istila ederdi123. Ekseriyeti124 çarşaflı veyahut yeldirmeli baş örtülü kadınlar kalabalığın ortasındadır. Fakat…
Birinci sınıf vagondan dışarıyı seyredenler, hatta muhallebiciye kadar gelen kadınlar şık mantolu, başlarına sarılı bir pelerin parçasının altından inen uzun peçeleri arkaya atılmıştır. Ekseri kadınların kucaklarında veya ellerinden tutup götürdükleri çocuklar da vardır. Bir kısmı, vagonların penceresinden dışarıdakilerle muhabbet ederler.
Bütün bu kalabalığın arasında, sırtlarında yükler veya küfeler taşıyan erkekler de vardır. Bunların arasında koşuşan, bağrışan, yemiş, fındık fıstık satan çocuklar birbirlerini iterek trenin pencerelerine mallarını uzatırlar. Nihayet bir “Tamaammm!” bir çan sonra evvelâ yavaş yavaş tren harekete geçer. Sahanlıkta geç kalmışlar vagon kapılarına, birbirlerini ite dürte saldırırlar.
Bu çeşit ve hareketli kalabalık arasında Kerim Usta’nın küçük bir modeli olan Kasım çocuğunu da okşayanlar vagon pencerelerinden seslenip konuşanlar eksik değildir. Kasım, eline para sıkıştırılmamak şartıyla bu alâkadan125 hoşlanır. Fakat satıcı çocuklar onu kıskanır, iter kakarlar hatta ayağına çelme takıp yere yuvarlarlar. Bir defasında üzerinden üç koyun da geçmişti. Bereket versin Kerim Usta yetişti, onu kollarının arasına alıp mutfağa götürdü, bıraktı. Annesi elini yüzünü yıkadı, üstünü silkti. Hiç alâka göstermeden böyle anlarda Kasım’ı koruyan Kerim Usta, onu bir tek defa okşamış, kucağına almış değildir.
Her gece, akşam yemeğini yedikten sonra Kasım’ı yukarıdaki odaya gönderirler. İşte oda: Sokak üstündeki pencerenin önünde uzunca bir sedir, çocuğun yatağı oradadır. Sedirin üstüne, yani odanın ortasına babasıyla annesinin yatağı serilir. Onları koyun koyuna yatar gördüğü zaman Kasım yutkunur, korkmasa babasına bir tekme atıp kendisi annesine sarılıp yatacaktır.
Gece yarısına kadar dışarıdaki ayak sesleri, konuşmalar, bağrışmalar, “Düüüütttt”ler ve “Tamaammmm”ları dinler, sonra dalar.
Gece yarısından sonra dükkânın işlerine Tatar Osman bakar, sonra o da mutfakta yatar.
Bir makine intizamıyla126 sürüp giden bu hayat sahnesi ne kadar devam etti bilemem. Dükkânda evde az hissedilen bir huzursuzluk hissedilmeye başlamıştı. Şimdi dükkânın mutfağa açılan duvar deliğinin altındaki masada Kerim Usta’nın Adapazarlı müşterileri sık sık görülüyor. O masa umumiyetle127 Kerim Usta’nın yeridir, pek az konuşan usta şimdi arkadaşlarına mütemadiyen128 bir şeyler fısıldıyor. Sahne yavaş yavaş değişiyor. Geceleri yatakta Memduha Hanım’la kocası mütemadiyen konuşuyorlar. Bazan münakaşa ediyorlar129, bazan kadın ağlıyor ve ancak o zaman Kasım yatağında, Kerim Usta’nın kudretli kollarının karısını sardığını, boğazını tıkayan bir kıskançlıkla görüyor. Hafızada yerleşmiş bazı cümleler vardır:
– Benim İstanbul’da kimsem kalmadı ki…
– Ben sizi besleyecek parayı vereceğim. Sen Beşiktaş’taki o akrabaya giderek beni orada beklersin. Biz nasıl olsa muvaffak130 olacağız… Memleketi kurtaracağız.
– Ne zamana kadar bu iş sürecek?
– Allah bilir. Şimdi büyük bir kumandan bu işin başına geçiyor…
– Peki ama siz asker değilsiniz ki… Siz…
Kerim Usta karısının ağzını tıkıyor.
– Sus, sus!.. Çocuk duyabilir.
– Ama bu çok tehlikeli bir iş…
– Vatan işi bu hatun.
Sonra bir hıçkırık. Kerim Usta’nın kolları annemin boynunda… Ben de sebebini bilmeden hıçkırarak, ağlamaya başlamışım.
Üç gün sonra annemle beraber beni, babam trene bindiriyor. İki sandık, bir yatak bağı… Babam Adapazarlı arkadaşlarıyla ayakta, bize uzaktan bakıyor.
Düüüttt!.. Haydi İstanbul.
81
. Uygun.
82
. Çeşit.
83
. Saymak, öyle anlamak.
84
. Çoğunlukla.
85
. Yorumlar.
86
. Anladığı.
87
. Gösterişsiz.
88
. Doğu’ya.
89
. Orta Doğu.
90
. Batı.
91
. Sağlamıştır.
92
. Zorlu.
93
. Teğmenle.
94
. Hazırlanmış şeyler.
95
. Algıladığım.
96
. Sürekli.
97
. İlkel.
98
. Özellikle.
99
. Aksine.
100
. İlişkimde
.
101
. Bilinmeyen.
102
. Bununla birlikte.
103
. Aşikâr, açık.
104
. Özellikle.
105
. Alevi.
106
. Sevginin ışığıydı.
107
. (Burada) Nağmesi, sesi.
108
. Sürekli.
109
. Genellikle.
110
. Sevgi.
111
. Gerektiren.
112
. Gülümsediğine.
113
. Yüzün.
114
. Kaynağını.
115
.