Alfred Adler

Yaşama Sanatı


Скачать книгу

ve çaba sarf etmektedirler. Kendilerine değer verirler ve şu ya da bu şartta çok şey başarabileceklerini düşünürler. Elbette bu sadece kendini kandırmaktan, hayalden başka bir şey değildir. Ancak hepimizin de bildiği üzere, insanlar çoğunlukla hayali şeylerden haz duyar. Ve bu durum özellikle cesareti olmayan insanlar için geçerlidir. Böyle tipler kendilerini çok güçlü hissetmezler ve zorluklar karşısında yollarından sapıp her zaman sorunlardan kaçmaya çalışırlar. Bu kaçıp kurtulma sürecinde gerçekte olduklarından çok daha güçlü ve zeki olduklarına dair bir düşünceye kapılırlar.

      Gerçek Çözümlerden Kaçınmak

      Hırsızlık yapan çocuklar üstünlük duygusunun esiri olmuşlardır. Diğerlerini kandırdıklarına, başkalarının onların hırsızlık yaptığının farkında olmadığına ve küçük bir çaba sarf ederek zengin olabileceklerine inanırlar. Aynı duygunun kendilerinin kahraman olduğunu düşünen suçlular tarafından da paylaşıldığı dile getirilmektedir.

      Bu özellik hakkında başka bir bakış açısıyla, kişisel mantığın dışavurumu olduğundan bahsetmiştik. Buna sağduyu ya da sosyal mantık diyemeyiz. Şayet katiller kendilerinin kahraman olduklarını düşünüyorlarsa bu sadece bireysel bir görüştür. Hayatın sorunlarına karşı gerçek çözümler getirme zorunluluğundan kaçınacak biçimde olaylara kendi pencerelerinden baktıkları için aslında cesaretten yoksundurlar. Bu nedenle suçluluk, temelinde ya da kökeninde kötü olmaktan çok üstünlük kompleksinin bir dışavurumudur.

      Benzer bulguların sinir hastası kimselerde de ortaya çıktığını görüyoruz. Bu tip insanlar uykusuzluk çekiyor olabilir ve bu sebeple ertesi gün işlerinin gerekliliklerini yerine getiremeyecek derecede güçsüz hissedebilirler. Uykusuz geçirdikleri geceler yüzünden çalışmamaları gerektiğini hissedebilirler, çünkü başarmaları gereken vazifeleri yerine getirmek için elverişli bir durumda değillerdir. “Neyi yapamazmışım, birazcık uyuyabilseydim görürdünüz!” diye sızlanırlar.

      Bu tavrı sürekli kaygı duyan bunalımlı insanlarda da görürüz. Kaygı nöbetleri böylelerini diğer insanlara karşı zorba kılar. Başkalarına hükmetmek için bundan yararlanırlar. Çünkü her zaman etraflarında birileri olmalıdır, nereye giderlerse gitsinler onlara eşlik edilmelidir. Bunalımlı bireylerin dostları tüm yaşamlarının onların ihtiyaç ve gereksinimlerine göre yaşamaya mecbur bırakılırlar.

      Bunalımlı, hasta insanlar her zaman ailede ilgi odağıdır. Bu tiplerde aşağılık kompleksi tarafından ustaca kullanılan bir güç karşımıza çıkar. Zayıf olduklarından, kilo verdiklerinden ya da başka türlü zayıflıklardan şikâyet ederler ancak çoğunlukla sağlıklı aile üyelerine hükmettiklerinden herkesten daha güçlüdürler. Bu durum aslında hiç şaşırtıcı değildir çünkü kültürümüzde zayıflık oldukça güçlü bir silah halini alabilir.

      Üstünlük ve Aşağılık Kavramları

      Üstünlük kompleksi ve aşağılık kompleksi arasındaki bağıntıyı inceleyelim. Şayet üstünlük kompleksi olan kendini beğenmiş küstah çocukları inceleyecek olursak, her zaman olduklarından daha büyükmüş gibi görünmek istediklerini fark ederiz. Hepimiz öfke nöbeti geçiren çocukların başkalarını nasıl kontrol etmeye çalıştıklarını biliriz. Neden bu kadar ısrarcı ve sabırsızlardır acaba? Çünkü hedeflerine ulaşabilecek kadar güçlü olup olmadıklarından emin değillerdir. Yani kendilerini aşağılık hissetmektedirler. Sanki gerçekte olduklarından daha uzun görünmek için parmak uçlarının üstünde durmakta ve böylece başarı, gurur ve üstünlük elde etme çabasındaymış gibidirler.

      Bu gibi çocukları tedavi etmenin yollarını bulmamız gerekir. Böyle davranmalarının sebebi olayların doğal düzenini anlamamalarıdır. Onları kınamamak gerekir, aksine onlara sağduyulu bir bakış açısını dostça izah etmeli ve bunu günbegün anlamalarına yardımcı olmalıyız.

      Şayet insanlar gösteriş yapıyorlarsa bu sadece kendilerini aşağılık hissettikleri ve kendilerini başkalarıyla daha yapıcı bir biçimde rekabet edecek kadar güçlü hissetmedikleri içindir. Böyleleri toplum ile uyum halinde değildir. Sosyal olarak da uyumlu değillerdir ve bu yüzden de hayatın sosyal sorunlarını nasıl çözeceklerini bilmezler. Genellikle bu gibi bireylerin çocukluklarında ebeveynleri ve öğretmenleriyle aralarında sıkı bir mücadelenin olduğunu görürüz.

      Aynı aşağılık ve üstünlük kompleksi karışımı sinir hastalıklarında da görülür. Sinir hastaları çoğunlukla üstünlük duygularını sergilerler ancak aşağılık komplekslerini kabullenmezler. Bu bakımdan baskı nevrozu çeken bir kızın vaka geçmişi oldukça aydınlatıcıdır.

      Bu genç kız çok cazibeli ve popüler olan ablasına çok yakınmış. Bu durum oldukça anlamlıdır çünkü bir ailede herhangi bir üye bir şekilde göze çarpıyorsa diğerleri bu durumdan mağdur olur. Ailede ayrıcalıklı konuma gelen birey ister baba, ister çocuklardan biri isterse de anne olsun bu hep böyle olmuştur. Ailenin diğer üyeleri için çok zor bir durum ortaya çıkmıştır ve bazen buna katlanamayacak gibi hissederler.

      Söz konusu kız da ablasının ayrıcalıklı konumu olmaksızın büyümüş ve kendisini kısıtlanmış hissetmiş. Şayet diğer insanlarla ilgilenmiş ve bizim anladıklarımızı anlamış olsaydı çok farklı bir yol izleyebilirdi. Ancak sürekli üstün tutulan kız kardeşiyle kıyaslanmasının neden olduğu aşağılık kompleksinin gerginliğini çekiyordu.

      Yirmi yaşına geldiğinde ablası evlendi ve o da kardeşiyle rekabet edebilmek için evlenmenin yolunu bulmaya çalıştı. Giderek hayatının sağlıklı, yararlı tarafından uzaklaşıyordu. Sonra kötü bir insan olduğu düşüncesini geliştirmeye ve diğer insanları cehenneme gönderebilecek sihirli bir güce sahip olduğu kavramını benimsemeye başladı.

      Bu sihirli güce sahip olma duygusu üstünlük kompleksinin bir dışavurumu olarak karşımıza çıkar ancak tıpkı zengin insanların bazen zengin olmanın ne kadar zor bir kader olduğundan yakındıkları gibi o da bu “armağan” hakkında şikâyet etmektedir. İnsanları cehenneme gönderebilmek gibi tanrısal bir güce sahip olduğunu düşünmekle kalmaz, ayrıca insanları kurtarabileceğini ve kurtarması gerektiğine dair de bir hisse kapılmıştır. Bu kurgusal sistem sayesinde ablasından daha büyük bir güce sahip olduğuna kendini inandırmıştır. Ancak bu biçimde kardeşini mağlup edebilecektir. Böylece bu güce sahip olduğundan yakınmayı sürdürmüştür çünkü ne kadar çok şikâyet ettiyse gerçekten de bu güce sahip olduğu o denli makul görünmektedir. Sırf yakınarak kendine düşen bu paydan dolayı mutlu hissedebilecektir.

      Büyük kız kardeş çok fazla kayrılmıştır çünkü öncelikle bir zamanlar tek çocuktu, çok şımartılmıştı ve bütün ilginin merkeziydi. Bundan üç yıl sonra küçük kız kardeşin dünyaya gelişi büyük kardeş için bütün durumu değiştirmiştir. Önceden yalnızdı ve ailenin tüm ilgisinin odağındaydı. Şimdiyse konumundan edilmişti ve bunun sonucu olarak da kavgacı bir çocuk olmuştu. Ancak saldırganlık sadece kendisinden daha zayıfların olduğu durumlarda ortaya çıkmaktadır ve saldırgan çocuklar gerçekte cesur değillerdir. Sadece daha zayıf düşmanlara karşı savaşırlar. Böyle bir fırsatları olmazsa hırçınlaşabilirler ve her halükarda daha az takdir edilirler.

      Bunun üstüne büyük kız kardeş önceki kadar sevilmediğini hisseder ve küçük kardeşi hakkındaki düşüncesinin onaylandığını düşünür. Bu durumun en büyük suçlusu olarak annesini görür çünkü yeni bebeği eve getiren odur. Böylece neden saldırılarını annesine yönelttiğini anlayabiliriz.

      Kuşkusuz bebeğe dikkat edilmesi ve bütün bebekler gibi kendisiyle ilgilenilmesi gerekir. Bebeğin gayret sarf etmesi, mücadele etmesi gerekmemektedir. Çok tatlı, nazik ve çok sevilen