F. Anstey

Pirinç Şişe


Скачать книгу

type="note">5 olasılıksız kabul etmeliyim. Yine de bir gün şişeyi incelemek isterim.”

      “Ne zaman isterseniz Profesör. Ne zaman gelebilirsiniz?”

      “Zor bir soru, şu sıralar o kadar meşgulüm ki ofisinize tekrar ne zaman uğrayabileceğime dair kesin bir tarih veremem.”

      “Artık günlerim epey dolu geçecek,” dedi Horace. “Üstelik şişe ofisimde değil, Vincent Meydanı’ndaki evimde. Neden gelecek hafta ailecek evime gelmiyorsunuz? Hem birlikte akşam yemeği yeriz hem de siz yazıtı rahat rahat inceleyip kayda değer bir şey olup olmadığına karar verebilirsiniz. Lütfen teklifimi geri çevirmeyin.” Horace, Sylvia’yı ilk kez kendi evinde ağırlamak için can atıyordu.

      “Hayır, olmaz,” dedi Profesör. “Ailecek gelip sizi rahatsız etmemizi gerektirecek bir sebep göremiyorum. Ben bir akşam tek başıma uğrayarak şişeyi incelerim bayım.”

      “Teşekkürler baba,” diyerek araya girdi Sylvia. “Ancak ben de gelip Horace’ın aldığı şişe hakkındaki görüşlerini duymak isterim. Ayrıca Horace’ın yaşadığı yeri görmek için de can atıyorum. Korkunç derecede lüks bir yer olmalı.”

      “Umarım tahmin ettiğin gibi değildir,” dedi babası. “Yoksa bunu Horace’ın karakterinin bir kusuru olarak görürüm.”

      “Sizi temin ederim ki evimde lükse kaçan bir şey yok,” dedi Horace. “Masraflar bana ait olacak şekilde biraz tadilat yaptırdım, onlar da gayet basit değişiklikler. Bunun için fazla para harcamayı göze alamazdım. Yine de gelip görmenizi çok isterim, sonunda şansımın dönmesini kutlamak için birlikte bir akşam yemeği yememiz beni çok mutlu eder.”

      “Eğer gelirsek abartı bir sofra kurmayacağınız konusunda anlaşmalıyız. Tıpkı bu akşamki gibi, sade, sağlıklı, iyi pişmiş bir yemek yeterli olacaktır. Fazlası gösterişe kaçar.”

      “Babacığım,” diyerek söze girdi Sylvia, babasının diktatör tavrından rahatsız olmuşa benziyordu. “Bırak da bunları Horace düşünsün, gerekeni yapacaktır.”

      “Sevgili Horace, onu ailemin bir üyesi gibi gördüğümden böyle konuştuğumun farkındadır,” dedi Profesör. Bu söz üzerine Sylvia suratını buruşturmuştu.

      “Evlenmeyi düşünen hiçbir genç adam, beklentilerine umut bağlayarak aşırıya kaçmamalıdır,” diye ekledi Profesör cana yakın bir tavırla. “Çünkü beklentileri konusunda yanılabilir. Aksine, eğer sevgisinde samimiyse, sevdiğini söylediği genç hanımı uzayan bir nişan çilesine maruz bırakmaktansa, her bir kuruşu biriktirerek mümkün olduğunca az masrafa girer. Başka bir deyişle, en gerçek âşık ekonomisini en iyi bilendir.”

      “Sizi çok iyi anlıyorum efendim,” dedi Horace son derece yumuşak başlı bir şekilde. “Her ne kadar ev sahibem çok güzel yemek yapsa da kendisinin bir cordon bleu6 olduğunu söyleyemem. Bu yüzden hırsa kapılarak size bir ziyafet sofrası kurmam tam bir aptallık olur, gönül rahatlığıyla yemeğe gelebilirsiniz.”

      Evden çıkmadan önce akşam yemeği için gelecek haftanın sonlarına doğru bir tarih belirlendi ve Horace, ayakları yerden kesilmiş bir halde sevinçle evinin yolunu tuttu.

      Ertesi gün Lipsfield’a giderek, yapılacak ev için son derece hevesli olan Wackerbath ailesiyle tanıştı. Arazide müşkülpesent bir mimarın isteyebileceği her şey mevcuttu. Keyifli bir gün geçirip müşterisinin tüm isteklerini, daha önemlisi müşterisinin eşinin ve kızlarının isteklerini öğrendikten sonra akşam şehre döndü ve ertesi sabah eskizlere başladı.

      Çalışmaya başlayalı çok olmamıştı. Sunduğu önerilere ve becerisine dair Wackerbath ailesinden aldığı iltifatları hatırlayıp gülümserken beklenmedik olduğu kadar nahoş bir sürprizle karşılaştı.

      Önündeki duvar bir zar gibi yarıldı ve içinden Jinnee Fakraş-el-Aamaş yeşil cübbesiyle ve gülümsemesiyle çıkageldi.

      VI

      Şaşırtıcı Bolluk

      Ventimore şişeden çıkan Jinnee’nin tamamen hayal ürünü olduğuna kendini o kadar inandırmıştı ki halüsinasyon gördüğünü düşünerek gözlerini ovuşturdu.

      “Başını okşa ey merhametli ve faziletli insan,” dedi ziyaretçisi. “Ve kuvvetini geri kazan ki iyi haberler alabilesin. Çünkü karşında gördüğün kişi, gerçekten de Fakraş-el-Aamaş.”

      “Siz, sizi gördüğüme sevindim,” dedi Horace elinden geldiğince candan bir tavırla. “Size nasıl yardımcı olabilirim?”

      “Beni azat ederek en büyük yardımı yaptın zaten. Şişeden kaçtığıma çok memnunum, kurtuluşumu sana borçluyum.”

      O zaman hayal sandıklarının hepsi gerçekti! Bu periyi veya Jinnee’yi o şişeden çıkarmıştı. Her ne kadar bunu ümit etse de şu an rüya görüyor olma ihtimali yoktu. En iyisi bozuntuya vermemek ve bu tekinsiz varlığı bir şekilde kendisinden uzaklaştırmaya çalışmaktı.

      “Ah, lafı bile olmaz efendim,” dedi. “Bu konuyu daha fazla dert etmeyin. Şey, Süleyman’ı aramaya gittiğinizi zannediyordum?”

      “Gitmiştim ancak döndüm. Kendisinden haber alacağımı umarak topraklarındaki birkaç şehri ziyaret ettim ama şüphe uyandırmamak için doğrudan onu sormadım. Beni dinlemesini talep edip kendimi açıklamadan önce şişeden kurtulduğumu öğrenmesi iyi olmaz.”

      “Böyle olacağını düşünmemiştim,” dedi Horace. “Yerinizde olsam vakit kaybetmeden geri döner ve Süleyman’ı bulana kadar dönmezdim.”

      “Ne demişler: Hiçbir kapıyı çalmadan geçme; belki de aradığın o kapının ardındadır,” dedi ziyaretçi.

      “Aynen öyle,” diye yanıtladı Horace. “Her şehri baştan sona kapı kapı gezin, ufacık bir ipucunu bile atlamayın. Ne demiş şairimiz: İlkinde başaramasan bile pes etme, tekrar tekrar dene.”

      “Tekrar tekrar dene,” diye tekrarladı Jinnee, hayran olmuşa benziyordu. “Böyle bir dizeyi yazan kişi gerçekten ilahi bir yeteneğe sahipmiş.”

      “Ünlü bir bilgedir,” dedi Horace. “Bu özdeyişin onun en iyi eserlerinden biri olduğu düşünülür. Doğuda nüfusun çok kalabalık olduğunu düşünürsek, şairin tavsiyesine uymak için ne kadar az zaman kaybederseniz o kadar iyi olur, değil mi?”

      “Haklı olabilirsin ancak şunu bil ki nereye gidersem gideyim bana yaptığın iyiliğin karşılığını nasıl ödeyeceğimi araştırmaktan vazgeçmeyeceğim. Mert bir deyişte de geçtiği gibi: Eğer servet sahibi olup cömert olmazsan, başın doğrulmasın!”

      “Bayım,” dedi Horace. “Nezaket gereği herkesin yapacağı bir davranış karşılığında bana sunacağınız bir hediyeyi kabul etmeyeceğimi belirtmek isterim.”

      “Ama bir müşteriye çok ihtiyacın olduğunu söylemiştin.”

      “O zamanlar öyleydi,” dedi Horace. “Ancak sizi son görüşümden sonra tek dileğime kavuştum.”

      “Bunu duyduğuma sevindim,” dedi Jinnee. “Demek ki benden ilk isteğini gerçekleştirebilmişim.”

      Horace gururuna inen bu ağır darbeyle sarsıldı, sadece nefesini tutabildi. “Onu, onu bana siz mi gönderdiniz?”

      “Elbette ben gönderdim,” dedi Jinnee memnuniyetle gülümseyerek. “Süleyman’ı (Allah’ın selamı üzerinde olsun!) aramaya gitmeden önce sana olan borcumu ödemeye karar vermiştim. İnsanlara görünmeden havada daireler çizerek dolaşırken, tesadüfen bir köprünün üzerinde