ufak ve kendisini savunamaz.
—Bırakmayacağım! Ona böyle davranıyorum çünkü çalışmak istemiyor.
—Seni canavar! Küçük çocukların çalışması gerekmez. Okumalı ve iyi bir eğitim almalılar. Bırak onu!
—Kim bırakmamı sağlayacak, sen mi?
Şiddete tamamen karşıyım ama o anda kalbim benden bu pislikten önce harekete geçmemi istedi. Çocuğun serbest kalması gerekiyordu.
Çocuğu nazikçe bu canavardan uzaklaştırıp adama vurmaya başladım. Piç karşılık verdi ve bana birkaç darbe savurdu. Bir tanesi boşluğuma geldi. Dünyam döndü ve güçlü içe işleyen bir rüzgâr tüm bedenimi doldurdu: Zihnimi, uçuşan kuşlarla beraber beyaz ve mavi bulutlar işgal etti. Bir an içinde tüm bedenim gökyüzünde süzülüyormuş gibi görünüyordu. Uzaklardan zayıf bir ses beni çağırdı. Bir an sonra engelleri aşar gibi bir kapının ardından diğerinden geçiyor gibiydim. Kapılar iyice kilitlenmişti ve onları açmak dikkate değer bir çaba gerektiriyordu. Her kapı sıra ile bir salona veya tapınağa açılıyordu. İlk salonda ortasında açık bir İncil bulunan bir masanın etrafında oturan beyaz giyimli insanlar buldum. Bunlar gelecekteki dünyada hüküm sürmeleri için seçilen bakirelerdi. Bir güç beni odadan çıkardı ve ikinci kapıyı açtığımda kendimi ilk tapınakta buldum. Sunağın kenarında Brezilya’nın fakirlerinin isteğiyle tütsü çubukları yanıyordu. Sağ elin olduğu tarafta bir rahip yüksek sesle dua ediyordu ve bir anda tekrarlamaya başladı: Kâhin! Kâhin! Kâhin! Yanında beyaz gömlekli iki kadın vardı. Üzerlerinde şu yazılıydı: Mümkün hayal. Her şey kararmaya başladı ve duruşumu toparladığımda başımı döndüren bir hızla şiddetli bir şekilde dışarı çekildim. Üçüncü kapıyı açtım ve bu defa toplantı yapan bir grup insanla karşılaştım: bir papaz, bir rahip, bir Budist, bir Müslüman, bir spiritüalist, bir Yahudi ve Afrika dinlerini temsile den birisiyle karşılaştım. Bir halka oluşturmuşlardı ve ortasında alevleriyle “Tanrı’ya giden halkların ve yolların birliği” yazan bir ateş yanıyordu. En sonunda sarılıp beni de gruba çağırdılar. Ateş ortadan uzaklaştı ve elime yerleşip “çıraklık” kelimesini yazdı. Ateş saf bir ışıktı ve yakmıyordu. Grup dağıldı, ateş söndü ve tekrar odadan dışarı, dördüncü kapıyı açtığım yere çekilmiştim. İkinci tapınak tamamen boştu ve sunağa yaklaştım. Kutsal varlığın önünde eğildim, yerdeki bir kâğıdı aldım ve isteğimi yazdım. Kâğıdı katladım ve resmin ayaklarına koydum. Uzaktan gelen ses giderek netleşip keskinleşti. Tapınaktan ayrıldım, kapıyı açtım ve nihayet uyandım. Yanımda dağın koruyucusu vardı.
—Demek uyandın. Tebrikler! Görevi kazandın. İkinci görev kendinin ve hareketinin kapasitesini keşfetmeyi hedefliyordu. “Karşıt Güçler”i temsil eden iki yol tek olmuştu ve bu sol tarafta karşılaşacağını bildiğin şeyleri unutmadan doğru tarafa gitmen gerektiği anlamına geliyordu. Davranışın, buna ihtiyacı olmadığı gerçeğine rağmen çocuğu kurtardı. Tüm o sahne seni değerlendirmek için benim zihinsel olarak yaptığım kurguydu. Doğru yaklaşımı seçtin. İnsanların çoğu adaletsiz sahnelerle karşılaştığında karışmamayı tercih eder. İhmal ciddi bir günahtır ve kişi saldırganın suç ortağı olur. Sen İsa Mesih’in bizim için yaptığı gibi kendini sundun. Bu tüm hayatın boyunca seninle olacak bir ders.
—Beni tebrik ettiğin için teşekkür ederim. Her zaman ihmal edilenlerin iyiliği için hareket ederdim. Kafamı karıştıran şey daha önce tecrübe ettiğim manevi deneyim. Bu ne demek? Bana açıklayabilir misin, lütfen?
—Hepimiz düşünce yoluyla diğer dünyalara geçebilme yeteneğine sahibiz. Buna astral seyahat deniyor. Bu konuyla ilgilenen bazı uzmanlar var. Gördüğün şey senin veya bir başkasının geleceğiyle alakalı olmalı, asla bilemezsin.
—Anlıyorum. Dağa tırmandım, ilk iki görevi tamamladım ve manevi olarak gelişiyor olmalıyım. Sanırım yakında umutsuzluk mağarasıyla yüzleşmeye hazır hale geleceğim. Mucizeler gerçekleştiren ve hayalleri daha da derinleştiren mağara.
—Üçüncüyü de yapmalısın ve yarın sana ne olduğunu söyleyeceğim. Talimatlar için bekle.
—Emredersiniz General. Endişe içinde bekliyorum. Senin bana seslendiğin gibi, bu Tanrı’nın Çocuğu çok aç ve daha sonrası için çorba hazırlayacak. Siz de davetlisiniz hanımefendi.
—Harika. Çorba severim. Bunu, seni daha iyi tanımak için bir avantaj olarak kullanacağım.
Tuhaf kadın gitti ve beni düşüncelerimle yalnız bıraktı. Çorba malzemeleri aramak için ormana gitti.
Genç Kız
Çorba hazır olduğunda dağ çoktan kararmıştı. Gecenin soğuk rüzgârı ve etraftaki böceklerin sesleri etrafı daha da kırsal hale getiriyor. Tuhaf kadın henüz kulübeye gelmedi. O geldiğinde her şeyi düzene sokmuş olmayı umuyorum. Çorbanın tadına bakıyorum: Gerekli tüm baharatlara sahip olmasam da gerçekten iyiydi. Bir süreliğine kulübeden çıktım ve göğe baktım: Çabalarımın şahidi yıldızlardı. Dağa tırmandım, koruyucusunu buldum, iki görevi tamamladım (biri diğerinden daha zordu), bir hayaletle karşılaştım ve hâlâ ayaktayım. “fakirler hayalleri için daha fazla uğraşır.” Yıldızların dizilişine ve ışıklarına baktım. Her şey içinde yaşadığımız büyük evrende kendi önemine sahiptir. İnsanlar da aynı şekilde önemlidir. Beyaz, siyah, zengin, fakir, A dininden, B dininden veya herhangi bir inanç sistemindenler. Hepsi aynı babanın çocukları. Ben de bu evrendeki yerimi almak istiyorum. Ben sınırları olmadan düşünen biriyim. Bir hayalin paha biçilemez olduğunu düşünüyorum ama umutsuzluk mağarasına girmek için bunun bedelini ödemek istiyorum. Bir kere daha göğe bakıp kulübeye dönüyorum. Koruyucuyu orada bulduğumda şaşırmadım.
—Uzun süredir mi buradasın? Fark etmemiştim.
—Göğe bakmaya fazla odaklanmıştın, o anın büyüsünü bozmak istemedim. Buna ek olarak, evimde gibi hissediyorum.
—Çok iyi. Yaptığım şu eğreti tabureye otur. Çorbayı servis edeceğim.
Hâlâ sıcak olan çorbayı ormanda bulduğum bir su kabağının içinde tuhaf kadına servis ettim. Geceyi kamçılayan rüzgâr yüzümü okşayıp kulağıma kelimeler fısıldıyordu. Hizmet ettiğim bu tuhaf kadın kimdi? Hayaletin ima ettiği gibi gerçekten beni yok etmek isteyip istemediğini merak ediyordum. Onunla ilgili birçok şüphem vardı ve bu onlardan kurtulmam için harika bir fırsattı.
—Çorba iyi mi? Çok büyük bir özenle hazırladım.
—Harika! Hazırlamak için içine ne koydun?
—Taşlardan yaptım. Sadece şaka yapıyorum! Bir avcıdan bir kuş satın aldım ve ormandan bazı doğal çeşnileri kullandım. Ama konuyu değiştirelim, sen gerçekten kimsin?
—Ev sahibinin ilk önce kendisinden bahsetmesi iyi bir misafirperverliği gösterir. Buraya dağın tepesine geldiğinden beri dört gün geçti ve adından bile emin değilim.
—Peki, iyi. Ama bu uzun bir hikâye. Hazır ol. Adım Aldivan Teixeira Tôrres ve üniversitede matematik dersi veriyorum. İki büyük tutkum edebiyat ve matematik. Kitapları her zaman sevdim ve küçüklüğümden beri kendiminkini yazmak istedim. Lisenin ilk yılında eski ahitte hazreti Süleyman’a yazılan kitaptan alıntıları, hikmetli sözleri ve atasözlerini bir araya getirdim. Metinler benim olmasa da çok mutluydum. Herkese büyük bir gururla gösteriyordum. Liseyi bitirip bir bilgisayar kursuna gittim ve bir süreliğine okumaya ara verdim. Bundan sonra yerel bir üniversitede teknik dersleri denedim. Bununla beraber, bunun benim kaderim olmadığını anladım. Bu alanda staja hazırlandım. Yine de sınavdan bir gün