Amy Blankenship

Kalbe Meydan Okuma


Скачать книгу

bakarak onlardan uzaklaştı.

      ‘Öldürdüm mü?’ diye kendi kendine düşündü. Shinbe’ye vurduğu son darbe ciddi bir hasara neden olmuştu. Onu bir ağaca savururken pençelerini yan tarafındaki etine gömüşünü hatırladı. Toya, kavga esnasında pençeleri uzadığı zaman yalnızca iblisler değil, koruyucular da dahil tüm ölümsüzler için… ölümcül olabildiklerini biliyordu.

      Kardeşiyle kavga etmemesi gerekiyordu ama o kadar öfkeliydi ki kendisine hakim olamamıştı. İçindeki iblis kanının yüzeye çıkacağını bile bile neden kontrolünü böyle kaybetmişti? Genelde bundan daha kontrollüydü. Lanet olsun. Eğer Kyoko gelmeseydi ona ne yapardı bilemiyordu. Daha önce hiç Shinbe ile kavga etmemişti… neler oluyordu?

      Sırtında Suki ve Kamui’nin bakışlarını hissettiğinde üzerine telaş duygusu çöktü. Shinbe onu kardeşiydi… bir koruyucuydu. Ne yapmıştı? Onlara bakmadan ellerini yumruk yapıp ansızın bağırdı, “ben bir şey yapmadım!” Kaçma ihtiyacıyla alanı hızla geçip ağaçlara yöneldi.

      Kamui ve Kaen, aynı kaygı verici hissi paylaşarak birbirine baktı.

      *****

      Kyoko, elinde iğne iplikle masasında oturmuştu. Shinbe’nin, bazı noktalarda parça parça bir hale gelen yağmurluğunu dikmeye karar vermişti. Toya gitmiş ve Shinbe de baygın bir haldeyken… kimseye ne olduğunu soramadığı için kendisini meşgul etmesi gerekiyordu. İçinde, kavga etmelerinin kendi hatası olduğuna dair bir his vardı.

      Suçlu bir şekilde, “yalnızca aptal bir öpücüktü,” diye mırıldandı.

      Büyükbabası Shinbe’nin kıyafetlerini sıyırıp çıkardığında onları almış ve Tama büyükbabasının zaten iyileşmekte olan yaralara bakmasında yardım ederken, kanları yıkayıp temizlemişti. Eğer Shinbe bir koruyucu olmayıp hızlı iyileşme avantajına sahip bulunmasaydı birkaç dakika içinde kan kaybından ölürdü. Kumaştaki kesiklerden birine bakarken Toya’nın pençesini orada hayal ederek ürperdi.

      İyi dayak yemişti, ama en kötüsü kafasına aldığı darbeydi. Büyükbabası bu yüzden, bir süre muhtemelen böyle kalacağını söyledi. İki koruyucu kavga ettiğinde bunun, iki insanın kavga etmesinden daha tehlikeli olduğu konusunda da onu bilgilendirmişti. Büyükbabası ve efsaneleri… kendisine efsaneler anlatmasına gerek yoktu, bu kötüydü. Yalnızca Shinbe’nin beyninde hasar oluşmadığını umdu. Bilincini uzun süre kaybetmesi onun için iyi bir işaret değildi. Yakında gözlerini açıp kendisine her şeyin yolunda olduğunu söylemesi için dua etti.

      Büyükbabası yaralarını sarıp düzgün bir şekilde yatağına yerleştirdiğinden beri başında oturuyordu. Kendisi fark etmeden uyanacağından korktuğu için olay gerçekleştiğinden beri uyumamıştı.

      Shinbe gözlerini yavaşça odanın loş ışığına açtı. Neredeydi? Kafası karışık bir halde beyaz tavana baktı. Başı, vay canına ağrıyordu. Odada etrafına bakmaya çalıştı ama bu da canını yakmıştı. Her yer pembeydi. Neredeydi?

      “Ah!” Kyoko iğneyi kendisine batırıp parmağını ağzına götürerek emdi. Sandalyede hafifçe döndüğünde masadaki ışığın yüzünde parlamasıyla Shinbe onu gördü.

      Shinbe kuru dudaklarının arasından, “cennette olmalıyım,” diye fısıldadı. Kyoko’nun gözlerinin kocaman bir şekilde açılmasını izledi ve kız ona bakmak için yavaşça döndü. Gülümsemeye çalıştı ama başı çok ağrıyordu ve gözlerini tekrar kapattı.

      Kyoko çabucak onun tarafına geçmeye çalışırken neredeyse sandalyesini deviriyordu. Sesinde bir titremeyle, “Shinbe hayır, lütfen şu anda yine uykuya dalma,” diye yalvardı. Bir anda gözyaşlarına boğuldu. Shinbe havadaki tuz kokusunu alarak gözlerini açtı. Ağlıyor muydu? Kalkıp oturmayı deneyince şakaklarında yakıcı bir acı hissetti.

      Kyoko elini omzuna koyarak, “oturmaya çalışma. Gerçekten çok kötü incindin,” dedi. Tekrar gözlerini açtığında, elinin tersiyle ıslak yanağını sildi.

      “Öyle mi düşünüyorsun?” gülümsemeyi denedi ama başını iyi hissetmiyordu. Elini kaldırarak başının arkasına bastırdı. “Hmm, büyük bir yumru,” sorgulayıcı bir şekilde Kyoko’ya baktı.

      Kyoko kendisine engel olamıyordu, “sen koca bir pisliksin, kendini öldürtebilirdin.” Ellerini yüzüne götürüp gözyaşlarına boğularak hıçkırdı.

      Shinbe elini uzatıp parmağını yüzünde gezdirdi, “üzgünüm Kyoko, umarım Toya da benim hissettiğim kadar kötü görünüyordur.”

      Kyoko yüzünü açıp ona baktı, “bilemem.” Arkasını dönüp masaya yürüdü ve bir sürahi alarak bardağa boşalttı. Aniden ikisine karşı da kızgın hissetmişti. Beraber tılsımı arıyor olmaları gerekiyordu birbirleriyle kavga etmeleri değil.

      “Bilmiyor musun?” Shinbe kaşını kaldırmayı denedi ama bedeninde acıyan hiçbir yerin olmadığını fark etti. Tam o anda, gelecek sefer Toya ile dövüşürken kendisini savunmaktan daha fazlasını yapmaya karar verdi… gelecek sefere o da karşılık verecekti.

      Kyoko karşı taraftan gelip suyu içmesinde yardımcı oldu. Gözlerinde bir ışıltıyla ona gülümsedi, “tapınak evinin yanında Toya’ya uysallaştırma büyüsü yaptığımdan beri onu görmedim.” Her nasılsa bunun Shinbe’yi neşelendireceğini biliyordu.

      Gülmeyi denedi ama öksürerek buna son verdi. “Uysallaştırma büyüsü mü?” Elini sarılı göğsüne koyup homurdandı, “lütfen beni güldürme. Bu canımı yakıyor.”

      Kyoko’nun yüzünü acı bir ifade bürüdü, “üzgünüm Shinbe. Seni bir insan doktoruna getiremeyiz, şey olmadan… biliyorsun. Büyükbaba seni yapabildiği kadar iyi tedavi etmeye çalıştı ve görünürdeki yaralarının neredeyse tamamı geçti.”

      Shinbe başını eğerek onaylamayı denemektense gözlerini kırpıştırıp ona baktı, “anlıyorum. Beni düşündüğünüz için teşekkür ederim.” Merakı üstün geliyordu, “ama Toya’yı görmeye gitmedin mi?”

      Kyoko kalkarak ona sırtını döndü. “Hayır, burada senin yanında uyanmanı bekliyordum,” masaya yönelip bir kutu asprin aldı ama bir koruyucuya yardımı dokunmayacağını bilerek geri koydu. Cevabını duymak istemeyerek “siz ikiniz ne konuda kavga ediyorsunuz?” diye sordu. Zararı olmayacağını düşünerek aspirin kutusunu tekrar aldı.

      Shinbe, acıyı en alt seviyede tutmaya çalışarak “ne zamandır uyuyorum?” diye fısıldadı. Sorusunu duymuştu ama… bu Toya ile kendisinin arasında kalsa daha iyiydi.

      Dönüp tekrar yanına yürüdü, “birkaç saattir.” Kyoko aspirini dudaklarına koydu ve bir bardak su aldı, “al, bunu iç.”

      ‘Bütün gece yanımda mı durdu?’ diye düşünerek söylediğini yaptı. Bunun üzerinde düşünerek gözlerini kapattı. Sonra serin elini alnında hissederek gözlerini yeniden açıp ona baktı.

      Kyoko gülümsedi, “burada olduğuna inanamıyorum… zamanın kalbinin benim tarafımdaki kısmında.” Önemli değilmiş gibi omuzlarını silkti ama önemliydi. “Evet, şimdi iyi olacağını bildiğime göre sanırım geri dönüp diğerlerine bir süre gelemeyeceğini söylemeliyim. Sen dinlen, uyandığında ben burada olacağım.”

      Shinbe şaşkın bir halde ona baktı. Bakışları, ne kaçırdığını anlayarak odada gezindi. Onun dünyasındaydı! Böyle geçmişe kayabilmesi için kafasını gerçekten çok sert çarpmış olması gerekiyordu.

      Bekle. Ametist gözlerini tekrar ona çevirdi.