F. Hadland Davis

Japon Mitleri ve Efsaneleri


Скачать книгу

ki, kanunsuz davranışıyla şövalyelerden en az dokuz yüz doksan dokuz kılıç elde etmişti. Yoşitsune bu olan bitenden haberdar olduğunda, Tengu Kralı’nın öğretisini iyi bir şekilde kullanıp Benkei’yi öldürmeye ve böylece ülkedeki dehşete bir son vermeye karar verdi.

      Yoşitsune bir akşam yola çıktı. Mutlak kayıtsızlık tavrını takınmak için Gojo Köprüsü’ne gelene kadar flütünü çaldı. Az sonra, siyah zırhlı devasa bir adamın ona doğru geldiğini gördü. Bu Benkei’nin ta kendisiydi. Benkei genci görünce ona cılız görünen birine, mükemmel bir şekilde enstrüman çalan ve o zaman gökyüzünde parlayan ay hakkında çok hoş bir şiir yazan ama katiyen savaşçı olmayan bir hayalpereste saldırmanın onursuzluk olduğunu düşündü. Bu aşağılama Yoşitsune’yi doğal olarak kızdırdı ve Benkei’nin baltasını birdenbire elinden düşürdü.

      Yoşitsune ile Benkei’nin Dövüşü

      Benkei öfkeyle gürledi ve silahını rastgele savurdu. Ancak tengu öğretisinin canlılığı, Yoşitsune’nin yararına oldu. Bir yandan diğer yana, önden arkaya ve yine arkadan öne sıçradı, kahkahalar ve pek çok el hareketiyle devi dalgaya aldı. Benkei silahını sürekli olarak ya havaya ya yere vurdu, ama rakibini hep ıskaladı.

      Sonunda Benkei yoruldu ve Yoşitsune bir kez daha devin elindeki kargıyı devirdi. Dev, silahını geri kazanmaya çalışırken Yoşitsune ona çelme takınca tökezleyip yere kapaklandı. Kahramanımız, zafer çığlığıyla dört ayaklı Benkei’nin üzerine bindi. Dev, mağlup edildiği için son derece şaşkındı ve kendisine galibin Lord Yoşitomo’nun oğlu olduğu söylendiğinde yenilgisini erkekçe kabul etmekle kalmadı, ayrıca bundan böyle genç fatihin koruyucusu olabilmek için yalvardı.

      Bu andan itibaren, Yoşitsune ve Benkei’nin isimlerini birlikte duyuyoruz ve ister Japonya’da ister başka bir yerde olsun tüm savaşçı hikâyelerinde, hiçbir zaman bu kadar cesur ve uyumlu bir güç ve dostluk birliğine rastlanmamıştır. Taira’ya karşı sayısız zafer kazandıklarını, sonunda onları denize sürdüklerini ve Dan-no-ura’da can verdiklerini öğreniyoruz.

      Dan-no-ura’ya bir kez daha, efsanevi bir bakış açısından bakıyoruz. Yoşitsune ve sadık uşağı, Settsu eyaletinden Saikoku’ya bir gemiyle geçiyorlarmış. Dan-no-ura’ya ulaştıklarında büyük bir fırtına çıkmış. Yükselen dalgalardan gizemli sesler, savaş gürültüsünün, hızla hareket eden gemilerin çıkardığı seslerin ve savrulan okların, bin adamının ayak sesinin çok uzaklardan gelen yankısı geliyormuş. Gürültü gittikçe artmış ve Taira klanına ait ruhani bir bölük dalgaların üzerinde belirmiş. Zırhları yırtık ve kanla kaplıymış ve buharlı silahlarını dışarı atarak Yoşitsune ile Benkei’nin yelken açtığı tekneyi durdurmaya çalışmışlar. Bu, Taira’nın korkunç ve kalıcı bir yenilgiye uğradığı Danno-ura savaşının ruhani bir anısıymış. Yoşitsune bu büyük hayalet konağı görünce Taira’nın ölülerinin hayaletlerinden bile intikam almak için haykırmış; ama her zaman kurnaz ve ihtiyatlı olan Benkei, ustasına kılıcı bir kenara bırakmasını emretmiş ve bir tespih çıkarıp birkaç Budist duası okumuş. Hayaletler huzura ermiş, ağlayıp sızlamalar kesilmiş ve artık sakinleşmiş denizde yavaş yavaş kaybolmuşlar.

      Efsaneye göre, balıkçılar hâlâ zaman zaman hayalet orduların denizden çıktığını ve uzun kollarını salladığını gördüklerini anlatıyor. Efsanelerde sırtı işaretli yengeçlerin Taira savaşçılarının hayaletleri olduğu izah ediliyor. Daha sonra, mağlup edildikleri yere yorulmak bilmeden musallat olan bu talihsiz hayaletlerle ilgili başka bir efsaneyi tanıtacağız.

      Oyeyama Goblini

      İmparator İçijo döneminde Oye Dağı’nda yaşayan bir iblisle ilgili Kyoto’da pek çok korkunç hikâye anlatılıyordu. Anlatılanlara göre bu iblis pek çok şekle bürünebiliyormuş. Bazen insan kılığına girerek Kyoto’da hırsızlık yapar ve pek çok kişiyi çok sevdikleri oğullarından ve kızlarından mahrum edermiş. Bu genç erkekleri ve kadınları dağ kalesine götürmüş ve ne yazık ki onlarla eğlendikten sonra o ve goblinleri büyük bir şölen yapıp bu zavallı gençleri mideye indirmişler. Kutsal saray bile bu korkunç olaylardan muaf değilmiş. Kimitaka bir gün güzeller güzeli kızını kaybetmiş. Kız, goblin kralı Şutendoji tarafından kaçırılmış.

      İmparator bu üzücü haberi duyunca konseyini çağırarak onlara bu korkunç yaratığı nasıl öldürebileceklerini sormuş. Vezirleri, majestelerine Raiko’nun cesur bir şövalye olduğunu söylemişler ve bu tehlikeli ama değerli maceraya bazı yoldaşlarla birlikte gönderilmesini tavsiye etmişler.

      Böylelikle Raiko beş yoldaş seçmiş. Onlara neyin emredildiğini, maceralı yolculuğa nasıl çıkacaklarını ve sonunda goblin kralını nasıl öldüreceklerini anlatmış. Girişimlerinde başarılı olmak istiyorlarsa en önemli şeyin işi ustalıkla yapmak olduğunu açıklamış. Dağ rahiplerinin kılığına girip zırh ve silahlarını şüphe çekmeyen sırt çantalarının içinde dikkatlice gizlenmiş bir şekilde taşımanın iyi olacağını söylemiş. Yolculuklarına çıkmadan önce şövalyelerden ikisi Savaş Tanrısı Haçiman tapınağında, ikisi Merhamet Tanrıçası Kwannon tapınağında ve ikisi Gongen tapınağında dua etmeye gitmiş.

      Bu şövalyeler, kalkıştıkları iş için kutsanmak adına dua ettikten sonra yola çıkmışlar ve tam vaktinde Tamba eyaletine ulaşmışlar; hemen önlerinde Oye Dağı’nı görmüşler. Goblin kesinlikle en çetin dağları seçmiş. Muazzam kayalıklar ve büyük karanlık ormanlar her yönden yollarını tıkarken, neredeyse hiç beklenmedik anlarda dipsiz uçurumlar ortaya çıkmış.

      Bu cesur şövalyeler biraz moralsiz hissetmeye başlar başlamaz, birdenbire önlerinde üç yaşlı adam belirmiş. İlk başta yeni gelenlere şüpheyle bakmışlar, ancak daha sonra onlara son derece samimi ve minnettarlıkla davranmışlar. Bu yaşlı adamlar, şövalyelerin yolculuklarına çıkmadan önce dua ettikleri tanrılardan başkası değilmiş. Yaşlı adamlar, Raiko’ya Şimben-Kidoku-Şu (insanlar için ferahlatıcı ancak goblinler için zehirli) denilen bir kavanoz sihirli sake vermişler ve Şutendoji’ye bunu içirmesini tavsiye etmişler. Şutendoji böylelikle hemen felç olacak ve son vuruş için kolay bir lokma olacakmış. Bu yaşlı adamlar sihirli sakeyi verdikten ve değerli öğütlerini sunduktan hemen sonra etraflarında mucizevi bir ışık parlamış ve bulutların arasında kaybolmuşlar.

      Olanlardan büyük keyif alan Raiko ve şövalyeler dağa tırmanmaya devam etmişler. Bir dereye vardıklarında akan suda kan lekeli bir elbise yıkayan güzel bir kadın görmüşler. Kadın acı acı ağlıyormuş ve kimonosunun uzun kolluklarıyla gözyaşlarını siliyormuş. Raiko’nun ona kim olduğunu sorması üzerine kadın, Raiko’ya bir prenses ve goblin kralının sefil esirlerinden biri olduğunu bildirmiş. Kadına önünde duran kişinin yüce Raiko’dan başkası olmadığı ve Raiko ile şövalyelerinin dağın aşağılık yaratığını öldürmeye geldiği söylendiğinde kadın sevinçten havalara uçmuş. Küçük grubu siyah demirden yapılma büyük bir saraya götürmüş ve nöbetçilere peşinden gelenlerin sığınacak yer arayan zavallı dağ rahipleri olduğunu söyleyerek onları ikna etmiş.

      Raiko ve Kadın

      Uzun koridorlardan geçtikten sonra Raiko ve şövalyeleri kendilerini muazzam bir salonda bulmuşlar. Salonun bir ucunda korkunç goblin kralı oturuyormuş. Vücudu dev gibiymiş; parlak kırmızı teni ve gür beyaz saçları varmış. Raiko alçak gönüllülükle krala kim olduklarını söyleyince goblin kralı, neşesini saklayarak onlara oturmalarını ve az sonra başlayacak olan ziyafete katılmalarını buyurmuş. Daha sonra kırmızı ellerini çırpması üzerine içeriye pek çok güzel kız girmiş. Yanlarında da ziyadesiyle yiyecek