıya koşmuş. Hırsızlar, arkalarından acımasız bir avcı kovalıyormuş gibi kaçmışlar ancak hizmetkâr, karanlıkta hiçbir şey göremediğinden bir fener bulmaya gitmiş. Geri geldiğinde Tom da ona görünmeden ahıra saklanmış. Kadın her köşeye baktıysa da hiçbir şey bulamamış ve yatağına geri dönmüş. Hayal görmüş olduğunu düşünerek tekrar uykuya dalmış.
Tom, samanların arasında sürünerek kendisine sabaha kadar uyuyabileceği bir kuytu bulmuş. Sabah olunca da evine, annesiyle babasının yanına dönecekmiş. Ne var ki daha Tom’un başına gelecekler varmış.
Hizmetçi, şafakla beraber inekleri beslemek için kalkmış. İlk iş olarak ahıra gitmiş, bir kucak dolusu saman almış ve nasıl olduysa Tom’un içinde uyuduğu yığına denk gelmiş. Ancak Tom’un uykusu öylesine derinmiş ki hiçbir şey fark etmemiş ve kendisini saman yemekte olan bir ineğin ağzında bulana kadar da uyanmamış.
Tom uyandığında: “Aman Allah’ım, ben bu değirmene nasıl geldim?” demiş ama çok geçmeden bir ineğin ağzında olduğunu ve ineğin dişleri arasında ezilmemek için çok dikkatli olması gerektiğini fark etmiş. En sonunda da ineğin midesine inmek zorunda kalmış.
Karanlık mideye indiğinde: “Bu küçük oda yapılırken pencereleri unutulmuş, bu yüzden de içeri güneş ışığı girmiyor olmalı.” diye düşünmüş.
Bulunduğu yer, her anlamda çok rahatsızmış. En kötüsü de yukarıdan sürekli yeni saman geldikçe boşluğun daralmasıymış. Sonunda dayanamamış ve bütün gücüyle: “Daha saman istemiyorum! Daha saman istemiyorum!” diye bağırmış.
İneği sağan hizmetçi, gece duyduğu sesin aynısını duyup da yine kimseyi göremeyince öyle korkmuş ki oturduğu tabureden düşerek sütü dökmüş. Aceleyle efendisinin yanına koşmuş ve: “Sevgili efendim, inek konuştu!” diye haykırmış.
Efendisi: “Sen delirmiş olmalısın.” diye cevap vererek durumun ne olduğunu anlamak için ahıra gitmiş. Çok geçmeden adam daha kapıdan ayağını atar atmaz Tom’un sesi tekrar duyulmuş: “Daha saman istemiyorum! Daha saman istemiyorum!”
Adam da çok korkmuş ve ineğin içine kötü ruhların girdiğini sanarak ineğin öldürülmesini emretmiş. İnek öldürülmüş, içinde Tom’un bulunduğu midesi de gübreliğe atılmış. Tom, mideden çıkabilmek için çok çaba sarf etmiş ancak kafasını çıkartabileceği bir boşluk bulup da kendisini dışarıya atacağı anda yeni bir belayla karşılaşmış. Aç bir kurt, birden bütün mideyi bir çırpıda yutuvermiş.
Tom, yine de cesaretini kaybetmemiş. “Belki kurt beni dinler.” diyerek kurdun midesinden dışarı seslenmiş: “Sevgili kurt, beni dinlersen sana nereden lezzetli yiyecekler bulabileceğini söyleyebilirim!” demiş. Kurt da ona: “Nereden bulacakmışım?” diye sormuş.
“Falanca evden bulabilirsin, oraya lağımdan girebilirsin; orada istemediğin kadar pasta, pastırma, et suyu bulacaksın.” diyerek ona kendi evini tarif etmiş.
Kurt, gece olduğunda lağımdan çıkarak eve girmiş ve evin kilerinde gönlünce karnını doyurmuş. En sonunda karnı doyunca geri dönmek istemiş ama öylesine şişmiş ki tekrar aynı yoldan dönmesi imkânsız hâle gelmiş. Bu durumu beklemekte olan Tom; kurdun midesinde korkunç bir gürültü yapmış, olabildiğince yüksek sesle bağırıp çağırmış.
Kurt: