G. A. Henty

Mısır'ın Kutsal Kedisi


Скачать книгу

tabii ne de olsa bu konuda benden daha bilgililer. Nihayet bir karara varıp buradan yaklaşık on beş mil uzakta bir yeri seçtiler. Önündeki arazinin bataklık olduğunu, böylece düşman arabalarının geçmesinin neredeyse imkânsız olduğunu söylüyorlar ama onlar bize saldıramazsa herhalde biz de onlara saldıramayız. Ulakları yollayıp tüm birliklerin orada toplanması için emir verdiler. Şehri savunmak için altı bin adam geride kalacak ama onları yenmeyi kafaya koyduğumuz için buna gerek kalacağını sanmıyorum, sence de onları yeneceğiz, değil mi anne?”

      “Umarım, Amuba ama çok korkuyorum.”

      “Ama daha önce birçok kez ülkemizi işgal ettiklerinde onları geri püskürtmeyi başardık, neden şimdi de aynısını yapmayalım ki?”

      “Çünkü artık çok daha güçlüler oğlum, kralları da neredeyse girdiği her savaşta galip gelmiş büyük bir savaşçı.”

      “Onun neden ülkemizi ele geçirmek istediğini anlayamıyorum anne. Mısır’ın zenginliklerinin uçsuz bucaksız, tapınak ve binalarının hayal bile edilemeyecek kadar ihtişamlı olduğu söylenir. Bizi rahat bıraksalar onlarla hiçbir derdimiz olmaz.”

      “Hiçbir ülke daha fazlasına sahip olmayı istemeyecek kadar zengin değildir oğlum. Bizim altınımız ve onu işleyecek imkânımız var, hiç şüphesiz amaçları topraklarımızdaki bu zenginliği ele geçirmek; ayrıca senin de dediğin gibi Rebu’ya düzenledikleri seferler birçok kez geri püskürtüldü, bu yüzden hükümdarları bizi yenerse çok daha büyük bir üne kavuşacak. Bizimle bir dertleri olmamasına gelince, biz de batıya birçok sefer düzenleyip esir ve ganimetlerle dönmedik mi? O insanların da bizimle bir derdi yoktu, hatta ordumuz karşılarına çıkana kadar birçoğunun bizim kim olduğumuzdan haberi bile yoktu. Günün birinde işler değişebilir oğlum ancak şu an için güçlü krallar, kendilerinden daha güçsüz halklara savaş açıp mallarını yağmalar ve onları esir eder.

      Umarım bu çatışmaya gereğinden fazla dahil olmazsın Amuba. Henüz yetişkin bir erkek kadar güçlü değilsin; ayrıca unutma, sen benim tek çocuğumsun. Savaş başladığında arabacının seni kalkanıyla koruduğundan emin ol, Mısırlılar müthiş okçulardır. Yayları bizimkilerden daha uzağı nişan alabilir, okları ise en güçlü zırhı bile delip geçer. Mızrakçılarımız her daim Mısırlılar kadar iyi, hatta onlardan daha iyi olduklarını kanıtlamışlardır çünkü daha güçlü ve cesurlar. Mısır’ın gücü, becerikli okçuları ve sayıca fazla arabalarında saklıdır. Şunu unutma, baban kral olarak askerlerini cesaretlendirmek için savaşın ortasında yer almak zorunda ama senin henüz bir çocuk olarak kendini ortaya atmana hiç lüzum yok.

      Şüphesiz korkunç bir savaş olacak bu. Mısırlılar geçmiş yenilgilerinin izini silmeye çalışacaklar, ayrıca krallarının gözü önünde savaşacaklar. Çok korkuyorum Amuba. Bugüne kadar babanın katıldığı hiçbir savaşın sonucundan kuşku duymamıştım. Persler, cesur erkeklerin korkması gereken düşmanlar değildi, doğudan batıya ilerlerken sınırlarımızdan geçen yağmacıları ülkemize saygı göstermeye mecbur bırakmak da hiç zor olmamıştı çünkü askeri ve idari olarak üstünlüğümüz vardı. Ancak Mısırlılar feci düşmanlar, kral ve ordusu gittikleri her yerde galip geldi. Yaklaşmakta olan çatışmayı düşündükçe yüreğim korkuyla doluyor ama babanın yanında cesur görünmeye çalışıyorum, benim bir korkak olduğumu düşünmesini istemem.”

      “Korkularının yersiz olduğuna eminim anne, ayrıca askerlerimizin kendi seçtikleri alanda aileleri ve ülkeleri için savaşırken pes edeceğini hiç sanmıyorum.”

      “Umarım haklısındır Amuba. Bak, borazan sesi duyulmaya başladı, demek ki meclis dağılmış, baban da yola çıkmaya hazır. Tanrılar seni kutsasın sevgili oğlum, savaştan sağ salim dönesin!”

      Kraliçe şefkatle oğluna sarıldı, Amuba da içeri girmekte olan babası yanaklarından süzülen yaşları görmesin diye hızla odadan çıktı. Birkaç dakika sonra kral komutanlarıyla saraydan ayrıldı. Çoğu savaş arabasıyla giderken geri kalanlar da at üstünde yola çıktı. Kent artık sessizliğe bürünmüş, sokaklar neredeyse terk edilmiş gibiydi. Karargâhtakiler dışında silah kullanabilen her erkek savaşa katılmıştı; kadınlar endişeli gözlerle kapı önlerinde toplanmış, kraliyet birliğinin önlerinden geçişini izliyordu.

      Amuba’nın arabacısı uzun ve güçlü bir adamdı, normalde kullanılanlardan çok daha büyük bir kalkan taşıyordu ve Amuba’ya eşlik etmesi için kral tarafından özel olarak seçilmişti. Aldığı emir gereği Amuba’nın cephedeki savaşçıların arasına atılmasına izin vermemesi, hatta düşman birliklerine saldırmak isterse prensin emirlerini bile tanımaması gerekiyordu.

      “Oğlum tehlikeden kaçınmadan savaşa olabildiğince dahil olmalı,” dedi babası, “ama o hâlâ bir çocuk, Mısır’ın seçkin savaşçılarıyla göğüs göğse çarpışmaya hazır değil. Umarım bir gün benim yanı başımda savaşacak ama şimdilik hevesini dizginlemelisin. Onu Mısırlıların oklarından elinden geldiğince korumanı söylememe gerek yok. Amuba benim en büyük evladım, başıma bir şey gelirse Rebu’nun kralı olacak, bu yüzden hayatı çok kıymetli.”

      Yarım saat sonra arkadaki askerlere yetişip öne geçtiler. Kral arabasını durdurup bazılarını yola geç çıktıkları için sert bir şekilde azarladı ve bir an önce toplanma yerine gitmelerini söyledi. İki saat sonra kral da kırk bine yakın adamın halihazırda toplanmış olduğu noktaya ulaştı. Önden yollanan gözcüler, Mısır öncü birliklerinin bir saate burada olacağını ama asıl ordunun hâlâ uzakta olduğunu ve karanlık çökene kadar saldırıya hazır hale gelemeyeceğini bildirdi.

      Bu iyi bir haberdi çünkü gece olmadan otuz binden fazla adamın da gelmesiyle Rebu’nun tüm birlikleri toplanmış olacaktı. Kral hemen ordu komutanının çatışma için seçtiği bölgeyi incelemeye koyuldu. Bölge öne doğru hafif bir eğimle ufak bir akarsuya uzanıyordu; bu akarsu bataklık bir arazi üzerinden akıyor, arabaların geçişi için zorlu bir engel oluşturuyordu. Sağda sık bir koru, sol tarafta ise korudan bir buçuk mil ötede bir köy vardı.

      Bu köyden bataklık boyunca uzanan yolu, araçların geçmesine engel olmak için kaya parçalarıyla kapatmışlardı. Bu yolu geçmeye çalışan düşmanı önlemek için yolun karşısına okçular konuşlandırılmıştı. Zorlanmaları halinde öne çıkıp yardım etmek amacıyla mızraklı askerler arkalarında hazır vaziyette bekliyordu. Düşmanın bataklığı aşma ihtimaline karşı savaş arabaları saldırıya geçip çatışmaya katılmaya hazır bir şekilde arkadaki tepelikte bekliyordu.

      Ovadan yükselen bir toz bulutu görüldüğünde kralın alan teftişi henüz bitmemişti. Ordu hızla yaklaşıyor, kılıçları güneşte parlıyordu. Ardından çok sayıda at Rebuluların görüş alanına girdi.

      “Bunlar atlılar mı baba?” diye sordu Amuba.

      “Hayır, bunlar savaş arabaları Amuba. Ordularında belli sayıda atlı olsa da Mısırlılar bizim gibi at sırtında savaşmaz, onların gücü savaş arabalarından gelir. Gördün mü bak, durdular; ordumuzun savaş pozisyonunu almış olduğunu fark ettiler.”

      Savaş arabaları kusursuz bir şekilde sıralanmıştı, toz bulutu kalktığında ise yüz metre ötede dört sıra halinde dizildiklerini gördüler.

      “Her bir sırada yaklaşık bin tane araba var,” dedi kral, “bu sadece öncü birlikleri. Firarilerden öğrendiğimiz kadarıyla ordularında tam tamına on beş bin savaş arabası var.”

      “Bu bataklığı geçebilecekleri başka bir yol yok mu baba?”

      “En kolay yer burası Amuba; vadi gittikçe derinleşiyor, oradan geçmek çok daha zor olur. Yukarıda, korunun ilerisinde ise oldukça büyük bir göl