çıkmıştı. Öte yandan, Ramirez sabahkinden bile dinç gözüküyordu: Saçları geriye taranmıştı, takım elbisesi hala kusursuz denebilecek kadar ütülüydü, bakışları keskindi ve alnında sadece belli belirsiz bir parça ter birikmişti.
“Nasıl oluyor da bu kadar iyi gözükebiliyorsun?” dedi Avery.
“İspanyol-Meksika kökenimden,” dedi Ramirez gururla. “Yirmi dört, hatta kırk saat böyle çalışıp, yine böyle gözükebiliyorum.”
Avery’ye şöyle bir bakıp suratını buruşturdu. “Evet. Sen bok gibi gözüküyorsun,” dedi.
Gözlerinde saygı dolu bir ifade belirdi.
“Ama başardın.”
O saatte ikinci katın sadece yarısı doluydu; çoğu polis memuru ya evlerine gitmişti, ya da sokaklarda görevliydi. Toplantı odasının ışıkları açıktı. Dylan Connelly sıkkın bir ifadeyle volta atıyordu. Onları görünce hemen kapıyı açtı.
“Nerede kaldınız?!” diye bağırdı. “Saat beşte masamda bir rapor olacak demiştim. Saat neredeyse yedi. Telsizlerinizi kapatmışsınız. İkiniz de. Bunu senden beklerdim doğrusu Black, ama senden beklemezdim, Ramirez. Kimse beni aramadı. Kimse telefonuna yanıt vermedi. Baş komiser de çok öfkeli. O yüzden, sakın gidip ona ağlamayın. Burada nelerle uğraştık biliyor musunuz? Ne halt ettiğinizi sanıyorsunuz?”
Ramirez ellerini kaldırdı.
“Aradık ve size mesaj bıraktık,” dedi.
“Yirmi dakika önce aradınız,” dedi Dylan ters ters. “Saat dört buçuktan beri sizi yarım saatte bir arıyorum. Birisi mi öldü? Katilin peşinde misiniz? Yüce Tanrı cennetten inip size yardım mı etmeye başladı? Sadece bunlar bu küstah itaatsizliğinizin kabul edilebilir mazeretleri olabilir. İkinizi de derhal bu vakadan almalıyım.”
Toplantı odasını işaret etti.
“Girin içeri.”
Bu öfkeli tehditler Avery’yi hiç etkilemedi. Dylan’ın öfkesi kolaylıkla duymazdan gelebileceği arka plan gürültüsü olarak kaldı. Bu beceriyi uzun süre önce Ohio’da babasının neredeyse her gece annesine bağırıp çağırdığı zamanlarda edinmişti. O zamanlar, kulaklarını elleriyle kapatır, şarkılar söyler ve en sonunda özgür olacağı günlerin hayali kurardı. Artık daha önemli meseleleri düşünüyordu.
Masanın üstünde bir öğleden sonra gazetesi duruyordu.
Gazetenin birinci sayfasında burnunun dibine sokulan bir kameraya şaşkın şaşkın bakan Avery Black’in fotoğrafı vardı. Manşette ‘Lederman Parkı’nda cinayet: Seri Katilin Ceza Avukatı Bu Vakanın Başında!’ yazıyordu. Büyük fotoğrafın altında da Howard Randall’ın daha ufak bir fotoğrafı vardı. Randall, Avery’nin kola şişeleriyle ve gülümseyen bir suratla sürekli olarak kâbuslarından fırlayan yaşlı ve ufak tefek seri katildi. Onun fotoğrafının üstündeyse ‘Kimseye Güvenmeyin: Avukat ya da Polis’ yazıyordu.
“Bunu gördün mü?” diye kükredi Connelly.
Gazeteyi alıp sert bir biçimde masaya indirdi.
“Ön sayfadasın! Cinayet Masası’ndaki ilk gününde yine manşet oldun. Bunun ne kadar amatörce olduğunun farkında mısın? Yok, yok,” dedi Ramirez’e bakıp. “Sakın konuşmaya kalkışma. İkiniz de her şeyi berbat ettiniz. Bu sabah kiminle konuştuğunuzu bilmiyorum, ama ortalığı fena karıştırdınız. Harvard, Cindy Jenkins’in öldüğünü nereden öğrendi? Kappa Kappa Gamma’nın web sitesinde ona bir anı sayfası açmışlar.”
“İyi bir tahmin olabilir mi?” dedi Avery.
“Siktir git, Black! Seni bu vakadan alıyorum. Duydun mu?!”
Baş komiser O’Malley odaya girdi.
“Bir dakika,” dedi Ramirez. “Bunu yapamazsınız. Neler bulduğumuzu bilmiyorsunuz.”
“Neler bulduğunuz umurumda değil,” diye kükredi Dylan. “Henüz lafımı bitirmedim. Gitgide daha iyi oluyor. Bir saat önce vali aradı. Jenkins’in babasıyla golf oynarmış. Bir seri katilin hapisten çıkmasını sağlayan eski bir ceza avukatının, neden yakın bir arkadaşını ilgilendiren bir cinayet vakasının başında olduğunu soruyor.”
“Sakin ol,” dedi O’Malley.
Dylan suratı kıpkırmızı kesilmiş, ağzı açık kalmış bir halde hızla ona döndü. Daha ufak tefek, sessiz ama gergin ve patlamaya hazır baş komiserini görünce geri çekildi.
“Nedeni her ne olursa olsun, bu vaka duyuldu,” dedi O’Malley sakin bir ifadeyle. “Bu yüzden, bir sakıncası yoksa Dylan, ikisinin bütün gün neler yaptığını öğrenmek istiyorum.”
Connelly bir şeyler homurdanıp diğer tarafa döndü.
Baş komiser başını Avery’ye salladı.
“Açıklamaya başla.”
“Kimseye kurbanın ismini vermedim,” dedi Avery. “Ama Kappa Kappa’dan bir kızla, Cindy Jenkins’in en yakın arkadaşı Rachel Strauss’la görüştüm. Kız parçaları birleştirmiş olmalı. Özür dilerim,” dedi ve samimi bir özür ifadesiyle Dylan’a baktı. “Havadan sudan konuşma konusunda pek becerikli değilimdir. Yanıtlar arıyordum, şunları buldum.”
“Anlatsana,” dedi Ramirez araya girip.
Avery toplantı masasının etrafından dolandı.
“Karşımızda bir seri katil var.”
“Yapma!” diye sızlandı Dylan. “Bunu nereden bilebilirsin. Daha bir gündür vakaya bakıyorsun. Elimizde bir ölü kız var. Dediğin şey mümkün değil.”
“Sesini keser misin?” diye patladı O’Malley.
Dylan dudağını ısırdı.
“Bu, sıradan bir cinayet değil,” dedi Avery. “Bunu bana siz de söylediniz, baş komiserim. Bunu siz de anlamış olmalısınız,” dedi Dylan’a. “Kurbana hayattaymış süsü verilmiş. Katilimiz ona tapan birisi. Kızın üstünde tek bir çürük, zorlama yok. Dolayısıyla, çeteleri ve aile içi şiddeti devre dışı bırakabiliriz. Adli tıp kızın güçlü ve muhtemelen doğal bir anestezikle uyuşturulduğunu doğruladı. Katil bunu, insanı anında paralize eden ve ağır ağır öldüren çiçek özlerinden kendisi elde etmiş olabilir. Bu bitkileri yeraltında tuttuğunu varsayarsak, ışığa, bir su sistemine ve besine ihtiyacı var. Bu tür tohumların ne şekilde ithal edildiğini, nerede satıldığını ve ekipmanların nereden bulunduğunu araştırdım. Ayrıca, katil kurbanın en azından bir süre canlı kalmasını istemiş. Bunun nedeninden onu kamera görüntülerinde görene dek emin değildim.”
“Ne?” dedi O’Malley alçak sesle.
“Onu bulduk,” dedi Ramirez. “Ama hemen heyecanlanmayın. Görüntüler kumlu ve bir şey anlamak zor, ama tüm kaçırılma olayı iki ayrı kamera kayıtlarında görülüyor. Jenkins Pazar sabahı saat iki buçuktan kısa bir süre sonra partiden erkek arkadaşının evine gitmek için ayrılmış. Erkek arkadaşı Kappa Kappa Gamma dairesinden beş blok kadar ötede yaşıyor. Avery, Jenkins’in izlemiş olabileceği yolu izledi ve bir ara sokak keşfetti. Tanrı bilir bunu ne hissederek yaptı, ama şüphelerini izleyip yakınlardaki bir içki dükkânının güvenlik kamerasının görüntülerini inceledi.”
“Bunun için bir arama izni gerekiyor,” dedi Dylan.
“Sadece benden istenirse,” dedi Avery. “Bazen dostane bir gülümseme ve ilginç bir sohbet çok işe yarıyor. Dükkân geçen sene on kere yağmalanmış. Bir süre