W.D. Monro

Hint Efsaneleri


Скачать книгу

Dasaratha çok yaşlanmıştı ve krallığın yükünü artık kaldıramıyordu. Bu yüzden sevgili oğlu Rama’yı veliahtı ve naibi olarak atamayı istiyordu. Bu teklif herkesi sevindirdi. Kaikeyi ve Sumitra bile kendi oğullarının seçilmesi için uğraşmayacaktı. Rama savaştaki eşsiz becerisi, nezaketi, adalet sevgisi, halkın halinden anlaması ve diğer tanrısal erdemleriyle kendini o denli sevdirmişti herkese.

      Saray rahiplerine bu güzel tören için hazırlıklara başlamaları emredildi. Kraliyet fili, kaplan derisi ve beyaz şemsiye ile bağış olarak verilecek para hazırlanmıştı. Ayrıca halka ve misafirlere sunmak için bol bol yemek yapılmıştı. Görünüşe göre her şey çok güzel gidecekti. Ne var ki Dasaratha huzursuzdu. Uykusu korkunç kâbuslarla bölünüyordu ve kötü alametler söz konusuydu. Büyük tören, Rama için uğurlu olacağı düşünülen bir günde yapılacaktı. Prens ile Sita’nın o güne hazırlanmak için oruç tutmaları ve kutsal ottan yapılmış mütevazı bir yatakta geceyi geçirmeleri söylenmişti. Ermiş Vasishtha oruç ve tefekküre rehberlik etmek üzere geldi. Rama geceyi ona söylendiği şekilde geçirdi ta ki tek bir gözcü dahi kalmayana dek. Sonra kalkıp yıkandı. Evini süslettikten sonra ipek bir giysi giyip o unutulmaz günün görevlerini yerine getirmeye gitti.

      Gelgelelim, o günü unutulmaz kılacak olan şey, Rama’nın ve Ayodhya sakinlerinin düşündüğünden çok farklı bir nedendi.

      Tesadüfe bakın ki Kaikeyi’nin maiyetinde kraliçeyle birlikte büyümüş Manthara isminde kambur bir hizmetçi kız vardı. Bir merdivenin tepesinden neşe dolu manzarayı seyreden kız, Rama’nın dadısına bu hazırlıkların niçin yapıldığını sordu. Kadın da ona kutlamaların nedenini anlattı. Bu kızın zihni de bedeni gibi çarpıktı. Rama’dan nefret ediyordu. Onun kralın veliahtı ve naibi olarak atandığını işitince kalbi öfkeyle doldu. Hemen hanımının yanına koşup onu uykudan uyandırdı: “Nasıl olur da uyursun, ey Kraliçe? Kalk zira sonun yakındır!”

      Endişeyle yataktan kalkan kraliçe onu bekleyen kötülüğün ne olduğunu sordu: “Kıymet verdiğin eşin sana ve oğluna haksız şekilde muamele etti. Kral bir yılan gibi kurnazlık ederek Bharat’ı yolladı. Böylece onun yokluğunda Rama’yı veliahtı ve naibi olarak atayabilecekti. O yüzden, hemen uyan yoksa her konuda Kausalya’ya tabi olacaksın!”

      Fakat Kaikeyi’nin kalbi kötü düşüncelerden uzaktı. Bu habere hiç üzülmedi. Bilakis çok sevindi. Rama’nın onun için kendi oğlu Bharat kadar değerli olduğunu söyleyerek kıza bir mücevher verdi.

      Öfkeden küplere binen kız, mücevheri reddederek attı ve şunları haykırdı: “Ey Kraliçe, saadet hayalleri kurmakla ne büyük aptallık ediyorsun! Oysa en derin dert denizlerine batmaktasın! Hakikaten, oğlunun iyiliği için korkuyorum. Tahtın ikinci varisi odur. Dolayısıyla, Rama emniyeti için onu çok yakınında istemeyecektir. Ayrıca Rama tahta çıktığında sen de Kausalya’nın ayakları altında alçalacaksın.”

      Bütün bu sözlere rağmen, yalnızca Rama adına sinirlenen kraliçe onun dünyanın en iyi adamı olduğunu, kardeşine asla zarar vermeyeceğini ve ona tıpkı kendi annesine karşı yaptığı gibi hürmetle davrandığını söyleyerek cevap verdi. Fakat kötülükten bir türlü vazgeçmeyen hizmetçi kız, Rama hakkında alçakça şeyler söyleyerek bir kez daha hanımına saldırdı. Şöyle dedi: “Rama tahta çıkınca Bharat’ın ülkeden sürüleceğinden emin olabilirsin. O zaman, eskiden nefret edip başkaldırdığın Kausalya, düşmüş bir rakipten öç almayacak mıdır sanıyorsun?”

      Kaikeyi bu yalanları çok uzun bir süre dinlemiş ve nihayet yüreğinde kıskançlık ateşi tutuşmuştu. Şimdi Rama’yı krallıktan sürdürmek istiyordu. Fakat bunun nasıl başarılacağını kıza sorması gerekmişti. Manthara hemen planını açıkladı:

      “Kral ifritlerle savaşırken yaralandığında ona en iyi şekilde bakıp iyileşmesini sağlamıştın. O zaman kral minnettarlığını göstermek için sana dilediğin bir ihsanı lütfedeceğine söz vermişti. Hem de bir değil tam iki kez. Bu yüzden, şimdi krala yeminini hatırlat ve Rama’yı iki defa yedi yıllığına ormana göndermesini iste. Bu süre içinde senin oğlun krallıktaki yerini iyice sağlamlaştıracaktır. Şimdi hemen yas odasına git, yere kapan ve kral dileğini kabul edene dek yerinden kımıldama. Cesur ve dayanıklı ol, işte o zaman tüm istediklerin senin olacak.”

      Üstünlük arzusuyla kendini kaybeden Kaikeyi hizmetçi kızın kötü niyetli sözlerine kulak vererek ikna olmuştu. Kızın planını çok akıllıca bularak övdü. Şimdiden zafer sarhoşluğuna kapılmıştı. Öyle ki bu kambur hizmetçi kızın dış görünüşünü dahi methedip Rama’nın yerine kendi oğlu Bharat’ın kral olacağı gün ona en güzelinden kaftanlar ve mücevherler hediye edeceğine söz verdi.

      Hemen sonra üzerindeki bütün takıları çıkarıp karanlık yas odasının soğuk zeminine kendini attı ve kaderini bekledi.

      Bu arada tüm hazırlıklar devam ediyordu. Kral Dasaratha artık yaklaşan coşkulu tören hakkında sevgili karısı Kaikeyi’yle konuşmaya gitti. Güzel eğlence yerlerinden geçip karısının en sevdiği dairesine geldi. Fakat Kaikeyi’nin uzanmaya bayıldığı kanepesi boştu. Zarif karısını odanın hiçbir yerinde göremiyordu. Sonra karşısında hizmetçi kız Manthara’yı buldu. Kız ellerini kavuşturup titreyen bir sesle konuştu ve kraliçenin büyük bir üzüntü içinde kendini yas odasına kapattığını söyledi. Çok telaşlanan kral hemen kederli kraliçeyi aramaya gitti. Onu bulunca üzüntüsünün nedenini açıklamasını rica etti. Ama Kaikeyi, bir zamanlar söz verdiği gibi ona dilediği ihsanı lütfetmediği takdirde hiçbir şey söylemeyecekti. Karısının ıstırap içinde olduğunu gören kral, ne diliyorsa gerçekleştirmek için elinden geleni yapacağına söz verdi. Bu şey kendi canı bile olsa sözünden caymayacaktı.

      O zaman kocasını kolayca aldattığı için kalbi zafer coşkusuyla dolan kraliçe cevap verdi:

      “Bütün tanrılar şahidim olsun! Güneş, Ay ve yıldızlar ile tüm dünya bu yemini ve talebimi duysun! Hatırla ey kral, ifritlerle savaşıp hasta düştüğünde hayatını kurtaran bendim. O zaman bir dileğimi gerçekleştireceğine söz vermiştin. İşte şimdi dileğimin gerçekleşmesini istiyorum. Eğer reddedersen, bugün burada ölürüm. Rama ülkeden ayrılsın ve on dört sene ormanda inzivaya çekilsin. Onun yerine benim oğlum Bharat tahta çıkıp ülkeyi yönetsin.”

      Kulaklarına inanmakta güçlük çeken kral, karşısında ansızın bir kaplanı bulan bir geyik gibi şaşkına dönmüştü. Bu yaşadıkları bir rüya mıydı yoksa bir deliriyor muydu? Sonra şüphesinden kurtuldu ve hakikatle yüz yüze geldi. İşte o zaman utanç ve dehşet içinde bir çığlık kopararak yere yığıldı. Kendine gelince istediği şeyden vazgeçmesi için karısına dil döktü durdu ama hepsi nafileydi. Güzelliği ve sağduyusunu överek kraliçeye iltifatta bulundu. Rama’nın tahta çıkmayı hak ettiğini vurguladı, bütün hazırlıkların tamamlandığını ve halkın törene katılmak üzere beklendiğini söyledi. Rama’dan ayrılması durumunda perişan olacağını anlattı. Fakat kraliçe, istediği şeyi yapmazsa hemen orada kralın gözlerinin önünde zehir içeceğini söyledi. Bitkin ve çaresiz haldeki Dasaratha bir kez daha bayıldı. Fakat merhametin düşüncesini bile aklından geçirmeyen kraliçe, niçin öyle kıpırdamaksızın yatarak sözünü savsakladığını soracaktı. Bunun üzerine kral ayağa kalktı ve hiddetle haykırarak “Kaikeyi artık benim sadık karım değildir,” dedi.

      Bu arada Vasishtha, hiç vakit kaybetmeksizin Rama’yı göndermesi için kral Dasaratha’ya haber yollamıştı çünkü yaklaşan an çok hayırlıydı. Baş danışman Sumantra, prensi getirmesi için gönderildi. Bunun üzerine prens iki atın çektiği bir arabaya bindi. Lakshman ise elinde yak kuyruğundan yapılmış kraliyet sinekliğiyle Rama’nın hemen arkasında duruyordu. Rama