Leonard William King

Babil Mitolojisi


Скачать книгу

nanışları

      Önsöz

      Mevcut çalışmanın amacı, okuyucuya Babil dini ve mitolojisiyle ilgili temel bilgiler üzerine kolay anlaşılır bir anlatı sunmaktır. Bu anlatı, son elli beş yıl içinde Mezopotamya’da gerçekleştirilmiş kazılardan elde edilen çiviyazısı kitabelerle Fırat ve Dicle arasındaki Sami halklarının, dini ve batıl inançları hakkında yazdıklarından edinilen bulgulara dayanmaktadır. Son yıllarda dini metinleri açıklamaya yönelik birçok çalışma yapılmış olsa da önemli dini metinler keşfedilip yayımlanmaya devam ettikçe, bu konunun, en azından bir süre daha nihayete ermesi beklenemez. Eldeki malzemelerin bölük pörçük olması tek başına nihai bir anlatıyı oluşturmanın ve gerçeklerin doğru bir şekilde gruplandırılmasının önünde büyük bir engel olarak durmaktadır. Diğer yandan karşı karşıya kalınan bazı nadir Sümerce sözcüklerle karmaşık ideogramların çevirileri de baş edilmesi mümkün olmayan zorluklardandır. İngiliz ve Alman âlimlerin yaptığı çevirilerdeki farklılıklar, konunun zorluğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca halihazırda Babil ve Asur dini üzerine kati ve sistematik bir tanım bulunmamaktadır. Bu küçük kitabın hazırlanması sürecinde, en güvenilir yazarların konu hakkındaki çalışmalarına özenlice başvurulmuş ve ilerideki sayfalarda verilen çiviyazısı metinlerinin çevirileri de özellikle bu amaçla hazırlanmıştır. Önemli görülen yerlerde referans gösterilen ve son zamanlarda keşfedilen metinlerden elde edilen sonuçların, çalışmaya dahil edilmesi için de büyük çaba sarf edilmiştir.

      Burada basılı olarak sunulan gerçeklerden, Babilliler ile Asurluların bir dizi doğa tanrısına tapındıkları ve tek bir yüce tanrının varlığına dair hiçbir düşüncelerinin olmadığı açıkça görülmektedir. Tanrılarına ibadetleri biraz sihirden etkilenmiş olup dinsel törenleri esnasında okudukları dualarıyla deyişlerin çoğunun tılsım, efsun ve büyü sözlerinden pek bir farkının olmadığı düşünülmektedir. Her ne kadar yavaş yavaş belirli tanrıların çok daha haşmetli olduğuna dair bir inanış gelişmiş ve Babillilerin tanrılarıyla komşusuna karşı sorumlulukları neticede görece daha yüksek bir ahlaki karaktere bürünmüş olsa da halk büyünün, efsunun ve sihrin gücüne inanmaktan asla vazgeçmemiştir. Babilliler cenaze merasimlerine büyük önem veriyorlardı, çünkü sonraki dünyaya ulaşmanın tamamen bu törenlere bağlı olduğunu düşünüyorlardı. Ancak ruhlarının, ölümden sonra ahirette yaşayacağı hayatın, alışılmışın dışında bir kederle yüklü olacağına da inanıyorlardı.

      Çalışmada, büyük tufanla ilgili efsanelerin bazı bölümleriyle Yaratılış efsanesinin belli başlı kısımları arasındaki en belirgin paralelliklere değinilmiştir. Tevrat’ın yazarlarının Yaratılış’ın ilk kısımlarında geçen birkaç ifade için Babil geleneklerinden yararlandıkları genel olarak âlimler tarafından kabul edildiğinden bu konuyu uzun uzadıya ele almanın gereği yoktu.

      Bu çalışma vesilesiyle Delitzsch, Jensen, Gunkel, Zimmern, Jeremias, Jastrow ve diğerlerinin eserlerine karşı minnettarlığımı dile getirmek ve ayrıca kitabın hazırlanışı sürecinde vermiş olduğu müthiş yardımdan dolayı Dr. Wallis Budge’a teşekkürlerimi sunmak isterim.

L. W. KING Londra, 7 Ekim 1899

      Babil Mitolojisi

      Birinci Bölüm

      Babil Tanrıları

      Bir zamanlar birçok âlim arasında, Babil medeniyetini tamamen Sami kökenli olarak değerlendirmek oldukça yaygındı. Bu ülkenin dini üzerine yazılar yazanların birçoğuysa çalışmasını, çok erken bir dönemden beri Fırat Nehri’nin kıyılarında varlığını sürdürdüğünü bildiğimiz karmaşık dini uygulamaların ve inanç sisteminin asıl yaratıcılarının, Sami Babillileri ile Samiler olduğu savına dayandırmaktaydı. Oysaki Babil’de gerçekleştirilen son kazılar, Samilerin Babil’e varmasından çok önce Sami olmayan bir ırkın ülkede hüküm sürdüğünü, topraklarını işlediğini, büyükbaş hayvan sürülerinin bakımıyla ilgilendiğini, şehirler kurduğunu, kanallar açtığını ve ülkeyi kayda değer bir medeniyet seviyesine taşıdığını kanıtlar niteliktedir. Ne var ki Sümerler olarak adlandırılan bu halk dahi Fırat Nehri çevresindeki toprakların ilk sahibi değildi. Muhtemelen tıpkı daha geç bir dönemde Samilerin yaptığı gibi Sümerler de göçmendi ve Orta Asya’nın kuzey yarısındaki dağlık vatanlarından çıkıp Fırat ile Dicle nehirlerinin verimli vadisine ulaşmışlardı. Bu toprakların asıl yerlileri hakkında hiçbir bilgimiz olmadığından Sümerler gelmeden önce bu topraklarda kimin hüküm sürdüğünü söylememiz mümkün değil. Hakkında kesin bilgi sahibi olduğumuz şeyse Babil’in ilk yerlilerinin Sümerler olduğudur ve son yıllarda onlarla ilgili bilgilerimiz epey artmıştır. Sami Babillilerinin dinsel inançlarının herhangi bir değerlendirmesinde Sümerlerin varlığı göz ardı edilemez çünkü Sümerler, imparatorluklarının saldırılar sonucu yıkılmasına neden olan Sami işgalcilerinin inançlarını derinlemesine etkilemiştir. Babillilerin dini inançları, her şeyden evvel bu dış etkinin varlığı göz önüne alınmadan hakkıyla anlaşılamaz.

      Babil’deki Sümer etkisinin başlangıcının hangi tarihe denk geldiğini belirlememiz pek de mümkün gözükmüyor. Gerçi MÖ altı ya da yedi bin yıl öncesine ait bir tarih vermek, ülkedeki ilk dini merkezlerin kurulduğu dönem için o kadar da abartılı bir tahmin sayılmaz. Diğer yandan Sümerlerin siyasi güçlerinin yıkılışı, yaklaşık MÖ 2500 ila MÖ 2300 yılları arasındaki bir döneme yerleştirilebilir. MÖ 2300’lerde Babil, ülkenin diğer şehirleri arasında çok önemli bir konuma yükseldi ve Sami nüfusu giderek özümsedikleri eski rakiplerine karşı tam bir yükselişe geçti. Bu dönemden sonra Babil şehri, sonraki dönemlerde ismini alacağı Babil ülkesinin başkenti olana dek yükselişini sürdürdü. Babillilerin inançlarının incelenmesini mümkün kılacak uygun materyaller, Babil medeniyetinin başlangıcı olarak almamız gereken erken bir tarih yerine, çok daha geç bir dönemde yapılmış şeylerden oluşuyor. Babil’le Asur’un uzun tarihi boyunca farklı dönemlerde var olan dinsel inançların ve efsanelerin, krallarla yöneticilerin adak olarak verdikleri ya da tarihi kayda geçirdikleri tabletlerde arada sırada yer aldığı doğrudur. Ne var ki Babil mitolojisi ve inancına dair olabildiğince kapsamlı bir bilgiye ancak daha geç bir dönemde, Ninova’nın1 düşmesinden sadece birkaç yıl sonrasında ulaşabiliyoruz.

      Babillilerin büyük dinsel eserlerine dair bildiklerimiz, MÖ yedinci yüzyıla kadar gitmektedir, fakat elimizde bundan daha eski tarihli bir bulgu yok. Koyuncuk’ta (Ninova bölgesinde) gerçekleştirilen kazılar sonrasında ortaya çıkarılan saraylarda höyüklere saçılmış, Asurca harflerle yazılmış binlerce kil tablet bulundu. Tabletlerin çoğunun baskı künyesinde Kral Asurbanipal’ın ismiyle tabletleri kendi kütüphanesine dahil ettirdiğine dair ifadeler yer alıyordu. Kral Asurbanipal, MÖ 669 ile MÖ 625 yılları arasında hüküm sürmüş ve Asur tahtına oturan son krallardan biri olmasına karşın antik Babil’e ve Asur’a ait bilgi kaynaklarının korunması adına çok çaba sarf etmiştir. Kâtipleri, güneydeki eski şehirleri ve tapınakları özellikle ziyaret eder ve oralarda buldukları her türden yazılı metnin kopyasını çıkarırlardı. Çıkardıkları kopyaları, Kral’ın Ninova’daki sarayında toplayıp düzenlerlerdi. İşte Babil mitolojisi ve dini hakkında bildiklerimizin büyük bir kısmı da buradan gelmektedir.

      Her ne kadar tabletlerin tarihi yalnızca yedinci yüzyıla dayansa da üstlerine kazınmış metinlerin kökeninin çok daha uzak bir döneme ait olması muhtemeldir ki detaylıca incelenmeleri sonrasında durumun böyle olduğu da ispatlanmaktadır. Örneğin bir metnin iki ya da daha fazla kopyası detay bakımından birbirlerinden oldukça farklıysa doğal olarak bu gibi farklılıkların metne girmesi için hatırı sayılır derecede uzun bir dönemin geçtiği varsayımında bulunuruz. Bununla birlikte kâtiplerin kopyalarını çıkardıkları orijinal metinler, metinlere ekledikleri notlarla baskı bilgileri ve bunları açıklamak üzere derledikleri listeler ve yorumlar; inceledikleri yazılı eserlerin ne kadar eski olduğunu kanıtlamaktadır. Böylesi kanıtlar, Asurluların bize bıraktıkları dinsel metinlerin kendi eserleri olmadığını ve kendilerine daha eski toplumlardan miras kaldığını ortaya koymaktadır. Babilliler, dini inançları konusunda Sümerlerden büyük ölçüde etkilenmişler ve kendileri de Asurluların üzerinde çok daha büyük bir etki bırakmışlardır. Başlangıçta Babil’deki bir avuç sömürgeci olan Asurlular, anavatandaki inancı da yanlarında götürmüşlerdir. Her ne kadar sonradan özgürlüklerini kazanıp sonraki kuşakları buyrukları