çok çok aşağısında bir ülke olup olmadığını sormuşlar. Bu ülkeyi bulmaya kararlılarmış. Bunu yapmak için bir mücevher mızrağı fırlatıp okyanusu bulmuşlar. Mızrağı biraz kaldırmışlar, mızraktan su damlayıp pıhtılaşmış ve Onogoro-jima adası (“kendiliğinden-pıhtılaşan-ada”) meydana gelmiş.
Bu adanın üzerine iki tanrı inmiş. Kısa bir süre sonra karı koca olmak isteseler de aslında kardeşlermiş. Ancak böyle bir ilişki doğuda evliliği hiçbir zaman engellememiştir. Böylece tanrılar adaya bir sütun dikmişler. İzanagi bir taraftan, İzanami de diğer taraftan yürümüş. Karşılaştıklarında İzami şöyle demiş: “Ne kadar harika! Sevimli bir gençle tanıştım.” Bu saf ifadenin İzanagi’yi memnun edeceğini düşünebilirsiniz ancak bu onu son derece kızdırmış ve sertçe cevap vermiş: “Erkek olan benim ve bu sebepten ilk önce benim konuşmam gerekirdi. Nasıl oluyor da bilakis sen, bir kadın olarak ilk konuşan oluyorsun? Bu talihsizlik. Tekrar dolaşalım.” Böylelikle iki tanrı tekrar dolaşmışlar. Bir kez daha karşılaştıklarında İzanagi şöyle demiş: “Ne kadar harika! Çok güzel bir bakireyle karşılaştım.” Bu karşılaşmadan kısa süre sonra İzanagi ile İzanami evlenmişler.
İzanami; adaları, denizleri, nehirleri, otları ve ağaçları meydana getirdiğinde o ve efendisi istişare ederek şöyle demişler: “Şimdi dağlar, nehirler, otlar ve ağaçlarla Büyük Sekiz Ada ülkesini yarattık. Neden Evrenin Efendisi olacak birini yaratmayalım?”
İlahların dilekleri yerine gelmiş ve vakti geldiğinde Ama-terasu, yani Güneş Tanrıçası dünyaya gelmiş. “Yüce Tanrının Cennet”i olarak biliniyormuş ve o kadar güzelmiş ki ebeveynleri onu Cennetin Merdiveni’ne ve muhteşem ışınlarını yeryüzüne saçması için gökyüzünün en yükseklerine göndermeye karar vermiş.
Bir sonraki çocukları Ay Tanrısı Tsuki-yumi’ymiş. Gümüş rengi ışıltısı, kız kardeşi Güneş Tanrıçası’nın altın parıltısı kadar zarif değilmiş ancak yine de onun eşi olmaya layık görülmüş. Böylelikle Ay Tanrısı Cennet Merdiveni’ne tırmanmış. Kısa sürede kavga etmişler ve Ama-terasu demiş ki: “Sen aşağılık bir tanrısın. Seninle yüz yüze görüşmemeliyim.” Böylelikle gündüz ve gece olarak ayrı düşmüşler ve ayrı yaşamışlar.
İzanagi ile İzanami’nin bir sonraki çocuğu Susa-noo’dur (Sert Erkek). Susa-no-o’ya ve onun yaptıklarına daha sonra geri döneceğiz ve dikkatimizi şimdilik anne babasına vermekle yetineceğiz.
İzanami Ateş Tanrısı Kagu-tsuçi’yi doğurmuş. Bu çocuğun doğumu onu hasta etmiş. İzanagi yere kapaklanmış, acı acı ağlamış ve dizlerini dövmüş. Bunlar fayda etmeyince İzanami sürünerek Yomi’nin diyarına (Hades) gitmiş.
Ancak efendisi onsuz yaşayamadığı için Yomi Ülkesi’ne gitmiş. Onu bulduğunda, pişmanlıkla şöyle demiş: “Efendim ve kocam, niye bu kadar geç kaldın? Yomi’nin pişirme fırınını çoktan yedim. Yine de dinlenmek için uzanmak üzereyim. Sana dua ediyorum, bana bakma.”
Merakla hareket eden İzanagi, dileğini yerine getirmeyi reddetmiş. Yomi Ülkesi karanlıkmış, bu yüzden çok dişli tarağını gizlice çıkarmış, tarağı parçalamış ve yakmış. Aşırı derecede berbat ve korkunç bir manzarayla karşılaşmış. Eskiden güzel olan karısı şimdi şişmiş ve iltihaplı bir yaratık haline gelmiş. Sekiz çeşit Gök Gürültüsü Tanrısı ona dayanıyormuş. Ateşin Gök Gürültüsü, Dünya ve Dağ, hepsi orada onun üzerine dikilmiş ve korkunç sesleriyle kükrüyormuş.
İzanagi korkmuş ve tiksinmiş. Şöyle demiş: “Farkında olmadan iğrenç ve kirli bir ülkeye geldim.” Karısı cevap vermiş: “Niçin sana söylediklerime uymadın? İşte şimdi utandım.”
İzanami, arzusunu görmezden geldiği ve mahremiyetini bozduğu için efendisine o kadar kızmış ki onu takip etmesi için Yomi’nin Sekiz Çirkin Dişisi’ni göndermiş. İzanagi kılıcını çekmiş ve Yeraltı Dünyası’nın karanlık bölgelerine kaçmış. Koşarken başlığını çıkarıp yere fırlatmış. Başlık, hemen bir salkım üzüme dönüşmüş. Çirkin Dişiler bunu görünce eğilip tatlı meyveyi yemişler. İzanami onların durakladığını görünce efendisinin peşinden kendisinin gitmesinin daha akıllıca olduğunu düşünmüş.
Bu sırada İzanagi, Yomi’nin Çift Geçidi’ne ulaşmış. Buraya büyük bir kaya yerleştirmiş ve sonunda İzanami’yle yüz yüze gelmiş. İzanagi’nin böylesine heyecanlı maceraların ortasında resmen boşanacağını ilan edeceği akla gelmez. Ama tam da bunu yapmış. Bu teklife karısı şöyle cevap vermiş: “Sevgili efendim ve kocam, öyle diyorsan insanları bir gün içinde boğarak öldüreceğim.” Bu kederli ve tehditkâr konuşma, bir günde en az bin beş yüz insanın doğmasını sağlayabileceğini söyleyen İzanagi’yi hiçbir şekilde etkilememiş.
Yukarıdaki sözler kesinleşmiş olmalı, çünkü İzanagi’y-le bir sonraki karşılaşmamızda Yomi Ülkesi’nden, kızgın bir eşten ve Sekiz Çirkin Dişi’den kaçtığını görüyoruz. Kaçtıktan sonra arındırma yoluyla vücudunu temizledi ve bu sayede çok sayıda tanrı doğdu. Nihongi’de şöyle denir: “Bundan sonra, ilahi görevini yerine getirmiş ve ruh kariyeri değişmek üzere olan İzanagi kendine Ahaji adasında sonsuza kadar sessizlik içinde yaşadığı kasvetli bir mesken inşa etmiştir.”
Ama-terasu ve Susa-no-o
Susa-no-o (Sert Erkek), Güneş Tanrıçası Ama-terasu’nun erkek kardeşiydi. Susa-no-o gerçekten hiç istenmeyen bir tanrıydı ve Japon Tanrılar Âlemi’nde kesinlikle rahatsız edici bir unsur olarak düşünülüyordu. Karakteri, Nihongi’de belki de bu eski kayıtlarda adı geçen diğer tanrılarınkinden daha açık bir şekilde çizilmiştir. Susa-no-o’nun korkunç bir hırçınlığı vardı ve bu çoğu zaman acımasız ve cimri davranışlara sebep oluyordu. Üstelik uzun sakalına rağmen sürekli ağlama ve feryat etme alışkanlığı vardı. Öfke nöbeti geçiren bir çocuğun oyuncağını parçalara ayırması gibi, Sert Erkek de şiddetli bir öfke nöbetindeyken ansızın dağların güzel yeşilliklerini yok eder ve birçok insanı zamansızca öldürürdü.
Ailesi, İzanagi ve İzanami, Susa-no-o’nun yaptıklarından çok rahatsız oldular ve birbirlerine danıştıktan sonra asi oğullarını Yomi Ülkesi’ne sürmeye karar verdiler. Ancak Susa’nın bu konuda söyleyecekleri vardı. Şöyle dedi: “Şimdi talimatlarınıza uyacağım ve cennete (Yomi) gideceğim. Bu nedenle kısa süre için Yüksek Cennet Ovası’na gidip ablamla (Ama-terasu) görüşmeyi diliyorum; bunun ardından sonsuza kadar gideceğim.” Bu görünüşte zararsız istek kabul edildi ve Susa-no-o, Göğe yükseldi. Ayrılışı denizde büyük bir kargaşa yarattı, tepeler ve dağlar gümbürdedi.
Ama-terasu bu sesleri duymuş ve bunların kötü kardeşi Susa-no-o’nun yaklaştığının işareti olduğunu anlayarak kendi kendine şöyle demiş: “Küçük kardeşim iyi niyetle mi geliyor? Amacı beni krallığımdan mahrum bırakmak olsa gerek. Anne babamızın çocuklarına verdiği sorumluluktan dolayı her birimizin sınırları var. Öyleyse niçin gitmesi gereken krallığı reddediyor ve burada casusluk yapmaya cesaret ediyor?”
Bunun üzerine Ama-terasu, savaş hazırlıklarına başlamış. Düğümler atarak saçını bağlamış, mücevherler takmış ve bileklerine “beş yüz Yasaka mücevherinden oluşan yüce bir kordon” bağlamış. Sırtına “bin okluk bir tirkeş ve beş yüz okluk bir tirkeş taktığında” ve yayın geri tepmesini zayıflatmak için kollarını tamponlarla koruduğunda müthiş bir görünüme sahip olmuş. Ölümcül bir dövüş için hazırlandıktan sonra yayını savurmuş, kılıcını kavramış ve bir tahkimat görevi görecek büyük bir delik açana kadar yere vurmuş.
Tüm