inatla pantolona benzememekte direten içdonu üzerine binbir soruyla başını ağrıtması uzak bir olasılıktı.
Düşündüğünü yaptı, Arbat’ın esrarlı sokaklarının kargaşasına daldı. Gözünü karşıya dikmiş, korkulu bakışlarla duvarlara sürtünerek yürüyor, her an dönüp arkasına bakıyor, arada durup büyük kapıların girintisine siniyor, aydınlık kavşaklardan kaçıyor, elçilik binalarının zarif kapılarının uzağından dolanıyordu.
Bu zorlu yol boyunca, sesi hiç kesilmeyen orkestra, Tatyana’ya18 aşkını söyleyen bas sese eşlik edip durdu ve nedendir bilinmez, İvan’a anlatılmaz acılar çektirdi.
16
. Moskova’nın merkezinde bulunan, sokak sanatçılarının eserlerini sergilediği, tıpkı İstiklal Caddesi gibi halkın çok rağbet ettiği bir meydan ve caddenin adı. Arbat, eski binaları, anacaddenin arkasındaki dar ara sokaklarıyla, Beyoğlu’nu andırır. (Y.N.)
17
. (Rus.) Aslında
kosovonotka
olarak bilinen, ancak Tolstoy sürekli giydiği için onun adıyla anılan Rus köylülerinin giydiği uzun gömlek. (Y.N.)
18
.
Yevgeni Onegin
’in baş kadın kahramanı. (Y.N.)
5
Griboyedov’da olup bitenler
Krem rengi duvarlarıyla tek katlı eski yapı, kenti kuşatan bulvarın üstünde, bakımsız bir bahçenin sonundaydı. Demir bir parmaklık, bahçeyi kaldırımdan ayırıyordu. Evin tam önünde asfaltlanmış küçük bir meydan vardı. Kışları meydanda biriken karların üzerinde hep bir kürek durur, ama yazları gerilen çadır bezinin altında burası, en güzel açık hava lokantalarından biri haline gelirdi.
Yapıya “Griboyedov Evi” denmesinin nedeni, söylentiye göre, buranın eskiden ünlü yazar Aleksandr Sergeyeviç Griboyedov’un teyzelerinden birine ait oluşuydu. Evin bu teyzeye ait olup olmadığı kesin değil. Anılarım beni yanıltmıyorsa, Griboyedov ailesinde böyle bir teyze hiç olmadı bile. Her neyse, evin adı buydu. Moskovalı yalancının biri de, evin birinci katındaki sütunlu yuvarlak salonda, ünlü yazarın, Akıldan Bela adlı oyunundan bazı bölümleri, sere serpe sedire uzanan teyzesine okuduğunu anlatıyordu. Bunun doğru olup olmadığını bir tek şeytan bilir; belki gerçekten oyundan bölümler okumuştur yazar; önemli olan bu değil!
Önemli olan, evin şimdilerde, Patriarşiye Göleti gezisine çıkmadan önce zavallı Mihail Aleksandroviç Berlioz’un başında bulunduğu MASSOLİT’in bir üyesine ait olması.
MASSOLİT üyeleri, eve “Griboyedov Evi” değil, yalnızca “Griboyedov” deme akıllılığını gösterdiler. “Dün Griboyedov’un önündeki kuyrukta iki saat bekledim.” – “Ne oldu?” – “Sonunda Yalta’da, bir ay kalabilme hakkını kazandım.” – “Aferin.” Ya da: “Berlioz’u görmeye gidiyorum, bugün saat dörtle beş arasında Griboyedov’da ziyaretçi kabul ediliyor…” vb.
MASSOLİT, Griboyedov’u öylesine dayayıp döşemişti ki, bundan iyisi, bundan rahatı, bundan şirini düşünülemezdi. İçeri giren biri önce ister istemez çeşitli spor kuruluşlarıyla ilgili bilgileri kapsayan duyuruları okumak, birinci kata kadar çıkan merdivenin duvarlarını dolduran MASSOLİT üyelerinin teker teker ya da grup halindeki resimlerine bakmak zorundaydı.
Üst kattadaki ilk odanın kapısında kocaman “Tatil ve Balıkçılık Bölümü” yazısı vardı ve altında oltayla yakalanmış bir sazan resmi vardı.
İki numaralı odanın kapısındaysa, pek anlamı çıkarılamayan “Bir Günlük Yaratıcılık Tatili. M.V. Podlojnaya’ya başvurunuz” yazısı duruyordu.
Sonraki kapıda hepsinden kısa ama ne demek istediği hiç anlaşılmayan, “Pereligino” yazısı. Sonra Griboyedov’un gelecek olan ziyaretçisinin gözleri önünde teyzesinin ceviz kapılarını süsleyen bir yazı cümbüşü uçuşup dururdu: “Kayıt dilekçelerini Bayan Poklevkuna’ya yazdırınız”, “Kasa”, “Skeç Yazarlarının Kişisel Hesapları” vb…
Alt kata, kapıcının odasına kadar uzanan bir kuyruğun arasından geçilince, kalabalığın itişiyle her an göçebilecek bir kapı ve üzerinde “Konut Sorunu” yazısı görülebilirdi.
“Konut Sorunu”nun ardında, omzunda tüfeği, sırtında Kafkas keçesinden kaputu, bir kayanın tepesinde ilerleyen süvariyi gösteren lüks afiş vardı. Resimdeki kayanın altında da palmiye ağaçlarıyla bir balkon vardı. Balkonda, kâkülü alnına düşmüş, elinde dolmakalem olan genç bir adam parlayan gözlerle gökyüzüne bakıyordu; ne de parlaktı gözleri! Afişte şu yazı vardı: “Yaratıcılara iki haftadan (öykü, kısa roman) bir yıla kadar (roman, triloji) Yalta’da, Suuksu’da, Borovoye’de, Tsihidziri, Mahincauri ve Leningrad’da (Kışlık Saray) bedava tatil.” Bu kapının önünde de kuyruk vardı ama uzun sayılmazdı: Çok çok yüz elli kişi.
Ardından, Griboyedov Evi'nin rastgele dönemeçlerine uyan koridorların iniş çıkışları, “MASSOLİT Yönetim Kurulu”, “2, 3, 4, 5, numaralı Kasalar”, “Düzelti”, “Kalem”, “MASSOLİT Başkanı”, “Bilardo Salonu”, çeşitli bölümlerin bulunduğu odalar ve teyzenin, dâhi yeğeninin komedisiyle keyiflendiği sütunlu salon…
İyiden iyiye aptallaşmazsa, Griboyedov’u gezen her ziyaretçi, MASSOLİT’in mutlu üyelerinin yaşadığı hayata gıpta eder, içini kemiren büyük bir kıskançlık duyardı. Aynı zamanda da, yazarlığa yatkın olarak dünyaya gelmediği için kem talihine söver dururdu. Yazarlık yeteneği olmayan kişi, bütün Moskova’nın çok iyi tanıdığı, kenarı yaldızlı, iyi cins deri kokan, koyu renk bir kapak içindeki MASSOLİT kartını düşünde bile göremezdi.
Kıskançlığı savunmak için bir şeyler söylenebilir mi? Çok aşağılık bir duygu bu, kuşkusuz, ama insanın kendini ziyaretçinin yerine de koyması gerek. Çünkü birinci katta gördükleriyle iş bitmiyor, daha görülecek neler var neler. Bir kere teyzenin evinin zemin katını bir lokanta kaplıyor, hem ne lokanta! Moskova’nın en iyi lokantası olduğu haklı olarak herkesçe kabul edilmiş. Griboyedov sadece Asur yeleli mor at kabartmalarıyla süslü, kubbeli, yüksek tavanlı iki koca salonu işgal ettiği için değil, her masada ipek abajurlu bir lamba bulunduğu için değil, kapısı herkese açılmadığı için de değil, yiyeceklerinin en iyi cins oluşuyla da, Moskova’nın bütün lokantalarını geride bırakıyordu. Yemeklerin fiyatı oldukça uygundu, hiç de keseye zarar verecek türden değildi.
Gerçeğe tıpatıp uyan bu satırların yazarının, örneğin, günün birinde Griboyedov’un parmaklıkları önünde duyduğu şu konuşma, bu nedenle kimseyi şaşırtmamalıdır:
“Bu akşam nerede yemek yiyorsun Amvrosiy?”
“Sorduğun şeye bak! Tabii burada sevgili Foka! Arçibald Arçibaldoviç, kulağıma bugün yemekte levrek buğulama olduğunu söyledi. Nefis bir parça!”
Boynunda koca bir kan çıbanı bulunan, cılız ve çökmüş Foka içini çekip dev yapılı, al dudaklı, altın saçlı ve kıpkırmızı yanaklı şair Amvrosiy’e, “Yaşamasını biliyorsun dostum,” dedi.
“Bildiğim belirli bir şey yok,” diye karşılık verdi Amvrosiy. “İnsanca yaşamak için sıradan bir isteğim var. Fokacığım, herhalde Colisée Lokantası’nda da levrek bulunacağını söylemek istiyorsun. Ama orada levreğin porsiyonu on üç ruble on beş kopek. Bizde bir buçuk ruble. Colisée’de alabalık en az üç günlüktür, üstelik tiyatro dönüşü