güçte bir vuruş!” diye mırıldandı Valdemar. “Ama önden yapıldığını görebiliyorum. Klerkon kendini neden savunamadı?”
“Pek zamanı yoktu,” diye yanıtladı Viking. “Oğlan bir kartal saldırısı hızında üzerine çullandı ve efendim silahlı olsa da kılıcını kaldıramadan ayaklarımızın dibine düştü, sonra Ole dönüp hiç kimsenin takip edemeyeceği bir hızla kaçtı.”
“Böylesi bir eylem,” dedi Kral, “nedensiz gerçekleşmiş olamaz. Bu çocukla Klerkon arasındaki husumetin sebebi nedir?”
“Amaçsız fesatlıktan başka sebep yok,” dedi savaşçı. “Nedensiz bir cinayetti, tam ve adil bir ceza istiyoruz.”
“Adalet yerini bulacak,” diye karşılık verdi Kral. “Ama önce huzur bozanın kendini nasıl savunacağını bilmek istiyorum. Bu yüzden yalvarıyorum, cezanın belirleneceği gün doğumuna dek kargaşadan uzak durun.”
Bu sözü duyan kalabalık sakince dağıldı. Pek çoğu ölüm cezasının alışılageldiği gibi hemen uygulanmamasından şikâyet etti. Fakat Kral Valdemar’ın ertelemesine yol açan, ona genç katilin canını bağışlaması ya da onu en azından Vikinglerin öfkelerinden koruması için yakaran Kraliçe’nin ricasıydı.
Kalabalık avludan çıktıktan sonra Allogia idareciyle Olaf’ın muhafızların korumasında beklediği salona geri döndü. Adamları göndererek Sigurd Erikson’a baktı.
“Benden oğlanın hayatını kurtarmamı istiyorsun hersir,” dedi, “ama heyhat! Öyle bir şey yapamam. Kral yalnızca soluklanmak için birkaç saat verdi. Güneş doğduğunda yasalar uygulanacak ve korkarım cezası ölüm olacak.”
Olaf bunları duymasına rağmen beklenen ceza karşısında herhangi bir korku belirtisi göstermedi. Hatta birden bir insan öldürmek gurur duyulacakmış bir şey gibi acımasız ve gözü pek bir hal aldı. Ona göre Klerkon’un canına kıymanın ceza gerektiren bir suç olmadığı belliydi. Yıllar önce Viking gemisinde gördüğü şeyi anımsadı. Ganimetler ayrılırken Yaşlı Thoralf, Klerkon’a düşmüştü. Geminin güvertesinde dururlarken Thoralf, küçük Olaf’ın elinden tutmuş ve Klerkon gelip onları sertçe ayırarak Olaf’ı genç Thorgils’in olduğu yere itmişti. Ardından Thoralf’ın pelerinini yırtan Viking, “Yaşlı, dişsiz bir tazı burada işe yaramaz ama eti balıklara iyi yemek olur,” demiş, kılıcını çekip yaşlı adama ölümcül bir darbe indirmiş ve onu denize atmıştı. Böylece Olaf’la Thorgils Viking’den intikam almaya yemin etmişlerdi ve Olaf intikamlarını almıştı.
Kraliçe Olaf’a yaklaştı, ona dikkatle baktı. “Çok yazık,” dedi. “Böyle güzel biri erkekliğe adım atamadan ölmek zorunda. İyi bir eğitimle ünlü bir savaşçı olabilirdi ve onu Kral’ın hizmetinde görmek çok hoşuma giderdi.”
Sözünü kesip Sigurd’a döndü. “Hersir Sigurd,” dedi, idarecinin gözlerine sertçe bakarak. “Bu oğlana olan ilginin sıradan olmadığını çok kez fark ettim. Şu anda, ülkenin yasalarını çiğnediğinde bile onu müdafaa ediyorsun. Bu kadar korumanın güçlü bir nedeni olmalı. Kimin oğlu? Ya da hangi soydan? Bilmek benim hakkım.”
Sigurd, Kral’ın izni olmadan kral soyundan birinin Gardarike’de yaşamasının yasalara aykırı olduğunu hatırlayarak duraksadı. Olaf’ın soylu olduğu anlaşılırsa başının fena halde belaya gireceğini düşündü.
“Hanımefendi, size söyleyemem,” diye mırıldandı.
“Oğlanın ölmesini mi yeğlersin?” diye sordu Kraliçe sinirli bir ses tonuyla.
“Hayır,” dedi Sigurd, duruşunu iyice düzeltti. “Çocuk ölüme mahkûm edilirse onun yerine ceza almayı teklif edeceğim.”
Kraliçe gözlerini sessizce ona dikti.
“O halde,” dedi, “hayatını vermen dünyaya yalnızca ona kendinden çok değer verdiğini gösterir.” Bir süre durduktan sonra ekledi: “Ben kraliçenim, Hersir Sigurd ve sana soruma cevap vermeni emrediyorum. Oğlanın gerçek ismi ne ve annesiyle babası kim?”
Büyük şöminenin yanına geçerek büyük, meşe sandalyelerden birine oturup Sigurd’la Olaf’a yaklaşmalarını işaret etti. Daha önce üzerinde çalıştığı ipek cüppenin ucundan tutup iğnesine iplik taktı.
“Ben hazırım,” dedi.
Böylece bu zorluktan herhangi bir kaçış yolu olmadığını gören ve sırrını söylemenin Olaf’a fayda sağlamasını uman Sigurd, Kraliçe’nin emrini yerine getirerek Norveç krallarının öyküsünü ve Klerkon’un katili Olaf’ın doğrudan Kral Harald Güzelsaç’ın soyundan geldiğini anlattı.
V
NORVEÇ KRALLARININ ÖYKÜSÜ
“Çok uzun zaman önce,” diye başladı Sigurd, Kraliçe Allogia’nın karşısında Olaf’la birlikte otururken, “Norveç’in güneyinde hüküm süren Siyah Halfdan adında genç bir kral vardı. Ülke o zamanlar birçok bölgeye ayrıldığından ve hepsinin kendi kralları olduğundan toprakları pek geniş değildi. Ancak savaş ve talihli evlilikler sonucunda Halfdan çok geçmeden babasının bıraktığı varlıkları artırdı, böylece o diyarın en büyük kralı oldu. Karısının adı Kraliçe Ragnhild’di, çok güzel bir kadındı ve Harald adını koydukları bir oğulları oldu.
“Harald büyüdüğünde son derece yakışıklı, uzun boylu, güçlü ve müthiş zeki bir genç oldu. Erkeksi sporlara düşkündü ve yetenekleriyle güzelliği kuzeydeki bütün erkeklerin beğenisini ve hayranlığını kazanmasını sağladı. Harald henüz on yaşlarındayken bir gün Randsfjord’daki buzdan geçen babasının altındaki buzlar kırıldı ve boğulmasına sebep oldu, böylece krallığı oğluna kaldı. Bunun üzerine Siyah Halfdan’ın fethettiği toprakların kralları kaybettikleri yerleri geri kazanacaklarını düşünerek aynı anda genç krala savaş açtılar. Pek çok savaş verildi ama Harald hep kazanan taraf oldu. Düşmanlarına teslim olmak yerine mülkünü, Orkadale’in kuzeyine kadar genişletti. Ancak böyle doyuma ulaştı.”
Sigurd bundan sonra kafasını kaldırarak sessizce kullandığı iğneye eğilmiş Allogia’ya baktı.
“Bu uzun bir öykü hanımefendi,” dedi, “ve size pek de yeni gelmeyebilir.”
“Sonuna kadar anlat,” diye yanıtladı Kraliçe.
“O zamanlar Valders’da Gyda adında bir genç kız yaşardı,” diye devam etti Sigurd. “Hordaland kralı Erik’in kızıydı ve onun inanılmaz güzelliğini ve görgüsünü duyan Kral Harald karısı olmasını istedi. Bu yüzden ona elçiler yollayarak evlilik teklif etti. Güzel olduğu kadar gururlu genç kız mesajı aldığında şöyle cevap verdi: ‘Efendine de ki,’ dedi, ‘kendimi birkaç ülkeden başka hükmettiği toprağı olmayan bir kralın karısı olarak feda edecek değilim. İsveç Kralı Erik, Danimarka Kralı Gorm gibi Norveç’i tek başına yönetecek bir kral olmaması bana inanılmaz geliyor. Bu mesajı Kral Harald’a ver ve sadece benim için bütün Norveç’i kontrolü altına alması koşuluyla onunla evlenmeye söz vereceğimi söyle.’ Gyda’nın bu sözleri gereğince Kral’a iletildi ve aklına daha önce gelmemiş bir şeyin uyanmasına yol açtı. Pek çok adamın karşısında dedi ki: ‘Şimdi bir ant içiyor ve beni yaratan ve her şeyi yöneten Tanrı’nın önünde yemin ediyorum ki Norveç’in tamamını fethedene, Norveçlilerin yegâne hükümdarı olana kadar ne saçımı keseceğim ne de tarayacağım. Ve yeminimi yerine getirmezsem bunun uğruna öleceğim.”
“Gerçek bir kral gibi konuşmuş!” diye araya girdi Allogia. “Gururlu genç kızın hatırı için eminim yeminini gerçekleştirmesi uzun sürmemiştir.”
“On yılını