ben onları görmek istiyor muyum?”
“Her şey zarfın içinde yazılı,” diye yineledi Stewart.
Victor elini uzatarak kalın ve kahverengi zarfı aldı. Zarfın içinde bir tomar para olduğunu anlamıştı. Bu hem iyi hem de kötüydü. Paraya ihtiyacı vardı. Ama bu paranın neden verildiğini bilmiyordu ve bu da onu tedirgin ediyordu. Hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmediği bir işe karışmaya hiç niyeti yoktu.
Stewart ıslak bir mendille yüzünü ve kel kafasını sildi. “Zarfın içinde bir harita var,” dedi. “Buluşma yeri haritada işaretli. Soweto’ya yakın. Biliyorsun, değil mi?”
“Her şey değişiyor,” dedi Victor. “Sekiz yıl önce Soweto’nun neye benzediğini biliyordum ama bugün ne hâlde olduğuna dair hiçbir fikrim yok.”
“Soweto’nun içinde değil,” dedi Stewart. “Buluşma noktası Johannesburg otoyoluna bağlı çevre yolunda. Orada değişen bir şey yok. Eğer oraya zamanında varmak istiyorsan yarın sabah erkenden yola koyulmalısın.”
“Beni kim görmek istiyor?” diye üsteledi Victor bir kez daha.
“Adını vermek istemiyor,” dedi Stewart. “Yarın onunla tanışacaksın.”
Victor yavaşça başını sallayıp zarfı geri uzattı.
“Adını öğrenmek istiyorum,” diye yineledi. “Eğer adını öğrenmezsem buluşma noktasında zamanında olmayacağım. Hatta oraya hiç gitmeyeceğim.”
Adam duraksadı. Victor sessizce bakışlarını adamın gözlerine dikti. Uzun bir duraksamadan sonra Stewart, Victor’un az önce söylediklerini yeni algılamışçasına başını salladı. Etrafına bakındı. Çocuklar gitmişlerdi. Victor’un en yakın komşusu yaklaşık elli metre ötedeki bir başka barakadaydı. Barakanın kapısı önünde bir kadın çamaşır asıyordu. Bir iki tane keçi, kırmızı kuru toprağın üstünde yiyecek bir şeyler aranıyordu.
“Jan Kleyn,” dedi alçak sesle. “Jan Kleyn seni görmek istiyor. Bunu sana ben söylemedim, tamam mı? Zamanında buluşma yerinde ol.”
Sonra da dönerek arabasına yürüdü. Victor toz bulutunun arasında uzaklaşan arabanın arkasından baktı. Stewart arabayı çok hızlı kullanıyordu. Siyahilerin bulunduğu yere giren beyaz adamların kendilerini güvensiz hissetmelerinin tipik tepkisi bu, diye geçirdi içinden Victor. Stewart için bu, düşman saflarına girmekle eşdeğerdeydi. Ve aslında haksız da sayılmazdı… Victor kendi düşüncesine gülümsedi. Beyaz adamlar korkak adamlardı. Sonra da Stewart gibi bir ulak kullanan Jan Kleyn’in nasıl biri olduğunu merak etti. Belki de bu Stewart’ın yalanlarından biriydi. Onu buraya gönderen Jan Kleyn değildi. Başka biriydi.
Oyun oynayan çocuklar geri dönmüşlerdi. Victor kulübesine gitti, gaz lambasını yakarak, yatağına oturdu ve yavaşça zarfı açtı. Zarfı alışkanlıktan altından açmıştı. Bombalı zarf gönderenler patlayıcı maddeyi her zaman zarfın üst tarafına yerleştirirlerdi. Postadan bombalı mektup alacaklarını düşünen çok az insan mektupları normal şekilde açardı.
Zarfın içinde siyah mürekkeple çizilmiş bir harita vardı. Buluşma yeri kırmızı kalemle işaretlenmişti. Gözünün önünde canlandırabiliyordu. Hata yapmak olanaksızdı. Haritanın yanı sıra zarfın içinde beş bin rand3 vardı. Victor parayı saymadan beş bin olduğunu biliyordu.
Hepsi bu kadardı. Jan Kleyn’in neden kendisini görmek istediğine ilişkin bir mesaj yoktu zarfın içinde.
Victor zarfı kirli zemine fırlatarak yatağına uzandı. Battaniye küf kokuyordu. Gözünün çevresinde bir sivrisinek vızıldayarak uçtu. Başını çevirerek gaz lambasına baktı.
Jan Kleyn, diye geçirdi içinden. Jan Kleyn beni görmek istiyor. Aradan iki yıl geçti. Ve bir daha bana işinin düşmeyeceğini söylemişti. Oysa şimdi beni görmek istiyor. Neden?
Yatağında doğrularak kolundaki saate baktı. Eğer ertesi gün Soweto’ya gidecekse bu akşamüstü Umtata’dan otobüse binmeliydi. Stewart yanılmıştı. Ertesi sabaha kadar bekleyemezdi. Buradan Johannesburg yaklaşık dokuz yüz kilometre ötedeydi.
Karar vermesini gerektiren bir şey yoktu. Parayı kabul ederek zaten kararını vermişti. Artık gitmek zorundaydı. Jan Klyen’e beş bin papel borçlanmaya niyeti yoktu. Bu, kendi ölüm fermanını imzalamak anlamına gelirdi. Hiç kimsenin Jan Kleyn’i üçkâğıda getiremeyeceğini bilir ve onu çok iyi tanırdı.
Yatağın altından bir çanta aldı. Evinden ne kadar uzak kalacağını ya da Jan Kleyn’in kendisinden ne istediğini bilmediğinden birkaç gömlek, iç çamaşırı ve bir çift ayakkabıyı çantanın içine attı. Eğer iş düşündüğünden daha uzun sürecek olursa o zaman ihtiyacı olan eşyaları satın almak zorunda kalacaktı. Sonra da dikkatle yatağın kasasını araladı. Plastik torbanın içindeki iki bıçağı aldı. Bıçakları gömleğinin ucuyla sildikten sonra gömleğini çıkardı. Tavana asılı özel kemerini alıp beline bağladı, aynı deliği kullandığını fark edince kilo almadığına sevindi. Parası tükeninceye değin akşamları bol bol bira içmesine karşın kilo almamıştı. Yakında otuz bir yaşına basacaktı ama yine de formdaydı.
Bıçakların uçlarını kontrol ettikten sonra kınlarına koydu. Karşısındakinin kanını akıtmak için bıçağı hafifçe saplaması yetecekti. Sonra da yatak kasasının bir başka bölümünü çıkararak tabancasını aldı, bunu da hindistancevizi yağıyla yağlamış ve plastik bir torbanın içine koymuştu. Yatağın kenarına oturarak tabancayı temizlemeye koyuldu. Bu 9mm’lik Parabellum’du. Silahı Ravenmore’daki ruhsatsız tabanca satan birinden aldığı özel mermiyle doldurdu. Bir gömleğe ekstra iki şarjör sarıp çantasına koydu. Koltuk altı kılıfının kayışını ayarladı, silahını kılıfa soktu. Jan Kleyn’le buluşmaya hazırdı artık.
Kısa süre sonra da kulübeden çıktı. Paslı kilidi kilitledi ve birkaç kilometre ötedeki Umtata yolundaki otobüs durağına doğru yürümeye başladı.
Soweto’nun tepelerinde batan kıpkırmızı güneşe bakarken sekiz yıl öncesini hatırladı. Yerel bir iş adamı rakibini öldürmesi için Victor’a beş yüz rand vermişti. Her zamanki gibi tüm önlemleri almış ve ayrıntılı bir plan yapmıştı. Ne var ki her şey ters gitmişti. Tam o sırada bir polis arabası geçmişti. Victor da elinden geldiğince olay yerinden hızla uzaklaşmış ve Soweto’ya bir daha asla geri dönmemişti.
Afrika alaca karanlığı kısa sürerdi. Birden gece olmuş, her yer kararmıştı. Cape Town ile Elizabeth Limanı yönlerinden gelen trafiğin uğultusu duyuluyordu. Uzaklardan bir polis arabasının sireni duyuldu. Birden Jan Kleyn’in kendisiyle yeniden bağlantı kurmasının çok özel bir nedeni olması gerektiği geldi aklına. Bin randa adam öldürecek birçok kiralık katil vardı. Ama Jan Kleyn ona önceden beş bin rand vermişti, bu da yalnızca onun Güney Afrika’nın en iyi ve soğukkanlı katili olmasından kaynaklanıyordu.
Otoyoldan hızla çıkan arabanın sesiyle irkildi. Kısa süre sonra kendisine yaklaşan farları görecekti. Gölgelerin arasında yavaşça ilerledi ve tabancasını sıkıca kavradı.
Araba yolun kenarında durdu. Farlar çalılarla araba enkazını aydınlatıyordu. Victor Mabasha gölgelerin arasında bir süre bekledi. Sabırsız ve endişeliydi.
Arabadan bir adam indi. Victor onun Jan Kleyn olmadığını fark etti. Aslında onu görmeyi beklemiyordu zaten. Jan Kleyn konuşmak istediği kişileri yanına aldırtmak için daima başkalarını kullanırdı. Victor arabanın yanından yavaşça ortaya çıkarak adamın arkasına doğru yaklaştı. Araba tahmin ettiği yerde durmuştu.
Adamın hemen arkasında durdu ve tabancanın namlusunu adamın şakağına dayadı.