siyahi çoğunluğu iktidara taşımasının kaçınılmaz olduğunu görüyordu. Bu da Güney Afrika’yı yöneten seçilmiş insanların hakkına bir tecavüzdü. Ne yapılması gerektiğine karar verinceye kadar birçok olasılığı gözden geçirmişlerdi.
Karar dört ay önce verilmişti. Güney Afrika ordusuna ait olan, gizlilik gerektiren toplantı ve konferanslar için kullanılan bu evde toplanmışlardı yine. Yasal olarak ne istihbarat teşkilatının ne de ordunun gizli örgütlerle bir ilişkisi vardı. Görünüşte mevcut hükümete ve Güney Afrika anayasasına yürekten bağlıydılar. Ama gerçek bundan tamamıyla farklıydı. Broederbond4 en iyi günlerini yaşarken, Jan Kleyn ve Franz Malan’ın Güney Afrika toplumu içersinde yoğun ilişkileri söz konusuydu. Operasyonu Komite adına planlamışlardı ve Güney Afrika ordusu, ANC’nin muhalifi Inkatha hareketi ve iş adamlarıyla bankacıların da aralarında bulunduğu bir hareketi başlatmaya hazırlanıyorlardı.
Şimdi de olduğu gibi yeşil örtülü masanın başında oturmuşlardı. Jan Kleyn birdenbire, “Günümüzde Güney Afrika’daki tek önemli insan kim?” diye sordu.
Franz Malan’ın, Jan Kleyn’in kimden söz ettiğini anlaması uzun sürmedi.
“Kafanı zorla biraz,” diye sürdürdü konuşmasını Jan Kleyn. “Öldüğünü varsay onun. Eceliyle değil ama. Bu onun halkın gözünde kahraman olması anlamına gelir. Öldürüldüğünü düşün.”
“Düşünebileceğimizden de çok daha büyük bir isyan çıkar siyahi köylerinde. Grevler olur. Gerçek bir kaosla karşı karşıya kalırız. Dünya bizi daha da dışlar.”
“Şimdi bir de şöyle düşün. Diyelim ki bir siyahi tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı.”
“Bu, karmaşayı daha da artırır. Inkatha ve ANC birbirine girer. Baltalar, palalar ve mızraklarla birbirlerini öldürürken bizler de oturup olanları izleriz.”
“Tamam ama bir aşama sonrasını da düşünmelisin. Yani katilin ANC üyesi olduğunu.”
“Bu hareket o zaman bir kaosun içinde yok olur. Birbirlerini boğazlamaya başlarlar.”
Jan Kleyn neşeyle başını salladı. “Doğru. Sonra ne olacak dersin?”
Franz Malan yanıt vermeden önce bir an düşündü. “Sonunda siyahilerin beyaz düşmanı olması kaçınılmaz. Ve siyahilerin politik hareketi bu noktada anarşi ve karmaşayı da beraberinde getireceğinden ordu ile polisi harekete geçirmek zorunda kalacağız. Sonuçta da bir iç savaş çıkacak. Biraz dikkat eder ve planımızı bu doğrultuda yaparsak, önemli her siyahiyi ortadan kaldırabiliriz. Dünya ister beğensin ister beğenmesin ama sonunda savaşı başlatanın siyahiler olduğunu kabul etmek zorunda kalacaklardır.”
Jan Kleyn başını onaylarcasına salladı.
Franz Malan karşısında oturan adama ümitle baktı. “Ciddi misin?” diye sordu yavaşça.
Jan Kleyn ona şaşkınlıkla baktı.
“Ciddi mi?”
“Onu gerçekten öldürme konusunda?”
“Elbette ciddiyim. Adamın gelecek yazdan önce ortadan kaldırılması gerek. Bunu Springbok yani Keseli Ceylan Operasyonu olarak adlandırmayı düşünüyorum.”
“Neden?”
“Her şeyin bir adı var. Hiç ceylan vurdun mu? Eğer doğru yerden vurursan hayvan ölmeden önce havaya sıçrar. Ben de en büyük düşmanımızın havaya sıçramasını istiyorum.”
Şafak sökünceye değin oturmuşlardı. Franz Malan, Jan Kleyn’in bu çok titiz ve dikkatli planına hayran olmuştu. Bu plan sayesinde gereksiz tehlikelerle karşı karşıya kalmayacaklardı. Uyuşan ayaklarını açmak için verandada volta atarlarken Franz Malan son endişesinden söz etti.
“Planın harika,” dedi. “Ancak beni endişelendiren bir mesele var. Victor Mabasha’nın bizi yarı yolda bırakmayacağına güvenmen. Ama onun Zulu kabilesinden geldiğini unutuyorsun. Onlar bana bazı konularda Boer’leri hatırlatır. Kendilerine ve taptıkları atalarına sadıktırlar. Bu da bir siyahiye gerektiğinden fazla güveniyorsun anlamını taşır. Sadakat duygularının bizlerinki gibi olmadığını sen benden daha iyi bilirsin. Ama yine de senin haklı olduğunu varsayalım. Bir süre sonra çok zengin biri olacak. Hem de düşündüğünden çok daha zengin. Ama yine de bu plan, bizim siyahi bir adama bel bağladığımız anlamını taşıyor.”
“Bu konuda ne düşündüğümü hemen söyleyeyim,” dedi Jan Kleyn. “Ben hiç kimseye güvenmem. Ya da en azından tam olarak güvenmem. Sana güveniyorum. Ama herkesin şöyle ya da böyle zayıf bir noktası olduğunu biliyorum. Bu güven sorununu aşırı dikkatli hareket ederek kapatıyorum. Bu doğal olarak Victor Mabasha için de geçerli.”
“Sen yalnızca kendine güveniyorsun,” dedi Franz Malan.
“Evet,” diye onayladı Jan Kleyn. “Zayıf noktamı kesinlikle bulamazsın. Victor Mabasha elbette sürekli olarak gözlem altında tutulacak. Bunu ona da söyleyeceğim. Cinayet konusunda dünyanın önde gelen uzmanlarından biri tarafından özel olarak eğitilecek. Eğer bizi yarı yolda bırakırsa, dünyaya geldiğine pişman olacak denli yavaş ve acı dolu bir ölümün kendisini beklediğini öğrenecek. Victor Mabasha işkencenin ne anlama geldiğini çok iyi bilir. Doğduğuna bin pişman olur.”
Birkaç saat sonra her biri kendi arabasına binerek oradan ayrılmıştı.
Dört ay sonra sessiz kalma yemini eden bir grup suikastçı planlarına son noktayı koymuşlardı. Planları artık gerçekleşmek üzereydi.
Araba tepedeki evin önünde durduğunda Franz Malan köpekleri saldı. Alman çoban köpeklerinden çok korkan Victor Mabasha, köpeklerin kendisine saldırmayacağından emin oluncaya değin arabadan inmedi. Jan Kleyn konuğunu verandada bekliyordu. Victor Mabasha onun elini sıkmak için can atıyordu ama Jan Kleyn kendisine uzatılan eli görmezden gelerek yolculuğunun nasıl geçtiğini sordu.
“Tüm gece boyunca insan otobüste oturunca aklına birçok soru takılıyor,” diye karşılık verdi Victor Mabasha.
“Harika,” dedi Jan Kleyn. “Gerekli tüm yanıtları alacaksın.”
“Buna kim karar veriyor?” diye sordu Mabasha. “Benim neye ihtiyacım olduğuna ya da neleri bilmemem gerektiğine kim karar veriyor?”
Jan Kleyn yanıt vermeden Franz Malan yanlarına yaklaştı. O da elini uzatmadı.
“İçeri girelim,” dedi Jan Kleyn. “Konuşacak çok şeyimiz var ama fazla zamanımız yok.”
“Benim adım Franz,” dedi Franz Malan. “Ellerini başının üstüne koy.”
Victor karşı çıkmadı. Konuşmalar başlamadan önce silahların bırakılması yazılı olmayan kurallardan biriydi. Franz Malan tabancasını aldı, sonra da bıçakları inceledi.
“Afrikalı silah imalatçıları tarafından yapıldı,” dedi Victor Mabasha. “Yakın dövüş ve atışlarda harika iş çıkarır.”
İçeri girdiler ve yeşil örtülü masanın başına geçip oturdular. Şoför kahve yapmak için mutfağa gitmişti.
Victor Mabasha sessizce bekledi. Karşısındaki bu iki adamın ne denli gergin olduğunu anlamamaları için dua etti içinden.
“Bir milyon rand,” dedi Jan Kleyn. “Konuya bu noktadan başlayalım. Bizim için gerçekleştirmeni istediğimiz bu görev için, görev süresince sana ne kadar para vereceğimizi aklından hiç çıkarmamanı istiyorum.”
“Bir milyon hem çok hem de az bir miktar olabilir,” dedi Victor Mabasha. “Bu, koşullara bağlı bir şey. Ve