G. A. Henty

Mısır'ın Kutsal Kedisi


Скачать книгу

dolayı öfkeyle dolmuş, mümkünse cesedini kurtarmaya karar vermişti. Tam zamanında Amuba’nın yanına gelip kalkanını oğlanın yanından savaş arabasıyla geçen Mısırlı okçu ile prensin arasına soktu. Ok, kalkanı ve onu tutan kolu parçaladı. Jethro bir an için duraksadı, kalkandaki ok sapını kırdı, etine beş santim kadar girmiş olan ok ucunu tutup kolundan çekti.

      Tüm bunlar göz açıp kapayıncaya kadar olmuştu ama bu kısa an neredeyse Amuba’nın hayatına mâl oluyordu çünkü o sırada öne doğru eğilen okçu yayının bir ucuyla delikanlının kafasına vurup – Mısırlı okçular arasında yaygın bir numaraydı bu – onu anında yere sürükledi, bu sırada arabadaki silah arkadaşı da fırlatmak üzere mızrağını kaldırıyordu. Jethro öfke dolu bir feryatla öne atıldı, kılıcını sallayarak inen mızrağın başını kesip attı. Bunun üzerine kılıcını indirip arabaya atladı, yayı tutan adamı kılıçtan geçirip mızraklı askerle boğuştu.

      Dövüş kısa sürdü. Kılıcını okçunun gövdesinde bırakan Jethro hançerini çıkarıp hızla düşmanının işini bitirdi. Sonra arabadan atlayıp boğazındaki yay kirişinin aniden keskin bir şekilde çekilmesinin ve şiddetli düşüşünün etkisiyle bilincini yitiren Amuba’yı ayağa kaldırdı ve onu tekrar arabaya taşıdı. O sırada son derece hiddetli bir şekilde devam eden çatışmanın ortasından büyük zorluklarla çıkmayı başardı. Krallarının öldüğünü gören Rebulu askerler cesedini kurtarıp ölümünün intikamını almak için hücuma geçtiler. Kralın etrafında bir alan açtılar, arabasını çıkarmak imkânsız olduğundan cesedini savrulan atların, kırılmış arabaların ve hiddetle dövüşen askerlerin yarattığı kaosun içinden kurtarıp uzağa taşıdılar.

      Kralın bedeni başka bir arabaya yerleştirildi ve sürücü son hızla şehre doğru yol aldı. Kalabalıktan sıyrılan Jethro etrafına bakmak için bir anlığına durdu. Savaşı kaybettiklerini o an anladı. Merkez tamamıyla dağılmıştı, bataklığı geçen kalabalık Mısır ordusu, cepheden kendilerine saldıran askerlere karşı hâlâ kararlı bir şekilde savunma yapan Rebulu erlerin bulunduğu kanadı ağır bir şekilde sıkıştırıyordu. Şimdilik Mısır savaş arabalarının geçişi engellenmişti, geçiş yolu çamura saplanmış ya da balyaların arasına batmış araba ve atlarla öyle tıkanmıştı ki ileri gitmek imkânsızdı, kalabalık bir asker grubu da şimdi yolun diğer tarafında yeni bir geçiş yolu hazırlıyordu.

      Bu yol çok geçmeden tamamlanacaktı çünkü Mısırlı askerler artık düşmanları tarafından rahatsız edilmeden çalışıyorlardı, Jethro da yol bittiği anda Mısırlı kalabalığın hızla çevreye yayılacağını ve Rebu ordusunun en arka kısmına kadar saldıracağını anladı. Bunun üzerine kendisi gibi çatışmadan kurtulmuş, ağır yaralı iki atlıya doğru koştu.

      “Baksanıza,” dedi, “birkaç dakika içinde yeni bir yol yapılmış olacak ve Mısırlılar akın edecek. Bu durumda direnmek imkânsız olacak ve savaşı kaybedeceğiz. Biriniz sağ ve sol kanatlara gidip komutanlara kralın öldüğünü, emir verecek kimse kalmadığını ve birliklerini kurtarmak için tek şanslarının bir an önce geri çekilip şehrin düzenini korumak olduğunu söylesin.”

      Atlılar derhal yola çıktı çünkü kralın şahsi arabacısı olan Jethro çok sabırsız bir adamdı. Ulakları yolladıktan sonra arabasına dönüp hemen oradan ayrıldı. Amuba kendine geliyordu, son hızla ilerleyen aracın sarsılmasıyla uyandı.

      “Ne oldu Jethro? Neler oluyor?”

      “Savaşı kaybettik prensim, sizi şehre geri götürüyorum. Düşünce ağır yaralandınız, neredeyse canınızdan oluyordunuz, savaşmaya devam etmek bir işe yarasa bile siz daha fazla dövüşemezsiniz, artık bir anlamı da kalmadı.”

      “Peki ya kral, babam?” diye sordu Amuba ayağa kalkmaya çalışırken. “Ona ne oldu? Düştüğünü görmüştüm.”

      “Onunla ilgili kesin bir bilgim yok,” dedi Jethro. “Korkunç bir çatışma sürüyordu, sizi taşıdığım için de başka birini arabaya alamazdım. Ayrıca sol kolumdan okla vurulmuştum, bir saniye bile geç kalsaydım size isabet edecekti. Şimdi, dizginleri tutarsanız kolumu saracağım. Şu âna kadar düşünecek zamanım olmadı ama çok fazla kanıyor ve ben de bayılmak üzereyim.”

      Sahiden de öyleydi ama Jethro aslında babası için korkup endişelenmesin diye Amuba’nın dikkatini biraz olsun dağıtmak için bu konuyu açmıştı. Amuba arabayı sürerken o da arkasına baktı. Geride kalan ova firarilerle doluydu.

      “Görüyorum ki her şey bitmiş,” dedi kederle. “Fakat nasıl oluyor da peşimize düşmüyorlar?”

      “Çok yakında düşerler,” dedi Jethro. “Ama sanırım yolu ilk geçen Mısır arabalarından yalnızca birkaçı bizi takip edebilecek durumdadır. Çoğunun ya atı yok ya da sürücüsü. Arbedede birçoğu paramparça oldu. Ama şimdi yeni bir geçiş yolu yapıyorlar, tamamlandığında da yoldan geçenler peşimize düşecektir. Askerlerine gelince, onların Rebuluları yakalaması pek mümkün değil.”

      “Herhalde adamlarımız da iyi durumdayken geri çekilmek zorunda, Jethro. Dağılmış olsalar da binlerce Mısır savaş arabası tarafından katledilecekler yoksa.”

      “Zaten hiçbir şekilde direnemezler artık,” dedi Jethro. Düz bir ovada askerlerimiz Mısır savaş arabalarının saldırısına karşı gelemez. Bu durumda birçok asker şüphesiz ölecek ama kalanlar da sağa sola dağılacaklardır, çoğu sağ salim tepelere ulaşacak, bazıları da koru ve ormanlara sığınacaktır, bir sürü asker de savaş arabalarından kaçacaktır. Yeni geçiş yolu dar, aynı anda sadece birkaç araba geçebilir, bu yüzden adamlarımızın çoğu ele geçirilip öldürülecek olsa da çoğunluğun kaçacağına inanıyorum.”

      “Burada bir süre duralım Jethro. Arkamızda birkaç savaş arabası ve atlının olduğunu görüyorum, firari grubun yanında gittiklerine göre bizden olmalılar. Onlara katılıp grup halinde kente dönelim. Mağlubiyetimizin haberini şehre ilk veren olmak istemiyorum.”

      “Haklısınız prensim. Atlarımızın durumu iyi olduğundan yakalanmaktan korkmamız için bir sebep yok. Bu yüzden birkaç dakika bekleyebiliriz.”

      Bir grup araba çok geçmeden yanlarına geldi, hepsi Amuba’yı görünce durdu. İçlerinden birinde ordu komutanı Amusis vardı. Amuba’yı gördüğünde arabasından atlayıp yanına gitti.

      “Prensim,” dedi, “neden oyalanıyorsunuz? Savaştan kaçtığınızı gördüğüme çok sevindim çünkü çatışmanın ortasında ne kadar yiğitçe dövüştüğünüzü gördüm ama yalvarırım acele edin. Birkaç dakika içinde çok sayıda Mısır arabası burada olacak.”

      “Siz de geldiğinize göre artık hareket etmeye hazırım Amusis. Babamdan bir haber var mı?”

      “Kral ağır şekilde yaralandı,” dedi komutan, “savaş alanının dışına taşındı ama lütfen ilerleyin prensim, acele etmeliyiz. Şehrin bize ciddi şekilde ihtiyacı var, Mısırlılar gelmeden şehri savunmak için gereken tüm hazırlıkları yapmalıyız.”

      Arabalar yeniden hareket edip tek bir Mısır askeriyle karşılaşmadan şehre ulaştı, Mısırlılar ise firarileri katlettikleri için gecikmiş, surlara ancak bir saat sonra ulaşabilmişti. Grup kente vardığında etrafta karmaşa ve korkunun hâkim olduğunu gördüler. Kralın cesedinin getirilişi ilk felaket belirtisiydi, ardından ordunun mağlubiyet haberini yayan birkaç atlı ve araba geldi. Kadınların feryatları havada yankılandı, bazıları keder ve korkudan kendini çılgınlar gibi bir o yana bir bu yana savuruyor, bazıları ise elleri yüzlerinde kapı önünde oturuyor, bağırarak ağıt yakıyordu; diğerleri ise üstünü başını parçalıyor, aklını kaçırmış gibi davranıyordu.

      Saraya