eldiveni nazırın başına fırlattı. Lakin nazırın aklında başka düşünceler belirdi: “Bugün eldivenini atıyor, yarın öbür gün kral olursa fırlatıp atacağı şey kanunun ta kendisi olur! Bu çocuğun başa geçmesine engel olsam iyi olur.” Nazır, düşüncesi üzerine hiç vakit kaybetmeden prensin sadık beş yüz danışmanına gitti ve onlara şöyle dedi:
“Asoka’nın günün birinde Chakravartin olup yeryüzünün dört bir yanına hükmedeceği ilan edildi; kraliyet tahtına onu oturtmalıyız.”
Başkentte bunlar olurken Taxila sakinleri yeniden ayaklandı. Kral, isyanı bastırması için bu kez oğlu Susi-ma’yı görevlendirdi; lakin Susima, kenttekileri bir türlü hizaya getiremedi.
Bir süre sonra Kral Bindusara, hastalanıp yataklara düştü. Nazırlarına şöyle buyurdu: “Susima’yı yanıma getirin, tacımı ona devredeceğim. Taxila vazifesini de ondan alıp Asoka’ya teslim edin.”
Lakin nazırlar, bunun mümkün olmadığını belirtti: “Efendim, oğlunuz Asoka da hasta.”
Kral Bindusara’nın durumu o kadar kötüydü ki yalnızca birkaç günlük ömrü kalmış gibi duruyordu; bunu fark eden nazırlar, Asoka’nın üstünü başını mücevherlerle donatıp onu babasının huzuruna çıkardılar ve şöyle dediler: “Efendim, şimdilik tahtı Asoka’ya devredebilirsiniz. Susima elbet yakında Taxila’dan döner, o döner dönmez tıpkı dilediğiniz gibi başa onu geçiririz.”
Asoka
Fakat Kral, bunun üzerine öfkeye kapıldı.
Ardından Asoka söz aldı: “Eğer tahta geçmek benim hakkımsa Devatalar tacı benim başıma taksın!” Devatalar ansızın çıkagelip tacı genç prensin başının üstüne koydular.
Bu mucizeye tanık olan Kral Bindusara’nın ağzından oluk oluk kan akmaya başladı, biraz sonra oracıkta öldü.
Asoka’nın hükümdar olup tahta geçiş haberi Yakşalar tarafından göklere, Nagalar tarafından da yeraltına duyuruldu. Haberi duyan Radhagupta inzivasını sonlandırdı; çevrede hep aynı sözleri duyuyordu: “Bindusara’nın dönemi sona erdi! Asoka tahta geçti!”
Susima, olanlar kulağına gelince öfkeden deliye döndü; hiç vakit kaybetmeden Pataliputtra’ya doğru yola çıktı. Lakin başkentin ilk kapısına Asoka tarafından çıplak bir dev yerleştirilmişti, ikinci kapısında da diğer dev dikiliyordu, üçüncü kapıyı koruması için Radhagupta’yı görevlendirmişti, doğu kapısını ise bizzat kendisi savunacaktı. Radhagupta, doğu kapısının önüne ahşaptan bir fil de yaptırmıştı; bu sırada Susima’nın sığabileceği derinlikte bir çukur kazdırdı, içini kömürle doldurdu, üstünü çimenlerle kapattı, çimenlerin üstüne de kum döktü. İşini tamamlayınca Susima’ya seslendi: “Asoka’yı katletmeyi başarırsan başa sen geçeceksin!”
Susima doğu kapısına doğru yöneldi, “Asoka’yı alt edeceğim!” diye haykırıyordu.
Ne var ki yanan kömürle dolu çukurun içine düştü ve acı içinde öldü.
Susima ölmüştü. Efendisinin öldürüldüğünü duyan dev Bhadrayudha, sayıları bini bulan devleri de yanına alarak Bhagavat17 tarafından yönetilen mezhebe girip dini bir yaşamı benimsedi ve hep birlikte Arhat18 seviyesine ulaştılar.
II
Kral Asoka’nin Dönüsümü
Asoka’nın tahta çıkışının ardından, nazırları ona itaatsizlik etmeye başlamıştı. Bu meseleyi fark edince, onlara şöyle buyurdu: “Çiçek açıp meyve veren ağaçların hepsini kesin, geriye yalnızca dikenli olanları bırakın.”
Nazırları cevap verdi: “Hükümdarımızın aklındaki nedir? Dikenli ağaçları kesmek, çiçek açıp meyve veren ağaçları korumak gerekir.”
Kralın emirlerine üç kez itaatsizlik ettiler. Bunun üzerine Asoka, kılıcını hiddetle çekti ve beş yüz nazırının kellesini uçurdu.
Bahar mevsiminde, ağaçların çiçek ve meyve verdiği başka bir zamanda da Asoka, sarayının iç odalarındaki kadınlar tarafından etrafı sarılmış halde, şehrin doğu tarafındaki bahçenin yolunu tutmuştu. Yol üzerinde çiçek açmış bir asoka ağacını19 fark etti. Hemen ağacı saygıyla selamladı ve “İşte, benimle aynı adı taşıyan bir ağaç,” diye düşündü.
Kral Asoka’nın biraz vahşi bir görünüşünü vardı; o yüzden genç kadınlar ondan pek hoşlanmazlardı. Kral ağacın gölgesinde uykuya daldı; o uykuya dalınca kadınlar, can sıkıntısıyla asoka ağacının dallarını kırıp çiçeklerini ezdiler. Kral, bir zaman sonra uyanıp ağacın paramparça edildiğini gördü. “Bunu kim yaptı?” diye sordu. İç odalarındaki kadınların yaptığı söylendi. Bunu duyunca hiddetten deliye döndü. Beş yüz kadının etrafına bir dolu odun yığdırıp hepsini yaktı. Kral Asoka’nın zalim davranışlarına tanık olan insanlar, “Kral çok sinirleniyor; o Chandasoka, Öfkeli Asoka’dır,” dediler.
Asoka ağacı
Bu olaylar üzerine Baş Nazır Radhagupta, Kral’a sitem etti: “Ey hükümdarım! Ellerinizi böylesi çirkin işlerle kirletmek size yakışmıyor. Mahkûm edeceğiniz kişileri sizin yerinize cezalandıracak birilerini bulmalısınız, sizin tarafından verilen cezaları uygulayacak kişiler görevlendirmelisiniz.”
Bunun üzerine Asoka, suçluları idam etmek için uygun bir adamın bulunmasını buyurdu.
Başkent yakınlarındaki bir dağın eteklerinde, kır evinde yaşayan bir dokumacı vardı. Bu dokumacının Girika -veya Dağcı – adında bir oğlu vardı. Çocuk, çok hırslı ve zalimdi, anne babasına hakaret etmekten geri durmazdı; akranlarıyla kavga etmediği zamanlarda da karıncaları, sinekleri, fareleri, kuşları ve ağıyla yakaladığı balıkları öldürmekle meşgul olurdu. Öylesine gaddar bir çocuktu ki zamanla Chandagirika, yani Gaddar Girika adıyla anılmaya başlandı.
Bu çocuğun zalimce eylemleri, nazırların kulağına çalınmıştı; derhal çocuğun yanına gittiler ve ona, “Kral Asoka için cellatlık yapar mısın?” diye sordular.
“İsteyen herkes için memnuniyetle cellatlık yaparım,” diye cevap verdi çocuk.
Çocuğun cevabı Asoka’ya iletildi. “Çocuğu derhal huzuruma getirin,” dedi Asoka.
Muhafızlar çocuğun yanına gidip ona, “Kral seni huzuruna bekliyor,” dediler.
“Önce annemi ve babamı görmem gerekiyor,” diye cevap verdi Chandagirika.
Biraz sonra ailesinin yanındaydı. “Ey annem, ey babam! Kral Asoka’nın buyruğunda cellatlık yapmak için izninizi ve rızanızı istiyorum.”20
Gelgelelim anne ve babası, onu girişmek üzere olduğu işten vazgeçirmeye çalıştılar. Bunun üzerine öfkelenen Girika, ikisinin de canını aldı.
Bu sırada muhafızlar, çocuğun nerede kaldığını merak ediyordu. Onu görünce sordular: “Ne diye bu kadar oyalandın?”
Girika olanları anlattı. Sonrasında hükümdarın huzuruna çıkarıldı; huzura çıkarılınca hükümdardan kendisi için bir ev inşa ettirmesini istedi.
Kral istediği evi inşa ettirdi, gerçekten güzel bir evdi; ancak görüntüsünü bir kenara bırakırsak, içinde güzel olan hiçbir şey yoktu ve eve “Hoş Hapishane”