Морган Райс

Sahiplenilmiş


Скачать книгу

kendini tanımadığını anladı.

      Caitlin “Kimsin sen?” diye sordu.

      Caleb’in kalbi paramparça oldu. Bu mümkün müydü? Yolculuk onun hafızasını silmiş olabilir miydi? Caitlin gerçekten onu unutmuş muydu?

      Tekrar “Caitlin,” diyerek onu teşvik etmeye çalıştı. “Benim. Caleb.”

      Caleb gülümsedi, belki bu hatırlamasına yardımcı olur diye umdu.

      Ama Caitlin karşılık olarak gülümsemedi. Yalnızca boş gözlerle ve pek çok defa göz kırparak ona bakmayı sürdürdü.

      Sonunda “Üzgünüm,” dedi. “Ama kim olduğun konusunda hiçbir fikrim yok.”

      İKİNCİ BÖLÜM

      Sam cıvıldayan kuşların sesiyle uyandı. Gözlerini açtı ve yukarda tavanda bir sürü devasa akbabanın daireler çizmekte olduğunu gördü. Bir düzine kadar vardılar ve daireler çizerek giderek alçalıyorlardı, sanki onu izliyorlarmışçasına hemen tepesindeydiler. Bekliyor gibiydiler.

      Sam birden kendisinin ölmüş olabileceğini zannettiklerini fark etti. O zaman ölü bedeninin üzerine çullanıp onu yeme fırsatını bekliyorlardı.

      Sam hemen ayaklarının üzerine doğruldu ve o bunu yaparken kuşlar bir anda havalandı, sanki ölülerin yeniden dirilebileceğinden ötürü korkuya kapılmışlardı.

      Sam etrafına bakındı ve yolunu bulmaya çalıştı. Koca koca tepelerin orta yerinde bir arazideydi. Gözünün alabildiğine daha başka tepeler de vardı, hepsi otla ve garip çalılıklarla kaplıydı. Hava sıcaklığı mükemmeldi ve gökyüzünde tek bir bulut bile yoktu. Etraf resmedilmeye değerdi. Görünüşte tek bir yapı dahi yoktu. Sanki ıpıssız bir yerde gibiydi.

      Sam nerede ve hangi zaman aralığında olduğunu ve buraya nasıl geldiğini anlamaya çalıştı. Umutsuz bir şekilde yaşadıklarını tekrar düşünmeye gayret etti. Zamanda geriye gitmeden önce neler olmuştu?

      Yavaş yavaş hatırladı. 1789’da Paris’te, Notre Dame’daydı. Kyle, Kendra, Sergei ve onların adamlarıyla mücadele ediyor ve Caitlin ve Caleb kaçabilsin diye onları uzak tutmaya çalışıyordu. Caitlin için hiç yoktan bunu yapabilmişti. Özellikle Kendra ile olan düşüncesiz aşk serüveninin Caitlin’i tehlikeye atmasının ardından ona bu kadarını borçluydu.

      Sayıca çok az kaldıkları bir anda Sam şekil değiştirme gücünü kullanmış ve epeyce bir zarar vermeye yetecek kadar onları şaşırtmayı başarmış, Kyle’ın adamlarının çoğunu ortadan kaldırmış, diğerlerini saf dışı bırakmış ve Polly ile kaçmayı başarmıştı.

      Polly.

      O hiç yanından ayrılmamış, cesurca savaşmış ve Sam’in hatırladığı kadarıyla ikisi birlikte oldukça güçlü bir ikili olmuşlardı. Daha sonra Notre Dame’ın tavan arasından kaçmışlar ve gecenin içinde Caitlin ve Caleb’i aramaya gitmişlerdi. Evet. Her şeyi hatırlamaya başlamıştı.

      Sam, kız kardeşinin zamanda geri gitmiş olduğunu öğrenmişti ve kendinin de hemen orada yanlışları düzeltmek, Caitlin’i tekrar bulup özür dilemek ve onu korumak için geri gitmek zorunda olduğunu biliyordu. Caitlin’in buna ihtiyacı olmadığını biliyordu: Caitlin, Sam’in şimdiki halinden daha iyi bir savaşçıydı ve yanında Caleb vardı. Ama nede olsa Caitlin onun kız kardeşiydi ve onu koruma içgüdüsü Sam’in karşı koyamayacağı bir şeydi.

      Polly geri dönerken onunla gitmekte ısrar etmişti. O da Caitlin’i tekrar görmeyi arzuluyor ve kendini ona açıklama yapmak zorunda hissediyordu. Sam karşı çıkmamıştı ve beraber geri dönmüşlerdi.

      Sam şimdi yeniden etrafına baktı, merak içinde araziye gözlerini dikti.

      Kararsız bir şekilde “Polly?” diye bağırdı.

      Cevap gelmedi

      Manzarayı yukardan görme umuduyla bir tepenin doruğuna doğru yürüdü.

      Bu defa daha sesli olarak tekrar “Polly?” diye bağırdı.

      “Nihayet!” diye bir ses geldi.

      Sam ileriye doğru baktı, Polly göründü, ufkun üzerinden yürüyerek bir tepeyi dönüp geliyordu. Bir kucak dolusu çilek taşıyor ve aynı zamanda da bir tanesini yiyordu; ağzı dolu bir şekilde konuştu. “Sabahtan beri seni bekliyorum! Tanrım! Gerçekten uykuyu çok seviyorsun değil mi?”

      Sam onu gördüğü için çok memnundu. Onu görünce, zamanda geri gelmiş olduğunu ilk anladığında kendini ne kadar yalnız hissetmiş olduğunu ve şimdi bir arkadaşı olduğu için ne kadar mutlu olduğunu fark etti. Aynı zamanda, kendine rağmen, Polly’e karşı hissettiklerinin içinde ne kadar büyüdüğünü de fark etti. Özellikle de Kendra’yla yaşadığı başarısızlığın ardından normal bir kızın yanında olmanın değerini biliyordu. Polly’i, onun bildiğinden çok daha fazla takdir ediyordu. Polly yaklaştıkça ve güneş etrafı daha da fazla ışıklandırdıkça Polly’nin açık kahverengi saçları ve mavi gözleri, yarı saydam beyaz teni bir kez daha Sam’i şaşkına çevirerek onun doğal güzelliğini gözler önüne serdi.

      Tam Sam cevap vermek üzereydi ki yine her zamanki gibi Polly tek kelime etmesine izin vermedi.

      Yaklaşırken bir çilek daha yiyerek konuşmaya devam etti. “Ben senden çok uzakta uyanmadım ve uyandığım gibi seni sarstım, sarstım ama sen kalkmaya pek niyetli değildin! Ben de gittim ve bir şeyler topladım. Buradan uzaklaşacağım için gergindim ama gitmeden önce seni kuşlara yem olarak bırakamayacağımı anladım ve hemen geri döndüm. Şimdi Caitlin’i bulmak zorundayız. Kim bilir nerdedir! Şu anda yardımımıza ihtiyacı olabilir. Ve senin tek yaptığın uyumak! Eğer bir an önce ayağa kalkıp bir şeyler yapmaya başlamayacaksak buraya neden geldik ve—”

      “Lütfen!” Sam kahkaha atarak bağırdı. “Ben bir şey söylemeye fırsat bulamayacak mıyım?”

      Polly durdu ve ona dik dik baktı, şaşırmış görünüyordu, sanki çok fazla konuştuğunun farkında değil gibiydi.

      “İyi bakalım, konuş!”

      Sam ona bakakaldı, sabahın ilk ışıklarıyla Polly’nin gözlerinin inanılmaz maviliğinin ortaya çıkması dikkatini dağıtmıştı; sonunda konuşma fırsatı edinmişti ama bu defa da donup kaldı, ne söyleyecek olduğunu unuttu.

      “Ah…” diye başladı.

      Polly ellerini yukarıya kaldırdı.

      “Erkekler!” diye haykırdı. “Asla sizin konuşmanızı istemezler- ama kendilerinin de hiçbir zaman söyleyecekleri bir şey olmaz! İyi, ama ben artık buralarda bekleyemem!” Polly arazinin içinden kasılarak yürüyüp acele ederken eline yemek için bir çilek daha aldı.

      “Bekle!” Sam ona yetişmek için acele ederek bağırdı. “Nereye gidiyorsun?”

      “Nereye mi? Tabii ki Caitlin’i bulmaya!”

      “Nerede olduğunu biliyor musun?”

      “Hayır. Ama nerede olmadığını biliyorum—ve orası da bu arazinin içi! Buradan derhal uzaklaşmalıyız. Hangi zamanda olduğumuzu bulmak için en yakın şehri ya da binaları ya da işte herhangi bir şey bulmalıyız. Bir yerlerden başlamalıyız! Ve burası başlayabileceğimiz bir yer değil!”

      “İyi ama benimde kız kardeşimi bulmak isteyeceğimi düşünmüyor musun?” Sam bağırdı, çileden çıkmıştı.

      Sonunda Polly durdu ve Sam’e bakmak için geri döndü.

      Sam “Yani, bir arkadaş istemiyor musun demek istiyorum,” dedi, tam bunu söylerken, Caitlin’i Polly’le birlikte aramayı ne kadar çok istediğini