F. Hadland Davis

Japon Mitleri ve Efsaneleri


Скачать книгу

yok. Şövalyelerin uzuvlarını keserken sen de elleri kes, sonra diğer onileri (kötü ruhları) öldürünce işiniz tamamlanmış olacak.” Bunun üzerine bu ilahi varlıklar birdenbire gözden kaybolmuşlar.

      Raiko Goblinleri Katlediyor

      Raiko ve şövalyeleri, kılıçlarını çekmişler ve uyuyan goblin kralına dikkatli bir şekilde yaklaşmışlar. Raiko, silahı güçlü bir şekilde goblinin boynuna indirmiş. Goblinin başı gövdesinden kopar kopmaz havaya fırlamış ve burun deliklerinden çıkan duman ve ateş cesur Raiko’yu kavurmuş. Kılıcını bir kez daha savurmuş. Bu defa korkunç kafa yere düşmüş ve bir daha asla hareket edememiş. Bu cesur şövalyeler, çok geçmeden şeytanın yardakçılarını da öldürmüşler.

      Büyük demir saraydan neşeli bir şekilde çıkmışlar. Raiko’nun beş şövalyesi, goblin kralının canavar kafasını taşımışlar ve bu korkunç manzarayı esaretten kurtulan ve Kyoto sokaklarında bir kez daha yürümeye hevesli mutlu bakirelerden oluşan bir grup takip etmiş.

      Goblin Örümceği

      Önceki efsanede bahsedilen olay gerçekleştikten bir süre sonra cesur Raiko ciddi bir şekilde hastalanmış ve odasından çıkamamış. Küçük bir çocuk gece yarıları ona hep ilaç getiriyormuş. Raiko çocuğu tanımıyormuş ama çok fazla hizmetçisi olduğu için bu durum ilk başta şüphe uyandırmamış. Raiko ilacı aldıktan hemen sonra daha iyi olmak yerine daha da kötüleşmiş, bu yüzden hastalığının sebebinin bazı doğaüstü güçler olduğunu düşünmeye başlamış.

      Sonunda Raiko, baş hizmetçisine gece yarısı kendisine gelen çocuk hakkında bir şey bilip bilmediğini sormuş. Anlaşılan ne baş uşak ne de başka biri çocuk hakkında bir şey biliyormuş. O zamana kadar Raiko’nun şüpheleri tamamen olgunlaşmış ve meseleyle dikkatlice ilgilenmeye karar vermiş.

      Küçük çocuk gece yarısı tekrar geldiğinde Raiko, ilacı almak yerine bardağı çocuğun başına fırlatmış ve kılıcını çekerek onu öldürmeye çalışmış. Odada tiz bir çığlık sesi yankılanmış, ama çocuk daireden kaçarken Raiko’ya bir şey fırlatmış. Fırlattığı şey dışarı doğru yayılıp büyük beyaz yapışkan bir ağa dönüşmüş ve Raiko’yu o kadar sıkı sarmış ki hasta adam zar zor hareket edebiliyormuş. Raiko kılıcıyla ağı keser kesmez bir başka ağa sarılıyormuş. Raiko daha sonra yardım istemiş ve baş görevlisi, koridorlardan birinde o canavarla karşılaşmış ve uzun kılıcıyla onu engellemiş. Goblin onun üzerine de bir ağ atmış. Sonunda kendini kurtarmayı başarıp efendisinin odasına koştuğunda Raiko’nun da Goblin Örümcek’in kurbanı olduğunu görmüş.

      Goblin Örümceği bir mağaranın içinde acıyla kıvranırken bulunmuş, kafasının üzerindeki kılıç kesiğinden kan akıyormuş. Onu derhal öldürmüşler ve ölümüyle Raiko’nun ciddi hastalığına neden olan şeytani etki ortadan kalkmış. O andan itibaren kahramanımız sağlığına ve gücüne tekrardan kavuşmuş ve bu mutlu olayın şerefine görkemli bir ziyafet hazırlanmış.

      Hikâyenin Başka Bir Versiyonu

      Bu efsanenin Kenko Hoşi tarafından yazılan ve daha önce anlattığımızdan büyük ölçüde farklı olan başka bir versiyonu daha var. Bu versiyonu atlamak, efsanenin şimdiye kadar genel okuyucunun erişemediği en uğursuz tarafını gizlemek olacaktır.3

      Raiko, bir defasında en değerli hizmetkârı Tsuna ile Kyoto’dan ayrılmış. Rendai ovasını geçerken havada yükselen bir kafatası görmüşler ve bu kafatası, sonunda Kagura ga Oka denen yerde kaybolana kadar önlerinde rüzgârla sürükleniyormuş gibi uçmuş.

      Raiko ve yardımcısı, kafatasının ortadan kaybolduğunu fark eder etmez önlerinde harabe halinde bir malikane görmüşler. Raiko bu harap binaya girmiş ve garip görünüşlü yaşlı bir kadın görmüş. “Kadın beyazlar içindeydi ve beyaz saçları vardı; gözlerini ufak bir çubukla açtı ve üst göz kapakları bir şapka gibi başının üstüne düştü. Sonra ağzını açmak için sırık kullandı ve göğsü dizlerinin üzerine düştü.” Kadın daha sonra şaşkınlık içindeki Raiko’ya seslenmiş:

      “Ben iki yüz doksan yaşındayım. Dokuz efendiye hizmet ederim. İçinde bulunduğunuz eve iblisler musallat olmuş durumda.”

      Raiko bu sözleri dinledikten sonra mutfağa girmiş ve bir an için gökyüzüne bakınca büyük bir fırtınanın yaklaştığını fark etmiş. Karanlık bulutların toplanmasını seyrederken ruhani ayak sesleri duymuş ve odaya büyük bir goblin grubu doluşmuş. Raiko’nun karşılaştığı tek doğaüstü yaratıklar bunlar değilmiş, zira o anda rahibe gibi giyinmiş bir varlık görmüş. Minnacık bedeni beline kadar çıplakmış, yüzü iki ayak uzunluğundaymış ve kolları “kar kadar beyaz ve ip kadar inceymiş.” Bu korkunç yaratık bir an için gülüp sis gibi gözden kaybolmuş.

      Raiko hoşa giden bir horoz ötüşü duymuş ve ruhani ziyaretçilerin onu artık rahatsız etmeyeceğini düşünmüş. Bir kez daha ayak seslerini duyduğunda bu sefer gördüğü çirkin bir cadı değil, “meltemde sallanan söğüt dallarından daha zarif” olan hoş bir kadınmış. Raiko güzel kıza bakarken gözleri onun parıldayan güzelliğinden dolayı bir an için kör olmuş.

      Görme yetisini geri kazanmadan önce kendini çok sayıda örümcek ağına sarılı bulmuş. Kadın gözden kaybolduğunda kılıcıyla ona vurmaya çalışmış ama yalnızca zeminin tahtalarını kestiğini ve altındaki temel taşını kırdığını görmüş.

      Tsuna efendisinin yanına geldiği anda kılıcın beyaz kanla kaplı olduğunu ve ucunun çatışmada kırıldığını anlamışlar.

      Raiko ve hizmetkârı etrafı iyice araştırdıktan sonra bir in keşfetmişler. İnde bir sürü bacağı olan, yumuşak tüylerle kaplı devasa ve büyüklükte bir kafaya sahip bir canavar görmüşler. Güçlü gözleri güneş ve ay gibi parlıyormuş ve yüksek sesle şöyle inliyormuş: “Hastayım ve acı çekiyorum!”

      Raiko ve Tsuna yaklaştıkça canavardan çıkan kırık kılıç ucunu fark etmişler. Kahramanlar yaratığı yuvasından çıkarıp kafasını kesmişler. Yaratığın midesindeki derin yaradan bin dokuz yüz doksan kafatası ve çocuk büyüklüğünde örümcekler fışkırmış.

      Raiko ve takipçisi, önlerinde duran canavarın Dağ Örümceği’nden başkası olmadığını fark etmiş. Bağırsakların içinde buldukları büyük kadavrayı kestiklerinde insan cesetlerinin kalıntılarını bulmuşlar.

      Prens Yamato Take’nin Maceraları

      Kral Keiko, en küçük oğlu Prens Yamato’ya birkaç haydut öldürmesini emretmiş. Prens ayrılmadan önce İse tapınaklarında dua etmiş ve Güneş Tanrıçası Ama-terasu’nun görevini kutsaması için yalvarmış. Prens Yamato’nun teyzesi, İse tapınaklarından birinde başrahibeymiş ve teyzesine babasının kendisine emanet ettiği görevi anlatmış. Bu hoş hanımefendi söz konusu haberi duyduğuna çok memnun olmuş ve yeğenine pahalı bir ipek cüppe hediye etmiş. Cüppenin ona şans getireceğini ve belki daha sonra işine yarayacağını söylemiş.

      Prens Yamato saraya dönüp babasının iznini aldığında karısı Prenses Ototaçibana ve bir dizi sadık takipçisi eşliğinde saraydan ayrılarak güneydeki Kiuşiu Adası’na doğru ilerlemiş. Bu ada haydut kaynıyormuş. Ülke o kadar engebeli ve geçilmezmiş ki Prens Yamato düşmanı gafil avlayabileceği kurnaz bir plan tasarlaması gerektiğini hemen anlamış.

      Bu sonuca vardıktan sonra Prenses Ototaçibana’ya teyzesinin ona verdiği ipek cübbeyi getirmesini emretmiş. Bunu hiç şüphesiz karısının yönlendirmesiyle giymiş. Saçlarını