Amy Blankenship

Kalbe Meydan Okuma


Скачать книгу

ile karşılaşmasını ona anlatsa mı diye sessizce düşündü. Masasına oturarak yırtık giysisini dikmeye devam etti, ama Toya’yı düşünmek parmaklarının yavaş çalışmasına neden oluyordu.

      Onu öpmesi kendisini şaşırtmıştı. Daha önce onu öptüğüyle ilgili rüyalar görmüştü… onu öpmesini istemişti. Öpücüğün tam olarak hayal ettiği gibi olduğunu kabul etmeliydi… kafa karıştırıcı olmasına neden olan şey zamanlamasıydı. Belki Toya yalnızca kızın öfkesini dağıtmaya çalışıyordu. Daha önce hiç onu öpmeyi denememişken başka hangi nedenle bunu şimdi yapıyordu?

      Dudaklarını kendi dudaklarının üstünde düşündü ve içgüdüsel olarak parmaklarını dudaklarına kaldırmasına hayret etti… sonra başka bir öpücük aklını işgal etti. Dudaklarını dikkatli bir şekilde Shinbe’ninkilere değdirdiğinde bu elektrik çarpası gibiydi. Toya ortaya çıkmasaydı… bu öpücüğü biraz daha tecrübe etmek hoşuna giderdi.

      Kafasını sallayıp alt dudağını ısırdı. Bu fikir de nereden gelmişti? Shinbe’ye göz attı. Bunun olmasına neden olduğu için kendisini nasıl affedecekti? Onu izleyerek yavaşça yatağa doğru yöneldi ve kenarına oturup abanoz mavisi saçları gözlerinden çekmek için elini uzattı. En azından huzurlu bir şekilde uyuyordu.

      Bakışları yüzünde dolaşıp dudaklarında kaldı. Rüyasında çok yumuşaktılar, Toya onları yakaladığı zaman onu öpmesine neden olan şey buydu. Gerçekte de rüyasındaki gibi yumuşak olup olmadıklarını öğrenmek istemişti… öyleydiler.

      Kyoko, düşerek omzuları ve hemen kollarının altındaki göğsünü açığa çıkaran battaniyeye baktı. Bir omuzu hala çürüktü ve farkında olmadan uzanıp bir parmağını üzerinde gezdirdi. Shinbe uykusunda inleyince sıçrayıp elini geri çekerek dudaklarına götürdü. Suçlu bir şekilde dönüp bakışlarını uzaklaştırdı.

      Shinbe bir gözünü açtı ve dudaklarında bir gülüş şekillendi. Yatağın kenarında ağırlığını hissetmiş ve uyuyor numarası yapmıştı, ama kirpiklerinin arasından onu izleyerek incelerken yüzünden geçen duygulara şahit oluyordu. Bedeni ne kadar acırsa onun varlığıyla sertleşmesine o kadar engel olamıyordu… bu onun için hep böyle olmuştu. Alt kısımlarında şüphesiz bir çadır şekli oluştuğundan daha aşağıya bakmamasını umdu.

      Omzuna dokunduğunda adam isteksizce inledi. Uzaklaşır uzaklaşmaz nefes aldı. Dudakları nefesini yavaşça bırakarak aralanırken eli ona doğru kaydı. Bir şey söyleyemeden önce kız ayağa kalkınca hayal kırıklığıyla iç çekti.

      Kyoko hızla dönüp onu kendisie bakarken buldu ve gerilen elini fark etti. “Shinbe… ne yapıyorsun?” eline bakarken başını merakla hafif bir şekilde yana eğdi.

      Shinbe, bir acı iniltisi çıkararak elini battaniyenin altına geri sokmayı denedi. Kyoko derhal yanına giderek acısını hafifletmek için elini koluna koyarken bunun hissettiği gibi bir acı olmadığını anlamadı.

      “Lütfen dikkatli ol Shinbe. İyileşmeni istiyorum, kendine daha da zarar vermeni değil,” gözlerinde şefkatle ona baktı.

      Sevecenliğinin her anını sevgiyle kabullenerek ona gülümsedi, “yok bir şey Kyoko. İyiyim. Utanç verici düşüncelerim yüzünden bunu hak ediyorum,” gülümsemeyi denerken kız kaşlarını çattı.

      Bunu kabul mü ediyordu? Yatağa yanına otururken zihninde fırtınalar kopuyordu. Toya’nın, heykelin olduğu alanda kendisine söylediği şey aklına geldi.

      “Shinbe, Toya ve senin ne hakkında kavga ettiğinizle ilgili gerçekten konuşmamız lazım. Bir şey sakladığını düşünüyor ve sana güvenmemem gerektiğini söylüyor.” Bunu ona sorarken rahatsız hissetti ama yatağında uyuyan o idi… bu yüzden en azından sormaya hakkı olduğunu düşündü. “Sen… bir şey mi saklıyorsun?”

      Shinbe’nin düşünceleri Kyoko’nun sarhoş bir halde zamanın kalbinden geldiği geceye kaydı. Kendisini nasıl bir çıkmaza sokmuştu. Toya’nın onu öldürmesiyle kalmayacak Kyoko da buna izin verecekti.

      Yanakları kızararak bakışlarını ondan uzaklaştırıp iç çekti, “hayır, hiçbirşey saklamıyorum.”

      Kyoko onu incelemeye devam etti. Onunla göz temasından kaçınıyordu ve bir şey sakladığına ikna oldu. “Arkadaşın olduğumu biliyorsun Shinbe. Bana her şeyi anlatabilirsin,” gülümsedi ve elini hafifçe yanağına değdirerek titremesine sebep oldu. Üşüdüğünü düşünerek battaniyeyi omuzlarına çekti.

      Elleri hala battaniyenin kenarında, hafifçe omuzlarına değerek kendisine doğru bakmaya devam eden kızı izledi.

      Boğuk bir sesle adını söyledi, “Kyoko.”

      Yüzüne göz atıp, ellerinin nerede olduğunu anlayınca yüzü kızardı. Yanaklarının yanmaya başladığını hissederek ona sırtını döndü. Boynuna bakarak rüyasıyla ilgili hayal görüyor ve eğilip onu öpme içgüdüsünü hissediyordu.

      “Shinbe, partiden sonra… geri döndüğüm zamanı hatırlıyor musun? Ben zaman kapısından geldiğimde sen neredeydin?” diye, bir aptal gibi görünmek istemeyerek çekingence sordu, ama şu rüya kendisini endişelendirecek biçimde etkilemeye başlamıştı.

      Shinbe soru karşısında geri çekildi. Ne olduğunu hatırlıyordu ve yalnızca bir şey söylememiş miydi? Gözlerini dikip ona baktı, “Kyoko, neden soruyorsun? Bir şey mi oldu?”

      Kyoko kızardı. Ayağa kalkarak pencereye yürüyüp dışarıya baktı, “hayır, yalnızca döndüğüm zaman nerede olduğunu merak ettim.” Etrafında dönüp glümseyerek aklındaki gizledi. “Yalnızca heykelin oradan Sennin’in barakasına gitmeme yardım ettiğini hatırlar gibiyim,” diye yalan söyledi. Oraya nasıl gittiğini hiç hatırlamıyordu.

      Shinbe içini çekti, bu bilgiyi hazmetmesi gerekiyordu. Yani bir şey hatırlamıştı… başka neler hatırlıyordu? Şimdi midesinin bulandığını hissediyordu. Eğer bunu hatırlıyorsa muhtemelen ne yaptığını da hatırlıyordu. Yoksa rüya olmadığından şüphelenmeye mi başlamıştı? Şimdilik dikkatli olması gerekiyordu.

      Ayağa kalkarak neden olduğu karışıklığı düzeltmek istedi ama başındaki ağrı iyileşmek yerine giderek kötüleşiyordu ve şu anda kör edici bir hal almıştı. Üzerine gelen karanlığa karşı ne kadar mücadele ederse etsin kötüleşiyor gibiydi.

      Kyoko tekrar ona doğru baktı. Gözleri kapalıydı ve nefes alışı düzenli görünüyordu. Sessizce, “uykuya dalmış,” diye fısıldayarak içini çekti. Şimdilik daha fazla soru yoktu, dinlenmesi gerekiyordu. Masasına dönüp oturarak dikişi bitirmek için kıyafetlerini aldı ama çok uzun süredir uyanık olduğu için gözleri yanıyordu. Hala kucağındaki kıyafetleri elleriyle kavramış halde başını masaya dayayıp uykuya daldı.

      *****

      Toya, Kyoko’ya lanet ederek heykelin önünde dikildi. Zamanın kalbini mühürlemişti ve o, bu büyüyü bozamıyordu. Ne halt yemeye bunu yapmıştı? Şu lanet olası zamparaya karşı korunması gerekiyordu. Bunu anlamıyor muydu?

      “Lanet olsun Kyoko!” diye, sanki onu diğer taraftan duyabilirmiş gibi bağırdı. Toya birisinin varlığını hissedince gerginleşti ve kendisini hazırladı. Kyou mu? Ne halt istiyordu? Kardeşinin ortadan kaybolması için bekledi.

      Kyou alanın uzak bir ucunda dikilmiş, giysileri rüzgarla dalga dalga kabarıyordu. Bir tutam gümüş saçı kulağının arkasına sıkıştırarak Toya’ya yaklaştı. “Rahibeye mi bağırıyorsun?”

      Kışkırtmaya karşılık Toya’nın eli gerilip ikiz hançerlerinden biri