Sabri Kaliç

100 büyük romancı


Скачать книгу

başka yazarlarda yapay ve zorlama dururken onun metinlerinde hoş bir tat bırakır. Çünkü ritim düşünülerek, ses düşünülerek, görsellik düşünülerek kurulmuş, kurgulanmış, kusursuz olması istenmiş bir dille yazılmıştır.

      Türk edebiyatının en özgün kalemlerinden biri olan Karasu, Gece adlı kitabıyla on yılda bir verilen Pegasus Ödülü’nü kazanan tek Türk yazardır. Aynı zamanda felsefeyle de ilgilenen Karasu, metinlerinde felsefi sorunları işlemiş ya da onun metinleri felsefi incelemenin konusu olmuştur. Postmodern romanın Türkiye’deki önemli isimleri arasında değerlendirilmektedir.

      İlk öykülerini Seçilmiş Hikayeler dergisinde 1950’de yayımlayan Karasu, öykülerinden derlediği ilk kitabını da 1963’te yayımladı. Aynı yıl Lawrence’tan çevirdiği Ölen Adam’la TDK Çeviri Ödülü’nü kazandı. 14 Temmuz 1995’te pankreas kanseri tedavisi sürerken Hacettepe Üniversitesi’nde yaşama veda etti. Vasiyeti üzerine, bütün yapıtlarını yayımlayan Metis Yayınları tarafından kitaplarının gelirinden elde edilen parayla onun adına bir edebiyat bursu verilmektedir.

      Romanları: Gece (1985), Kılavuz (1990)

      Ödülleri:

      1963 Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü (D. H. Lawrence’tan çevirdiği Ölen Adam’la)

      1970 Sait Faik Hikaye Armağanı (Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı ile)

      1991 Pegasus Ödülü (Gece ile)

      1994 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü (Ne Kitapsız Ne Kedisiz ile)

      23

      Leyla ERBİL

      (1931 – )

      Hem romanlarıyla hem de öyküleriyle Türk kadın yazarlar arasında özgün bir yere sahip olan Leyla Erbil, yazarlığı aynı zamanda yaşamı anlama mücadelesinin de bir parçası olarak gören sanatçılardan… Nobel Edebiyat Ödülü almaya aday gösterilen ilk kadın yazarımız olan Erbil, kişisel ve toplumsal her türlü boyunduruğa başkaldıran kimliğiyle tanındı.

      Leyla Erbil orta sınıf bir ailenin üç kız çocuğunun ortancası olarak doğdu. İlkokul, ortaokul ve liseyi İstanbul’da okudu. İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı bölümünde eğitim gördü. Son sınıfta buradan ayrıldı. Çeşitli işlerde çalıştı. Evlenerek bir süre Ankara ve İzmir’de oturdu. 1961’de İstanbul’a döndü. Halen İstanbul’da yaşıyor.

      Yazarlığa öykülerle başladı. İlk yayınlanan öyküsü Uğraşsız’dır (Seçilmiş Hikayeler Dergisi, 1956, Ankara). Bunu Dost, Yeni Ufuklar, Yeditepe, Ataç, Papirus, Yelken vb. edebiyat dergilerinde çıkan yazı ve öyküleri takip etti. Erbil kendinden önce yerleşmiş olan edebiyat akımlarına bağlı kalmadı; roman, öykü ve düz yazı metinlerinde Ortodoks Marksistlerin karşısında yer almasıyla tanındı. Psikanalizin özgürleştirici yöntemlerinden yararlanarak dinin, ailenin, okulun ve toplumsal kalıpların ürettiği tabularla dolu ideolojilere karşı savaştı. 1956’da başlayan mücadelesini, dilin oturmuş kelime haznesi ve söz dizimi kurallarını değiştirme çabasıyla sürdürdü. Yeni bir biçim ve biçem geliştirdi. Başlıca düşünce kaynaklarını Marks ve Freud olarak belirtir.

      Leyla Erbil Türkiye Sanatçılar Birliği (1970) ile Türkiye Yazarlar Sendikası’nın (1974) kurucularındandır ve PEN Yazarlar Derneği üyesidir. 1961’de Türkiye İşçi Partisi üyesi olan Erbil, partinin Sanat ve Kültür Bürosu’nda görev almıştır. 1979’da davetli olarak gittiği ABD’de kendisine Iowa Üniversitesi onur üyeliği verilmiştir. Edebiyat ödüllerine katılmayan Erbil 2000-2001 yılı Ankara Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü’nü kabul etmiş, 2002 yılında ise PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel Edebiyat Ödülü’ne ülkemizin ilk kadın yazar adayı olarak gösterilirken “Türk dili ve edebiyatına hakimiyeti, aynı zamanda insana, hayata ve dünyaya karşı sorumlu aydın tavrı” vurgulanmıştır.

      Romanları: Tuhaf Bir Kadın (1971), Karanlığın Günü (1985), Mektup Aşkları (1988), Cüce (2001), Üç Başlı Ejderha (2005), Kalan (2011)

      24

      Oğuz ATAY

      (1934 – 1977)

      Yazdığı bir romanla ülkesinin edebiyat dünyasının çehresini değiştirebilmek elbette her yazarın hayalidir ama bunu başarabilen çok az yazar vardır. Oğuz Atay, başyapıtı “Tutunamayanlar” ile bu düşü başardı ve okuyucusuna her zaman karşılık bulacak bir soru sorup ayrıldı aramızdan: “Ben buradayım, Ey Okur, sen neredesin?”

      Türk romanının büyük ustalarından biri olan Oğuz Atay, 12 Ekim 1934’te İnebolu’da doğdu. Babası Cemil Atay 6. ve 7. Dönem Sinop, 8. Dönem Kastamonu milletvekilliği yapmış bir hukukçuydu. Beş yaşındayken ailesiyle Ankara’ya taşınan yazar, 1951’de Ankara Maarif Koleji’ni, 1957’de de İTÜ İnşaat Fakültesi’ni bitirdi ve akademik kariyer yapmayı seçerek okula devam etti. Üç yıl sonra İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi (şimdiki Yıldız Teknik Üniversitesi) İnşaat Bölümü’nde öğretim üyesi oldu. 1975’te doçent olan Atay, Topografya adlı bir de mesleki kitap yazdı. Bir yandan akademisyenliğe devam eden sanatçı, bir yandan da çeşitli dergi ve gazetelerde makale ve söyleşiler yayınlıyordu. Oğuz Atay, ilk romanı Tutunamayanlar’ın 1970 yılında TRT Roman Yarışması’nı kazanması üzerine edebiyat dünyasına çok hızlı bir giriş yaptı. Romanın 1972’de yayımlanmasının ardından edebiyat dünyasında çok ateşli tartışmalar yaşandı.

      Birçok eleştirmene göre Tutunamayanlar’daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır. Dönemin genel anlayışının tersine bireyin yalnızlığını ve kendi sıkıntılarına çözüm arayışlarını anlatan roman, yayımlandığı günden bu yana Türk romanının en çok ilgi gören, en çok okunan ve üzerinde en çok tartışılan romanlarından biri olmaya devam etti.

      Oğuz Atay’ın büyük etki yaratan eseri Tutunamayanlar’ı 1973’te yayımlanan Tehlikeli Oyunlar adlı ikinci romanı izledi. Aynı yıl yayımlanan Oyunlarla Yaşayanlar adlı oyunu Devlet Tiyatrosu’nda da sahnelenmiştir. Öykülerini Korkuyu Beklerken başlığı altında toplayan Atay, 1911-1967 yılları arasında yaşamış Prof. Mustafa İnan’ın hayatını konu alan Bir Bilim Adamının Romanı adlı yapıtını 1975 yılında yayımladı. Sanatçı, beyninde çıkan bir tümör nedeniyle uzunca bir süre Londra’da tedavi gördü. Oğuz Atay, en büyük projesi olarak adlandırdığı “Türkiye’nin Ruhu” adlı kitabını yazamadan 13 Aralık 1977 tarihinde İstanbul’da öldü ve Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığı’na defnedildi.

      Ölümünün ardından1987’de Günlük, 1998’de ise Eylembilim adlı kitapları yayımlanmıştır. Sağlığında hiçbir kitabı ikinci baskı yapamayan Atay’ın kitapları, ölümünden sonra büyük ilgi gördü ve defalarca basıldı.

      Oğuz Atay özellikle Tutunamayanlar romanında bireyin modern şehir yaşamı içinde yaşadığı yalnızlığı, toplumdan kopuşları ve toplumsal ahlaka, kalıplaşmış düşüncelere yabancılaşan, “tutunamayan” bireylerin iç dünyasını anlatır. Sanatçının yapıtları eleştiri, mizah ve ironi barındırır.

      Romanları: Tutunamayanlar (1972) (Yazılışı: 1970), Tehlikeli Oyunlar (1973), Bir Bilim Adamının Romanı (1975), Korkuyu Beklerken