Bulgakov Mihail

Usta ile Margarita


Скачать книгу

daha nazik bir sesle konuştu:

      “Yoldaş Biezdomni, sakin olun! Hepimizin çok sevdiği Mihail Aleksandroviç’in ölümüne üzülmüşsünüz… Hayır, yalnızca Mişa Berlioz’un ölümüne. Hepimiz sizi çok iyi anlıyoruz. Size huzur lazım. Buradaki arkadaşlar sizi evinize götürecekler, yatağınıza uzanıp dinlenince unutursunuz…”

      İvan, dişlerini gösterdi:

      “Profesör’ün yakalanması gerektiğini anlamıyor musun sen? Saçma sapan sözlerinle bir de beni rahatsız ediyorsun! Salak!”

      Kızarıp geri çekilen surat, bu işe karıştığına pişman olmuştu.

      “Biezdomni Yoldaş, affedersiniz,” dedi.

      “Herkesi affedebilirim ama seni affetmem,” dedi İvan Nikolayeviç, sakin bir nefretle.

      Yüzü buruştu, allak bullak oldu. Sağ elindeki mumu hemen sol eline geçirip merhametli suratın kulağına yumruk atmaya koyuldu.

      Ancak o zaman İvan’ın üstüne atılmak gerektiği düşünüldü, böylece herkes üstüne çullandı. Mum söndü. Sevimli surattan fırlayıp yere düşen bağa gözlük, ayaklar altında parçalandı. İvan herkesi şaşırtan ve dışarıdan bile duyulan korkunç bir savaş çığlığı attı ve savunmaya geçti. Üstü kapalı çanak dolu masalar şangırtıyla devrildi, kadınlar çığlık çağlığa bağrıştılar.

      Garsonlar Şair’i belinden yakalayıp peçetelerle ellerini bağlarken, vestiyerde, kapıcı ile korsan arasında bir konuşma geçiyordu:

      “İçdonuyla olduğunu gördün mü?” diye sordu korsan, soğuk bir ifadeyle.

      Korkudan yemyeşil kesilen kapıcı, “Ama Arçibald Arçibaldoviç,” dedi. “İçeri girmesine nasıl engel olabilirdim, kendisi MASSOLİT üyesi.”

      “İçdonuyla olduğunu görmedin mi?” diye sordu korsan.

      “Acıyın Arçibald Arçibaldoviç, ne yapabilirdim? Anlıyorum, taraçada hanımlar vardı,” diyen kapıcı kıpkırmızı oldu bu kez.

      “Hanımların bu işle ilgisi yok, onlar aldırmaz böyle şeylere,” diyen korsanın gözleri kapıcıyı neredeyse yakacaktı. “Ama polis, polis boş vermez böyle işlere! Bir adam, iç çamaşırıyla, ancak bir tek durumda gezebilir: yanında polisler varsa ve karakola götürülüyorsa! Sen de kapıcıysan bu kılıkta birini gördüğünde, görevinin, bir saniye bile kaybetmeden düdüğünü öttürmek olduğunu bilmelisin. Duyuyor musun? Duyuyor musun? Şimdi taraçada olup bitenleri duyuyor musun?..”

      Aklı başından giden kapıcı, insan sesine benzemeyen bir haykırış, tabak şangırtıları ve kadın çığlıkları duydu.

      “Yediğin halttan ötürü ne yapmalıyım sana?” diye sordu korsan.

      Kapıcının yüzüne yayılan rengi gören, onun tifüse yakalandığını sanırdı, gözleri donuklaştı. Birden, bir çizgiyle ayrılan siyah saçların kırmızı bir ipekle sarıldığını görür gibi oldu. Frak ve kolalı gömlek kayboldu, kalın deri bir tabanca kılıfına dönüştü. İğrenç bir biçimde dışarı sarkan dilini, omzuna düşen cansız başını gözleriyle izledi, aşağıdan gelen dalgaların sesini bile duydu. Kapıcının dizlerinin bağı çözüldü. Ama korsan merhametli davrandı, bakışlarındaki harlı ateşi söndürdü.

      “Dinle Nikola, bu son olsun! Senin gibi kapıcıların bu lokantada işi yok. Kilise bekçiliğinden başka işe yaramazsın sen.”

      Bu sözlerden sonra komutan, kısa, belirgin ve açık emirler verdi:

      “Git içerden garsonu getir buraya. Polisi çağır. Tutanak tutulsun. Bir araba bul. Adam akıl hastanesine götürülsün. Düdüğünü çal!”

      On beş dakika sonra, yalnız lokantadakiler değil, bulvarda ve Griboyedov’un bahçesine bakan pencerelerdeki şaşkın halk, garson, kapıcı, bir polis, bir garson ve Şair Ryuhin’in yeni doğmuş bebek gibi sarılıp sarmalanmış bir genç adamı sürükleyerek götürdüklerini gördü. Gözlerinden akan yaşlarla bütün yüzü ıslanan genç adam, özellikle Ryuhin’e tükürüp duruyor, bulvardakilerin duyabileceği biçimde haykırıyordu:

      “Alçak! Alçak!..”

      Kızgın suratlı bir şoför, kamyonetinin motorunu çalıştırmaya uğraşıyordu. Yanındaki arabanın sürücüsü, atını harekete geçirmek için mor dizginlerini hayvanın sağrısında şaklatıp haykırdı:

      “Bin arabaya! Tımarhaneye gidiyoruz, yolu biliyorum!”

      Bütün bunlar, olağanüstü olayı yorumlayan kalabalığın uğultusuyla sarmalanıyordu. Kısacası iğrenç, pis, tiksindirici, insanı isyan ettiren bir rezaletti. Kamyonet ancak zavallı İvan Nikolayeviç ile polisi, Pantaleon’u ve Ryuhin’i, Griboyedov’un kapısından uzaklaştırınca ortalık duruldu, her şey sona erdi.

      19

      . (Fr.) Bahar sebzelerinden yapılan bir çorba. (Ç.N.)

      20

      . Fransız mutfağından bir tavuk yemeği. (Y.N.)

      6

      Söylendiği gibi, şizofreni

      Beyaz gömlekli, sivri sakallı adam, Moskova yakınında nehir kıyısında kısa süre önce inşa edilmiş olan ünlü akıl hastanesinin kabul salonunda yeni gelenleri karşıladı. Saat sabahın bir buçuğu olmuştu. Üç hastabakıcı bir divanda oturan İvan Nikolayeviç’i göz hapsine almıştı. Çok üzgün olduğu anlaşılan Şair Ryuhin de İvan’ın yanına çökmüştü. İvan Nikolayeviç’i bağlamakta kullanılan peçeteler, yerde bir yığın olmuştu. İvan Nikolayeviç’in elleri ve ayakları artık serbestti.

      Beyaz gömlekli adamın içeri girdiğini gören Ryuhin, sarardı; öksürdü, çekinerek, “Merhaba doktor!” dedi.

      Doktor, Ryuhin’e doğru eğilerek selam verdi ama ona değil İvan Nikolayeviç’e baktı. İvan, kaşlarını çatmış, somurtuyor, kıpırdamadan oturuyordu. Doktorun gelişiyle kılı bile kıpırdamadı.

      Nedendir bilinmez, esrarlı bir havayla yan yan İvan Nikolayeviç’e korkuyla bakarak, “Doktor,” diye fısıldadı Ryuhin. “İşte tanınmış Şair Biezdomni. Şey… anlarsınız… fazla alkol almaktan… cinnet geçirmesinden korkuyoruz…”

      “Çok mu içerdi?” diye sordu, doktor dişlerinin arasından.

      “Arada içtiği olur tabii ama kendinden geçecek kadar değil…”

      “Hamamböceği, fare, iblis, kudurmuş köpek kovalamaya kalkışmış mı hiç?”

      “Hayır,” diyen Ryuhin irkildi. “Ona dün de rastladım, bu sabah da. Çok iyiydi.”

      “Neden içdonuyla? Yataktan mı kaldırdınız?”

      “Hayır doktor. Lokantaya bu kılıkta geldi.”

      “Yaaa!” dedi doktor; hoşnuttu. “Peki bu sıyrıklar ne? Kavga mı etti?”

      “Tahta perdeyi aşarken düştü. Lokantada da birine vurdu… Kim olduğunu bilmediğim birine…”

      “İyi, iyi,” dedi doktor. Sonra İvan’a döndü: “Merhaba!”

      “Selam parazit,” dedi İvan kalın, kaba bir sesle.

      Ryuhin öyle utandı ki, başını kaldırıp kibar doktora bakamadı. Ama doktor söylenenden hiç alınmadı. Alışkın, usta bir hareketle gözlüğünü çıkardı, beyaz gömleğinin eteğiyle camlarını sildikten sonra gözlüğü pantolonunun arka cebine yerleştirdi. Ardından İvan’a sordu:

      “Kaç yaşındasınız?”

      İvan