R. F. Kristi

Merakli Bİr Kedİnİn Günlüğü


Скачать книгу

neyin rahatsız ettiğini merak ederek bu kötü haberleri vermek için diğerlerine koştum.

      Pazar Gecesi:

      Monk'un evine koşuşturduğumuzda gece zifiri karanlıktı. Küçük ve mütevazı yazlığımızla karşılaştırıldığında Monk, büyük ve ihtişamlı bir evde yaşıyordu. Ama biz şirin yazlığımızı seviyorduk ve onu dünyada başka hiç bir şeye değiştirmezdik.

      Monk’a Hobbs’un bıraktığı cezbedici krema tabağını koklamak için duran Fromage ile büyük mutfakta sessizce yürüdük.

      “Hadi Fromage” diye tısladı Cara “Eğer ona sormadan atıştırmalıklarını tırtıklarsan Monk bu durumdan pek de memnun olmaz.”

      Fromage dilini Cara’ya doğru çıkardıktan sonra “Tabi ki Hayır Cara, Monk benim dostum!” diye cevap verdi.

      Ağzına kadar dolu krema tabakasına ağzının suyu akarcasına bakarak yine de bizi takip etti.

      Monk ve Terrance, sıcak bir odada odunların hala çatırdadığı dev bir şöminenin önünde birlikte oturuyorlardı.

      İlk başta Monk'un Terrance ile olan arkadaşlığına şaşırmıştım.

      Monk gibi akıllı bir kedi bir köpekle nasıl bu kadar yakın arkadaş olabilirdi?

      Sonra Terrance’ı tanımam için daha zaman vardı ve önceki fikrimi değiştirmek zorunda kaldım.

      Biz kediciklerin köpekler hakkında berbat bir kanaatimiz vardır. Ancak Terrance, biz kedilerin bile sevdiği ve saygı duyduğu birisiydi.

      Dürüst olmak gerekirse, kuçukuçular hakkındaki görüşlerimiz yavaşça değişiyordu.

      Londra'ya gelmeden önce kuçukuçular ile hiç dolaşmamıştık. Aslında hiç de istemezdik. Onlara biraz burnu havada olan korkunç tüylü canavarlar gözüyle bakıyorduk.

      Oysa şimdi durum farklıydı. Her gün birlikte takıldığımız iki iyi kuçukuçu arkadaşımız vardı.

Terrance ve Polo!

      Terrance güçlü bir köpektir, uzun altın renginde saçı olan bir altın av köpeğiydi. Aşırı bohemce sırıtması ve pembe renkli, salyalı, sarkık diline rağmen akıllı bir kuçukuçudur.

      Solo'nun birçok dedektiflik olayını çözmesine yardım etmesiyle meşhurdur.

      Eğer saygı duyduğum bir şey varsa, bu hem hayvan krallığındaki hem de etrafımızdaki iki ayaklı insansı arkadaşlar nezdindeki popülaritesiydi.

      Aptalca sırıtışı ve salya akan dilini boş ver.

      Bu popülariteden biraz da bende olsa.

      Terrance genellikle Solo ve Hobbs ile her yere giderdi.

      Solo Terrance'i köpekler için herkesçe bilinen bir eğitim akademisine göndermişti. Solo, Terrance Köpek Arama ve Kurtarma akademisinde sınıf birincisi olduğu için bunu yaptığına pişman değildi. Terrance, Solo başkanlığındaki dedektiflik bürosunun saygıdeğer bir ortağıydı.

      Terrance'ın neler karıştırdığını öğrenmek için sabırsızlanıyordum.

      Terrance, bizi görünce kuyruğunu salladı ve samimi bir tebessüm sundu. Monk en sevdiği sandalyeden fırladı ve bizi karşılamaya geldi.

      Boğuk miyavlamasıyla “Hey taze krema isteyen var mı?" diye mırladı.

      Fromage ya da ben bir kelime bile söylemeye fırsat bulamadan Cara “Teşekkür ederim, HAYIR. Hepimiz gelmeden akşam yemeğimizi yedik.” diye cevapladı.

      Fromage ona dik dik baktı.

      Kardeşimi iyi tanıdığımdan ve hemen kavga edebileceğini umarak, konuyu çabucak değiştirdim.

      “Terrance, neler oluyor?" diye miyavladım.

      Kütüphanede her zamanki yerlerimize yerleşir yerleşmez “Polo'nun kayıp babası Raoul hakkında bazı önemli haberler var!” dedi Terrance.

      Dostumuz Polo ve onun üzücü ailevi durumu hakkında açıklama yapmam gerekiyor.

      Polo Pekin’li bir kuçukuçu. Kısa, minicik ve benden biraz daha büyük.

      Bu yıl Haziran ayında Paris'ten Londra'ya taşındığımızda Polo'yla tanışmıştık. Her nedense, Charlotte’un onun gönlünde özel bir yeri vardı.

      Charlotte’dan dolayı Fromage ve Polo biraz kıskançtılar. Bu artık unutulmaya yüz tutmuş bir olay olduğu için rahatladım.

      Polo’un sahibi şimdi emekli olan popüler bir opera şarkıcısı olan ve Senyora yani Hanımefendi olarak bilinen Senyora Conchita Consoles’di.

      Hanımefendi, Himalayalar'daki Everest Dağı'na tırmanırken kayıplara karışan kocası Raoul'u kaybetmişti. Biz sahneye çıkana kadar üzgündü.

      Raoul'u kaybetmenin acısını yavaş yavaş üzerinden atıyordu. Ama Polo ve Hanımefendi’nin Raoul'u çok özlediklerini biliyorduk.

      Hanımefendi’nin elmas kolyesinin esrarengiz bir şekilde çalınması olayını araştırırken Polo’ya yardım ettikten sonra iyi birer arkadaş olduk.

      Fromage’ın ortadan kaybolmuş olması ve kolyenin çok garip bir yerde bulunmuş olmasına rağmen sonuç şaşırtıcı ve bir o kadar harikaydı.

      O zaman dedektiflik tutkusuna kapılmıştım. Başka bir vakaya müdahil olmayı çok istedim ve kendi kendime ünlü bir dedektif oldum.

      Terrance, hikâyesini kısa havlamalarla sürdürdü ve hepimiz heyecanla pür dikkat dinledik.

      “Solo, gerçek olduğu ortaya çıkarsa, Polo'yu sevinçten havaya uçurabilecek bazı haberler getirdi.

      Solo'nun Nepal'de Sınır Tanımayan Doktorlar için çalışan eski bir arkadaşı var.

      “Yakın zamanda Londra'ya yapılan bir seyahatte, genç doktor Solo’ya Himalayalar’ın yakınındaki bir köyde bazı yerli halk tarafından bakılan bir yabancı bir yaralı hakkında haber aldığını söyledi.

      “Bu kısa açıklamadan sonra Solo, o kişinin Hanımefendi’nin kocası Raoul olabileceğinden şüpheleniyordu.

      “O kişinin gerçekten Polo'nun efendisi Raoul olup olmadığına dair Solo emin olmadığı için bunu teyit etmek üzere Himalayalar’a gidiyoruz.”

      “Eğer Hanımefendi veya Polo bu haberi duyuyorsa ve o kişinin başka biri olduğu ortaya çıkarsa, gerçekten çok üzülürlerdi.

      Terrance “En önemlisi de, bu yabancının Raoul olduğundan emin olana kadar bu bilgileri hem Hanımefendi hem de Polo'dan saklamaktır” dedi.

      Fromage ve Charlotte'a sert bir bakış atarak “Endişelenme; Polo'nun bundan hiç haberi olmayacak” dedim.

      “Hayatımda asla Polo'yu hayal kırıklığına uğratmak istemem. O bizim dostumuz” dedi Charlotte, Fromage'a boncuk gibi gözlerini kısarak.

      “Ben de” diye süklüm püklüm mırıldandı Fromage. Ben de rahat bir nefes aldım.

      Terrance bizimle daha fazla ayrıntı paylaştı.

      Nepal'e kadar Solo ve Hobbs'a eşlik edecekti. İngiltere'den Nepal'in başkenti Katmandu'ya uçakla seyahat edecekler ve sonra Himalayalar’a kadar bir araba kiralayacaklardı. Oradan yerli bir rehberle köye