Kralın üç karısı vardı: Kausalya, Kaikeyi ve Sumitra. Ne var ki kralın bütün bu erdemleri kendisiyle birlikte yok olup gidecek gibi gözüküyordu zira ondan sonra tahta çıkacak bir oğlu yoktu.
İşte kral, onun için sürekli bir üzüntü kaynağı olan bu derde bir çare bulmak için meşhur at kurbanı ritüelini gerçekleştirerek tanrıların ihsanını kazanmak istedi. Bu karar danışmanlarını pek memnun etti ve böylece hazırlıklara başladılar. Bir başka hükümdara benzer bir tören için büyük hizmette bulunmuş bir derviş, ritüeli yönetmesi için davet edilmişti. Vasishtha’nın gözetimi altında her şey gerektiği gibi hazır edildi. Krallar ile prensler davet edildi. Görkemli ve şatafatlı bir kutlama yapıldı. Niyetin dillendirilmesinden tam bir sene sonra (kutsal yasa bir yılın geçmesini emrediyordu) Ayodhya şehrinin şırıl şırıl akan güzel nehri Sarayu’nun ötesindeki alanda görkemli kurban törenine başlandı. Baş kraliçe Kausalya hayvana ölümcül darbeyi indirdi ve âdet olduğu üzere o geceyi kurban alanında geçirdi. Ritüelin her adımı gerektiği şekilde yerine getirildikten sonra Dasaratha, törene katılan Brahmanlara büyük miktarlarda para ve başka hediyeler dağıttı. Bu Brahmanlar, “Hiç şüphe yok ki size dört şanlı erkek evlat bahşedilecektir,” diyerek kralı temin ettiler.
Şimdi bundan çok farklı bir konuya geçiyoruz ama bu, Kral Dasaratha’nın kurban töreni ve sonuçlarıyla çok ilgili bir konu.
Ta güneyde, bugün Seylan denen Lanka Adası’nda Rakşasaların yani ifritlerin kralı Ravana yaşardı. Bu korkunç varlık öyle büyük bir kudrete sahipti ki ondan korktuğu için Güneş parlamaktan çekinirdi, okyanus çırpınmaktan sakınırdı ve rüzgârlar esmeye cesaret edemezdi. Nihayet tanrılar hep birlikte Yaratıcı Brahma’nın yanına giderek dünyayı altüst eden bu canavarın kötülüklerine son verecek bir çare bulması için ona yalvardılar. Brahma onlara şöyle cevap verdi: “Ravana benden bir ihsan almayı hak etti. Buna göre tanrılar, yarı tanrılar yahut ifritler tarafından öldürülemez. Fakat Ravana kibre kapılarak insanlar karşısında koruma istemedi.”
İşte bu sözler üzerine Vişnu yani Koruyucu geldi. Herkes onun huzurunda saygıyla eğildikten sonra Vişnu, ete kemiğe bürünüp insan kılığına gireceğine ve böylece canavarı bir insan şeklinde alt edeceğine söz verdi. Vişnu’nun bu vaadi üzerine diğer tanrılar onu coşkuyla övdüler. Hedefine çabucak ulaşsın diye onu metheden ilahiler okudular.
Sonra Vişnu yeryüzüne indi ve Dasaratha’nın yaktığı kurban ateşinin içinden tuhaf bir canavar kılığında yükseldi. Kocaman ve simsiyahtı, bir aslan gibi yelesi vardı ve içinde bir sıvının bulunduğu altın bir kap taşıyordu. Kraldan bu sıvıyı karıları arasında paylaştırmasını istedi. Baş kraliçe Kausalya’ya sıvının yarısı verildi. Sıvının geri kalanı ise diğer iki kraliçe arasında eşit şekilde paylaştırıldı.
Sonra vakti gelince krala söz verilmiş olan oğullar dünyaya geldiler. Kausalya, Rama’yı doğurmuştu. Bu çocuk Vişnu’nun tabiatının yarısına sahipti. Kaikeyi, ilahi tabiatın çeyreğine sahip Bharat’ı dünyaya getirirken, Sumitra ise kalan çeyrek tabiatı paylaşacak olan Lakshman ve Satrughna adlı ikiz bebeklerin annesi olmuştu. Bu çocuklar uğurlu bir mevsimde doğdular. Büyüyüp asil görünümlü delikanlılar oldular. Savaş sanatının her dalında çok iyi eğitim aldılar ve Vedaları5 da çok iyi öğrendiler.
Delikanlılar büyüyüp serpildi ve evlilik çağına geldiler. Babaları bu mesele üzerinde kafa yormaya başlamıştı. İşte o günlerde meşhur ermiş Viswamitra gelip bir konuda kraldan yardım isteyecekti. Kutsal adamların imdadına koşmaya daima hazır olan Dasaratha, hiçbir şart koşmaksızın ona yardım etmeyi kabul etti. O zaman ermiş, meseleyi açıkladı. Bazı kötücül ifritler yüzünden dini ritüelleri gerçekleştiremediğini anlattı. Dilediği takdirde onları kendi lanetiyle yok edebilirdi ama bu ifritlerin bir savaşçının eliyle mahvedilmeleri daha iyi olacaktı. Bu yüzden Viswamitra, Kral Dasaratha’ya başvurmuş ve düşmanlarını yenmek için kralın oğlu Rama’nın yardımını istemişti. Delikanlı, ermişin koruması altında olacağından bunu rahatlıkla başarabilirdi. O sırada Rama henüz on altı yaşındaydı. Duydukları karşısında çok tedirgin olan kral, ermişin dileğini reddetmek istedi. Fakat Viswamitra öfkeden küplere binecekti. Sözünü tutmadığı için kralı perişan etmekle tehdit etti. O zaman Vasishtha, Dasaratha’yı sözünü tutması için teşvik etti. Viswamitra ise pek çok gizemli silaha sahip olduğunu ve Rama’ya bunları nasıl kullanacağını öğreteceğini ekledi. Bunun üzerine kral, oğlunu göndermeye razı oldu. Rama, Viswamitra’nn yardımıyla hazırlanıp ağabeyi Lakshman’ın eşliğinde yola çıktı. İfritlere gerektiği şekilde saldırıp hepsini yok ettiler. Böylece Rama ilk savaşından zaferle çıktı.
Ardından Viswamitra bir öneride bulundu. Mithila Kralı Janaka’nın mucizevi yayını mutlaka görmeleri gerektiğini söyledi. Kralın dindarca yaptığı sunular sayesinde Şiva’dan aldığı bu yayı ne yarı tanrılar ne de ifritler bükebilirdi. Kral, bu yayı bükebilecek olan delikanlıyı güzeller güzeli kızı Sita’yla evlendireceğine söz vermişti. İşte bu yüzden, iki prens akıl hocaları Viswamitra’yla birlikte Mithila’ya gittiler. Onların geldiğini duyan kral ile danışmanları gelip onları büyük bir hürmetle karşıladılar. Brahman Satananda prenslere Viswamitra’nın eski günlerini ve Vasishtha’yla mücadelesini yani yukarıda nakledilen hikâyeyi anlattı.
Janaka’nın Yayının Kırılması
Ertesi gün Janaka adamlarına emir vererek Rama ile ağabeyinin görmesi için yayı getirmelerini istedi. Pek çok prens bu yayı bükmeye uğraşmış ama hiçbiri başaramamıştı. Yay öyle büyüktü ki iri yarı adamların çektiği bir arabayla taşınması gerekiyordu. Fakat genç Rama kendisine gösterilen yayı kolayca alıp büktü. Orada toplanmış kalabalıklar şaşkınlıkla bakıyordu:
“Eli hiç titremeden teli çekti,
Ta ki o kocaman yay ikiye ayrılana dek.”
Yay kırılırken korkunç bir ses çıkarmıştı. Bütün mahalle bu gürültüyle sarsıldı. Seyirciler şaşkına döndü.
Sonra Janaka sözünü tutarak kızı Sita’yı Rama’yla evlendireceğini ilan etti ve Dasaratha’yı davet etmek için Ayodhya’ya ulaklar yolladı. Mutlu haberleri alan Dasaratha maiyetiyle birlikte Mithila’ya gitmek üzere yola çıktı. Janaka onu layık olduğu saygıyla karşıladı. Yine bir kral olan kardeşi Kusadhwaja’yı da davet etmişti. Gerçekleşecek olan evliliğin ehemmiyeti göz önüne alınarak görkemli topluluk huzurunda iki tarafın şeceresi anlatıldı: Vasishtha, Rama’nın soyunu anlatırken Janaka da kendi atalarından söz etti. Bu mutlu günü tamamlamak için Janaka öteki kızı Urmila’yı Bharat’a verdi. Lakshman ile Satrughna ise Kusadhwaja’nın iki kızıyla nişanlanacaktı.
Sonra üstü güzel bir gölgelikle örtülü bir kürsü kuruldu. Arpa, pirinç, su ve başka gerekli şeylerin bulunduğu altın kaplar, kepçeler ve buhurdanlar hazırlanıp konuldu. Tam ortada kutsal ateş yakıldı. Vasishtha da belirlenmiş ritüelleri gerçekleştirerek ateşe adağını sundu. Sonra Janaka kızı Sita’yı getirdi ve gölgesi gibi peşinden gidecek sadık bir eş olması için Rama’ya teslim etti. Diğer prensler ile prensesler de benzer şekilde nikâhlandılar. Her çift ateş etrafında üç kez döndü. Tören, ilahiler ve çiçek yağmurlarıyla taçlandırıldı.
Sonra Dasaratha ile oğulları ve eşleri Ayodhya’ya döndüler. Burada onları coşkulu kalabalıklar karşıladı. Bir süre sonra Bharat ve Satrughna amcaları Kral Yudhajit’i bir mevsim ziyaret etmek üzere davet edildiler. Rama ile Lakshman ise Ayodhya’da kaldılar. Rama artık ülke yönetimini babasıyla paylaşmaya başlamıştı ve her