eline aldığı gün ve kendi kendine bakabilecek durumda olduğu zaman, seçenekleri serilecekti önüne. Evlenecek bir adam bulmamak, hayatında olabilecek en kötü olay değildi ki. Hatta belki tam aksine, iyi birşey olduğu düşünülebilirdi... bir kadın kendi kendine bakabilmeliydi. Kadınların, ‘hayatlarını erkeklere bağlı yaşamaları’ düşüncesini her zaman saçma bulmuştu. Bazı erkekler gerçekten ahmaktılar, ve bir çoğu de aptal olmaya meyilliydiler.
“Aşık olmak mı istiyorsun?” Sesi şüphe taşıyordu. “Senin için ne kadar alışık olunmayan bir düşünce - ailemizin eş seçimi konusunda, kalbin arzularını kaale almadığını biliyorsun.”
Yanlış söylemiyordu. “Babam bu durumdan memnun değil ve hatta benim için bir eş seçeceği tehtidinde bulunmuştu.”
Gözlerinin köşeleri eğlenceli bir gülümsemeyle kırışmıştı. “Bunu bana önceden niye soylemedin, oralarda bulunup izlemem için.”
Helena içini çekti. “Babama uyacağımdan değil. Kendince planlar yapıyor. Cidden, bana ilgi gösteren ilk adamla evlenmek zorunda olmamın saçma fikrine niye öfkelensin ki?”
Lucas pes ederek güldü. “Canım, birçok kadın evlenmek istiyor. Senin gerçekten istediğini sanmıyorum. Ancak, en azından arar gibi görünmeye çalış.”
Bunu yapıp yapamayacağından emin değildi. Tabii ki, ilk başlarda eş aramıştı. Onun ilk sosyeteye katılım balosunda eş arayan Lordlar - yetersizdi. Gelenlerden hiç biri ilgisini çekmemişti veya kalp atışlarını artıramamıştı. Onlardan birisini tekrar görmek için can atmamıştı. Destek için onlara ihtiyacı yoktu. Yeteri kadar dayanırsa, rahat bir hayat sürdürebilecek serveti olacaktı. Ne yazık ki, misasını kendi kontrolüne alması için on yıl beklemesi gerekiyordu. Evlenmemesi halinde, mirası otuzuncu yaşına kadar bankada duracaktı.
“Neden?” Burnunu büzüştürdü. “Sıkıcıdırlar.”
“Mutlaka çekici bulduğun birisi vardır.”
“Aslında, yok...”
Aniden salonun içinde fısıltı yayıldı, ve Helena diğer misafirlerin ilgilerini çeken olayı görme çabasıyla etrafa bakmaya çalıştı. Dikkate değer ne olursa olsun, bir yerde muhafaza edilip gelecekte kullanılmak üzere saklanmalıydı. Babası onu cezaya koyunca, toplumun dedikoduları ekmeğine bal sürecekti. Er yada geç olacaktı. Babasıyla biraz önce tartışırken, tehditlerinde bir o eksikti. Eğer ciddi bir şekilde eş aramaz ise, harçlık parasını kesecekti; yani yeni elbiseleri ve süs eşyalarını unutabilirdi.
Aha... konuştukları kişi Lord Oliver Hunt idi, Dashville’in Markisi gelmişti. Orada bulunan kadınların çıkarttıkları cılız bağırışmaların ima ettiği kadar yakışıklıydı. Herhangi bir leydi için mükkemmel bir adaydı, sadece ünvanı veya servetinden dolayı değil. Dashville’in fiziği Helena’nın gözünden kaçmamıştı. Uzun boyu, geniş omuzları, koyu kahverengi saçları ve buz mavisi gözleri vardı - her genç kızın hayallerini süsleyen yakışıklı prensti. Ta ki ağzını açıp konuşana kadar, herneyse.
Onlara doğru yönelmişti. Gelişine, dik ve azimli bir şekilde kendini hazırladı. Tamam, Lucas’ı görmeye geliyordu, ama yinede kendini hazırlaması gerekiyordu. Az önce yalan söylemişti. Onu karmakarışık bir sinir topu haline çeviren bir adam vardı aslında. Dashville daha önce hiçbir erkeğin yapamadığı kadar onu etkilerdi, ve herkesten fazla onu görmezden gelirdi. Hayır, Görmezden gelmek doğru tabir değildi. Ona bakardı, tanırdı, ancak onu hissetmezdi. Arkadaşının küçük kardeşini görmezden gelmesi kaba oluyordu.
“Darcy,” Başıyla Lucası selamladı. “Leydi Helena,” Önünde eğilerek selam verdi.
“Daha önce burada olmalıydın,” Lucas ona sitem etmişti. “Epey beklettin. Nerelerdeydin?”
“Ne yazık ki geciktirildim.”
Erkekler sohbete dalmışken, Helena yeniden görünmez oldu. Selamını verdikten sonra, Dashville O orada yokmuş gibi davranıyordu. Helena bu durumdan her seviyede rahatsız oluyordu. İçindeki kadın bunun adaletsizliğine çığlık çığlığa bağırıyordu - kendine ve etrafa bakmasına zorlayan tek adam, ona umursamaz bir şekilde davranıyordu.
“Kendini, Helena’yla dans ederek bana afettirebilirsin,” Dedi Lucas. “Duvarın yanında sarı şabboy gibi kalması hiç doğru değil.”
Dashville fark edilir bir biçimde afallamıştı. “Ben...”
“Bana dans etmeyi bilmediğini söyleme sakın. Hepimiz en iyi şekilde öğretilmiştik.”
Helena, bacakları koşmaya başlamadan, bu tartışmayı durdurmanın yolunu bulmalıydı. Dashville onunla zorla dans etmek zorunda kalır ise eğer, kendisi bu aşağılama hissi ile yaşayamayıp, utancından ölürdü. Sadaka verirmiş gibi dansa kaldırılmaya ihtiyacı yoktu. Lanet olsun; dans etmeye hiç ihtiyacı yoktu.
“Tabii ki dans etmeyi biliyorum,” Dedi Dashville alınarak. “Mesele o değil.”
Lucas gözlerini kıstı. “Lütfen bana Helena’dan korktuğunu söyleme. Seni ısırmayacak ya.”
“Belki ısırırım,” Helena dişlerini sıkarak söylendi. Dashville ona yabancı bir yaratıkmış gibi baktı.
“Efendim?” Sordu Lucas.
“Çabalarını takdir ediyorum,” dedi Helena. “Ancak, arkadaşını benimle dans etmeye zorlamana gerek yok. Başka planlarınız olduğundan eminim.”
“Gördün mü, benimle dans etmek istemiyor zaten.” Dashville Onun ifadesiyle çıkış yolu bulmuş gibiydi. Helena’nın gücenmesi gerekiyordu, ama durumunu anlıyordu.
“Umurumda değil,” Dedi Lucas. “En az bir defa dans etmesi gerekiyor. Bu babamızı mutlu edecektir, ve hayatımızı kolaylaştıracaktır. Ben dans ederdim, ancak olmaz. Kendi kızkardeşimle evlenecek halim yok ya.”
Dashville’in gözleri açıldı. “Şimdi beni iyi dinle, kızkardeşinle evlenecek değilim. Fazla ileriye gittin. Kendi eşimi seçme hakkına sahibim, ve bunu yapmaya henüz hazır değilim.”
İki adam Helena orada yokmuş gibi, hakkında konuşuyorlardı. Hayatının sonuna kadar kaderi bu muydu? Erkekler hep etrafında ve hakkında O yokmuş gibi konuşup tartışacaklar mıydı? Hayır, bu da doğru değildi. Aksi takdirde onun hakkında tartışmazlardı. Aptallar ondan daha fazla zeki olduklarını düşünüyorlardı. Esas sorun buydu.
“Merak etmeyin, Lordum,” Helena konuşmalarını bölmüş ve Dashville’e gözlerini dikmişti. “Siz, benim evlenmeye tenezzül edeceğim son adamsınız. Ördüğüm evlilik ağlarımda, emniyettesiniz.”
“O değil...” Dashville açıklamaya başlamıştı. “Yani, sevimlisiniz eminim,” Kekeledi. “Ahh bahanelerin canı cehenneme, Leydi Helena sizinle dans etmenin onurunu bana bahşeder misiniz?”
Köşeye sıkışmıştı ve dans etmek tek çıkış yoluydu, çok kötü. Helena’nın ona kolay bir kaçış yolu sağlamaya niyeti yoktu. Marki, bir gün neler kaçırdığını anlayacaktı, şansına küssün. Helena iyi bir adaydı.
“Zahmet etmeyin,” Yanıtladı Helena. “Değmez. Gidin kardeşimle kağıt oynayın. Onun için burdasınız, değilmi?”
‘lanet olsun, gitmeden bir kere dans edebilirim,.”
Mükemmel, şimdi de bırakmayacak. Sonra, Lucas’a bu işe karıştığı için bağıracaktı. “Sorun değil, gerçekten.”
Çalan şarkının son melodileri sona ermişti. Dashville, Helena’ya tekrardan reddetme fırsatını vermeden elini tuttu