George W. Cox

Antik yunan hikâyeleri


Скачать книгу

bilemeyenlere saçmalık gibi gelecek, belirsiz inleyişler çıkaracaktır. Ama sen, bilgelikle doğdun, o yüzden lirim senindir. Haydi şimdi sürüyü birlikte besleyelim ve bizim bakımımızla gelişip çoğalsınlar. Artık kızmak için bir sebep yok.”

      Bebek bunları söyledikten sonra lirini uzattı ve Phoebus Apollon da liri aldı. O da karşılığında çocuk Hermes’e parıltılı bir kamçı vererek sürülerinin başına geçirdi. Ardından lirin tellerine dokunarak göğü tatlı bir müzikle doldurdu. Birlikte Olimpos’a döndüler. Zeus, Apollon’un gazabının geçip gittiğini görünce içtenlikle sevindi. Ama Phoebus, Hermes’in kurnazlığından korktu. “Zamanı gelince hem arpımı hem de yayımı çalmandan, insanlar arasındaki onurumu yok etmenden korkuyorum,” dedi. “Hemen şimdi Styx’in karanlık suları üzerine bana bir yanlış yapmayacağına yemin et.” Hermes bunun üzerine başını eğdi ve Apollon’dan hiçbir zaman hiçbir şey çalmayacağına, onun kutsal tahtına asla el uzatmayacağına yemin etti. Phoebus da tüm ölümsüz tanrıların huzurunda Hermes’i herkesten çok seveceğine yemin etti. “Bu sevgiden dolayı,” dedi, “bir söz vereceğim. Altın değneğim seni koruyacak ve Zeus’un bana tanrıların ya da insanların tüm iyi ve kötü davranışlarıyla ilgili söylediklerini sana öğretecek. Ama sende olmasını istediğin o daha büyük bilgi senin olmayacak, çünkü o Zeus’un zihninde gizlidir ve kimseye söylemeyeceğime dair büyük bir yemin ettim. Ama bana doğru alametlerle gelen birini asla kandırmam. Yanlış kehanetlerle gelip tapınağımdan bilgi soranlara ise akılsızlıklarına göre yanıt verilecek, adakları ise doğruca hazineme gidecek. Ayrıca, Maia’nın oğlu, uzaklardaki Parnassos uçurumlarında, bana uzun zaman önce gelecek zamanlara dair gizli şeyler öğreten kanatlı Thriai7 yaşar. Bu üç kardeşe git ve onları sına. Eğer konuşmadan önce bal peteği yerlerse, sana doğru cevaplar vereceklerdir. Ama tatlı yiyecekleri yoksa, onlara gelenleri yoldan çıkarmanın yolunu ararlar. Sana bu tavsiyeyi veriyorum işte; onların peşinden giderken temkinli ol ve sürülerine hâkimiyet kur. Koca yeryüzünde beslenen tüm canlılara da. Fani insanların ruhlarını Hades’in karanlık krallığına götüren rehber ol.”

      Hermes, böylece Apollon’un sevgisinden emin oldu ve ölümsüz tanrılarla ölümlü insanlar arasında bir yer edindi. Yine de insanoğulları ondan pek bir şey kazanmadı, çünkü geceler boyu hilebazlığıyla onları kızdırdı.

      Demeter’in Kederi

      Mutlu ada Sicilya’da, Enna arazilerinde güzeller güzeli Persephone, onunla birlikte yaşayan kızlarla oynuyordu. Leydi Demeter’in kızıydı ve annesi gibi Persephone de herkes tarafından sevilirdi. Çünkü Demeter herkese karşı iyi ve nazikti ve kimse Persephone’den daha nazik ve neşeli olamazdı. O ve arkadaşları bahçelerden çiçek toplar, uçuşan uzun saçlarına taç yaparlardı. Etraflarında küme küme biten gülleri, lilyumları ve sümbülleri topluyorlardı ki Persephone ileride muhteşem bir çiçek gördüğünü sandı. Çiçeği almak için koşabildiği kadar hızlı koştu. Tek bir saptan yüz baş tomurcuklanmış güzel bir nergisti bu bitki. Çiçeklerinden yayılan koku, yukarıdaki koca gökyüzünü, dünyayı ve etrafındaki denizi bile sevindiriyordu. Persephone bu ihtişamlı armağanı almak için hevesle elini uzattığında yer birden ikiye ayrıldı ve o daha kaçamadan kömür karası dört at tarafından çekilen bir at arabası belirdi karşısında. Arabanın içinde karanlık, ciddi yüzlü bir adam vardı. Hiç gülmezmiş, hiç mutlu olmazmış gibi görünüyordu. Bir anda arabasından uzandı ve Persephone’yi elinden kavradığı gibi yanındaki koltuğa oturttu. Ardından kamçısıyla atlara dokundu ve atlar, arabayı derin yarıktan içeri taşıdılar. Yeryüzü üstlerine kapandı.

      Persephone’yle oynayan kızlar, güzel nergisin yetiştiği yere geldiler ama arkadaşlarını hiçbir yerde bulamadılar. “İşte, koparmak için alelacele koştuğu çiçek burada ve etrafta saklanabileceği hiçbir yer yok,” dediler. Yine de uzun bir süre Enna tarlalarında onu arayıp durdular. Sonunda akşam çöktü ve kızlar Leydi Demeter’e Persephone’nin başına ne geldiğini bilmediklerini söylemeye gittiler.

      Çocuğunun kaybolduğunu öğrenince Demeter’in duyduğu keder korkunçtu. Omuzlarına koyu renk bir urba geçirdi, yanan bir meşaleyi kaptığı gibi Persephone’yi aramak için yerin ve denizin üzerinde dolaşmaya başladı. Ama kimse kızının nereye gittiğini bilmiyordu. Aradan on gün geçmişti ki Demeter, Hekate’yle karşılaştı ve ona kızını sordu. Hekate, “Biri onu yakalarken haykırdığını duydum ama gözlerimle görmedim, o yüzden nereye gittiğini bilmiyorum,” dedi. Demeter bunun üzerine Helios’a gitti ve “Ah, Helios, bana çocuğumdan haber ver,” dedi. “Parlak güneşin içinde otururken yeryüzündeki her şeyi görürsün sen.” Helios, Demeter’e “Bu büyük kederin beni üzüyor, sana doğruyu söyleyeceğim. Persephone’yi kaçıran Hades’tir. Yeryüzünün altındaki karanlık ve kasvetli ülkesinde onu eş yapacak kendine,” dedi.

      Demeter’in öfkesi, kederinden de korkunçtu. Bundan böyle Zeus’un Teselya tepesindeki sarayında kalmayacaktı, çünkü Hades’in Persephone’yi kaçırmasına göz yuman oydu. Demeter, Olimpos’tan indi ve uzun bir yolculuk yaparak güneş lacivert tepelerin ardındaki altın kadehine doğru alçalırken Eleusis’e vardı. Orada bir pınarın başına oturdu. Yeşil çimenlerden çıkan su, temiz bir havuzun içine dökülüyordu ve havuzun üzerine zeytin ağaçlarının dalları yayılmıştı. Tam o sırada Eleusis kralı Keleos’un kızları su almak için başlarında testilerle pınara geldi. Demeter’in yüzünü görür görmez ne büyük bir keder taşıdığını anladılar. Onunla kibarca konuştular ve yardım etmek için bir şey yapıp yapamayacaklarını sordular. Demeter onlara kaybettiği kızını aradığını anlatınca kızlar, “Gelin, bizimle yaşayın. Babamız ve annemiz size istediğiniz her şeyi verir, kederinizi yatıştırmak için ne gerekirse yaparlar,” dedi. Demeter böylece Keleos’un evine gitti ve bir yıl boyunca orada kaldı. Tüm bu süre boyunca Keleos’un kızları ona karşı çok nazik ve kibar davransalar da Demeter, Persephone için yas tutup ağlamaya devam etti. Ne kahkaha atıyor ne de gülümsüyordu. O büyük kederi yüzünden biriyle konuştuğu da nadirdi. Yeryüzü ve yeryüzünde yetişen şeyler bile Demeter’in kederine ortak oluyor, yas tutuyordu. Ağaçlarda meyve yoktu, tarlalarda mısır yetişmiyor, bahçelerde çiçek tomurcuklanmıyordu. Zeus, Teselya tepesinden aşağıya bakınca, eğer Demeter’in öfkesini ve kederini yatıştıramazsa her şeyin öleceğini gördü. Hermes’i yeraltına, karanlık ve haşin Kral Hades’in yanına gönderdi. Annesi Demeter’i görebilmesi için Persephone’yi yollamasını söyledi. Ancak Hades, Persephone’yi göndermeden önce ona yemesi için bir nar verdi, çünkü karısının ondan uzakta kalmasını istemiyordu ve bu nar tanelerinden birinin bile tadına bakarsa geri dönmek zorunda olacağını biliyordu. Ardından büyük araba, saray kapısının önüne getirildi ve Hermes kömür karası atlara kamçısıyla dokundu. Rüzgâr gibi hızla yola koyuldular ve Eleusis’e geldiler. Hermes, Persephone’yi bıraktı ve kömür karası atlar, arabayı yeniden Kral Hades’in karanlık yurduna taşıdı.

      Hermes, Persephone’yi bıraktığında güneş batıyordu. Persephone pınarın başına yaklaştığında uzun, siyah urbalı birinin orada oturduğunu gördü ve bunun evladı için hâlâ ağlayıp yas tutan annesi olduğunu anladı. Demeter, kızının elbisesinin hışırtılarını duyunca başını kaldırdı. Persephone karşısında duruyordu.

      Kızını bağrına bastığında Demeter’in sevinci öyle büyüktü ki, kederini de acısını da gölgede bıraktı. Persephone’yi tekrar tekrar kollarına aldı ve başına neler geldiğini sordu. Sonra da “Bana döndün ya, seni bir daha asla bırakmam. Hades, evladımı alıp o korkunç krallığında yaşatamayacak,” dedi. Ama Persephone, “Öyle olmayabilir anne,” dedi. “Hep seninle kalamam.