Пол Бенджамин Остер

Kehanet Gecesi


Скачать книгу

>

      Paul Auster

      KEHANET

      GECESİ

      Oracle Night, Paul Auster

      © Paul Auster, 2003

      © Can Sanat Yayınları Ltd. Şti., 2004

      Bu eserin Türkçe yayın hakları Akcalı Telif Hakları Ajansı aracılığıyla alınmıştır.

      Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

      1. basım: 2004, İstanbul

      8. basım: Şubat 2012, İstanbul

      E-kitap 1. sürüm Eylül 2015, İstanbul

      Şubat 2012 tarihli 8. basım esas alınarak hazırlanmıştır.

      Yayına hazırlayan: Şebnem Sunar

      Kapak tasarımı: Ayşe Çelem Design

      Kapak resmi: ©

      Ingram Publishing

      ISBN 978-975-07-2727-6

      CAN SANAT YAYINLARI

      YAPIM, DAĞITIM, TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ.

      Hayriye Caddesi No: 2, 34430 Galatasaray, İstanbul

      Telefon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33

      www.canyayinlari.com

      [email protected]

      Paul Auster

      KEHANET

      GECESİ

ROMANİngilizce aslından çevirenİLKNUR ÖZDEMİR

      Paul Auster Can Yayınları’ndaki diğer kitapları:

      AY SARAYI / roman

      YALNIZLIĞIN KEŞFİ / anı-roman

      SON ŞEYLER ÜLKESİNDE / roman

      KIRMIZI DEFTER / öykü

      ŞANS MÜZİĞİ / roman

      LEVIATHAN / roman

      YÜKSEKLİK KORKUSU / roman

      DUMAN / SURAT MOSMOR / senaryo

      TIMBUKTU / roman

      CEBİ DELİK / otobiyografi

      KÖŞEYE KISTIRMAK / roman

      YANILSAMALAR KİTABI / roman

      NEW YORK ÜÇLEMESİ / roman

      YAZI ODASINDA YOLCULUKLAR / roman

      BROOKLYN ÇILGINLIKLARI / roman

      AUGGIE WREN’İN NOEL HİKÂYESİ / öykü

      DUVAR YAZISI / şiir

      KARANLIKTAKİ ADAM / roman

      LULU KÖPRÜDE / senaryo

      GÖRÜNMEYEN / roman

      SUNSET PARK / roman

      KIŞ GÜNLÜĞÜ / roman

      Paul Auster, 1947 yılında ABD’nin New Jersey eyaletinde, Newark’ta doğdu. Daha 12 yaşındayken, önemli bir çevirmen olan amcasının kitaplarını okuyarak edebiyata büyük bir ilgi duymaya başladı. Columbia Üniversitesi’nde Fransız, İngiliz ve İtalyan edebiyatı okuduktan sonra dört yıl kadar Fransa’da yaşadı, Fransız yazarlardan çeviriler yaptı. XX. yüzyıl Fransız şiiri üstüne önemli bir antoloji hazırladı. İlk kez 1987’de New York Üçlemesi adlı yapıtıyla büyük ilgi gördü. Daha sonra Ay Sarayı, Kehanet Gecesi, Köşeye Kıstırmak, Son Şeyler Ülkesinde, Leviathan, Şans Müziği, Timbuktu, Yanılsamalar Kitabı, Yükseklik Korkusu, Brooklyn Çılgınlıkları, Yazı Odasında Yolculuklar, Karanlıktaki Adam ve Sunset Park adlı romanları, Yalnızlığın Keşfi adlı anı-romanı, Kırmızı Defter adlı öykü kitabı birbirini izledi. Auster, eşi yazar Siri Hustvedt ve iki çocuğuyla birlikte New York, Brooklyn’de oturuyor.

      İlknur Özdemir, İstanbul’da doğdu. İstanbul Alman Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun oldu. Almanca ve İngilizceden çok sayıda çeviri yaptı. Başlıca çevirileri arasında Yalnızlığın Keşfi (Paul Auster), Tarçın Dükkânları (Bruno Schulz), Stiller (Max Frisch), Amok Koşucusu (Stefan Zweig), İrlanda Güncesi (Heinrich Böll), Saatler (Michael Cunningham), Küçük Şeylerin Tanrısı (Arundhati Roy), Utanç (Coetzee), Katran Bebek (Toni Morrison), Bech Döndü (John Updike), Gün Boyu Gece Yarısı (Hanif Kureishi) sayılabilir.

Q.B.A.S.G. için(Anısına)

      Uzun zamandır hastaydım. Hastaneden taburcu olacağım gün geldiğinde neredeyse yürümeyi unutmuştum, kim olduğumu bile güçlükle hatırlıyordum. Gayret et, dedi doktor, üç-dört ay içinde eski haline dönersin. Ona inanmasam da öğüdünü tuttum. Hayatımdan umut kesilmişti, herkesin tahminini çürütüp nasıldır bilinmez ölümden kurtulduğuma göre beni bekleyen bir gelecek varmışçasına yaşamak dışında bir seçeneğim kalmış mıydı?

      Sokağa çıkıp kısa mesafelere yürümeye başladım, evimden bir-iki sokak uzaklaşıyor, sonra geri dönüyordum. Daha otuz dört yaşındaydım, ama aslına bakarsanız hastalık beni yaşlı bir adama döndürmüştü, hani şu adımını atmadan önce hangi ayağının hangisi olduğunu anlayabilmek için önce yere bakan, ayağını sürüye sürüye yürüyen sarsak ihtiyarlar gibi olmuştum. O günlerdeki gibi adımlarımı ağır ağır atarken bile, yürümek kafamın içini sanki tuhaf bir biçimde boş ve ağırlıksız kılıyor, karmakarışık işaretler ve çapraz teller birbiriyle savaşıyordu. Dünya gözlerimin önünde sıçrıyor, akıyor, bozuk bir aynadaki yansılar gibi kıvrılıp bükülüyor ve ne zaman bakışlarımı bir tek şeye yöneltmeye, döne döne üzerime gelen renklerin içinden bir tek nesneyi ayırmaya çalışsam –örneğin bir kadının başına örttüğü mavi bir eşarp ya da yanımdan geçen bir kamyonun kırmızı arka ışıkları– o nesne hemen çözülüp dağılmaya başlıyor, bir bardak suya damlayan boya gibi yok oluyordu. Her şey titreyip sallanıyor, dört bir yana fırlıyordu; ilk birkaç hafta bedenimin nerede bitip dünyanın geri kalanının nerede başladığını saptamakta zorlandım. Duvarlara, çöp bidonlarına tosluyor, köpeklerin kayışlarına, başıboş uçuşan kâğıt parçalarına dolanıyor, en ufak bir girintisi çıkıntısı olmayan kaldırımlarda tökezliyordum. Hayatım boyunca New York’ta yaşamıştım, ama artık ne sokakları ne de kalabalıkları anlayabiliyordum, ne zaman kısa bir yürüyüş yapmak için sokağa çıksam yabancı bir kentte yolunu kaybetmiş bir adam gibi hissediyordum kendimi.

      O yıl yaz erken geldi. Haziranın ilk haftasının sonunda hava durgun, boğucu, soluk aldırmayan bir hal almıştı; gökyüzü günlerce hareketsiz, yeşilimsi kalıyordu, çöp dumanları ve egzoz kokusu havayı tıkıyordu; her bir tuğladan ve beton bloktan sıcak fışkırıyordu. Yine de çabalıyordum, her sabah kendimi zorlayarak merdivenlerden iniyor, sokağa çıkıyordum; kafamın içindeki karışıklık azalmaya, gücüm yavaş yavaş yerine gelmeye başladığında semtin daha uzak köşelerine kadar uzatmaya başladım yürüyüşlerimi. On dakika yirmi dakika oldu, bir saat iki saate çıktı, üç saat dörde. Soluğum kesilerek, kan ter içinde, bir başkasının rüyasındaki bir seyirci gibi dolandım sokaklarda, dönmeye devam eden dünyayı gözleyip bir zamanlar çevremdeki insanlar gibi olduğuma şaşırıp durdum; hep koşuşturan, hep bir yerden bir yere giden, hep geç kalan, akşam olmadan önce dokuz iş daha çıkarmaya çalışan insanlar gibi. Artık bu oyunu oynayacak durumda değildim. Artık hasarlı maldım, bozuk parçalardan ve nörolojik bilmecelerden oluşan bir kütleydim ve bütün bu çılgınca koşuşturma bana vız geliyordu. Araya beni rahatlatacak bir şey sokmak için yeniden sigaraya başladım, öğle sonralarımı klimalı kahvehanelerde geçirdim, limonata ve