talihsizliğin cesaretini kırmasına izin vermeyen Cervantes bu dehşet verici hapishaneden kaçmak için birkaç girişimde daha bulundu. Son başarısızlığından kısa bir süre sonra Oran valisine gizli bir mesaj göndererek sınırda kendisi ve bir grup köleyle buluşması için ona yalvardı. Cervantes’in mektubunu taşıyan adam yakalanıp Naip’in huzuruna çıkarıldı; Naip birinin kazığa oturtulmasını, diğerinin ise falakaya yatırılıp iki bin sopa yemesini emretti. Cervantes bir kez daha bağışlanarak tüm Hıristiyan ve Müslümanları şaşırttı ve kurtuluş girişimlerine bir kez daha devam etti. Eylül 1578’de Abdurrahman adında bir İspanyol haydutla karşılaştı. Granada’da eğitim görmüş olan Abdurrahman ve Cezayir’de yaşayan iki Valencialı tüccarla birlikte kaçış planı yaptı. Tüccarlar kendi paralarıyla silahlı bir gemi sağlayacaktı. Bu gemi altmış önemli köleyle birlikte, Cervantes’in komutası altında yola çıkacaktı. Bu girişimdeki hain Blanco de Paz adında Argonalı Dominikan bir rahipti. Kutsal Engizisyon ajanı olduğu söylenen de Paz, bilinmeyen bir nedenden ötürü Cervantes’e karşı derin bir nefret duyuyordu. Gizemli davranışları nedeniyle Cervantes’e Cezayir’de çok sorun yaratmış olan bu adam, Naip’in huzuruna çıkarak planı anlattı ve yazara hakaret etti. Kutsal Engizisyon’un Cervantes’in hayatına müdahalesi (bu ilk veya son değildi) İspanyol biyografi yazarlarının inanç konularındaki alışılmış tutuculukları nedeniyle atlanan bir detaydır. Kutsal Engizisyon’un Cezayir’de istediği zaman Naip’in huzuruna çıkabilen bir ajanı olduğu gerçeği bile başlı başına tuhaf. Blanco de Paz’ın verdiği bilgiler üzerine Cervantes bir kez daha Hasan Paşa’nın huzuruna çağırıldı ve ona yardım eden herkesin öldürüleceği duyuruldu. Cervantes gönüllü bir şekilde geldi ve kendini Naip’e takdim ettiğinde yakalanarak elleri ve ayakları bağlandı. Daha sonra boynuna bir halat geçirildi ve ölümle tehdit edildi. Bir kez daha korkusuz davranışları ve “zeki cevapları” nedeniyle Naip’in onu affettiğini görüyoruz; fakat bu sefer onu kendi sarayında bulunan Mağribiler zindanına kapattı, üzerine fazladan zincirler vurdurdu ve muhafızların ona özellikle dikkat etmesini emretti. Cervantes’in davranışlarına şahit olan esirlerden biri olan Luis de Pedrosa, bu cezalara ve tükenmek bilmeyen talihsizliğine rağmen Cervantes’in neşeli, kararlı ve dayanıklı oluşunun Naip’in hoşuna gittiğini, Cervantes’in “Hıristiyanlar arasında büyük bir üne, övgüye ve onura kavuştuğunu” söylüyor. Cezayir’in Topografyası eserini yazarken Cezayir’de esir düşmüş yüksek rütbeli insanlarla söyleşen Haedo’nun yazıları, Cervantes’in olağanüstü enerjisi, cesur kaçma girişimleri ve diğer köleler üzerindeki eşi benzeri görülmemiş etkisi nedeniyle fazlasıyla dikkat çektiğini kanıtlıyor. Haedo (kitabı 1612 yılına kadar basılmamış olsa da kanıtlara göre Don Kişot’tan önce yazıldığı için Cervantes’in yazarlık ününden etkilenmesi mümkün değildir) Cervantes’in esaretinin “Cezayir’deki en kötü esaretlerden biri” olduğunu açıkça belirtir. Belirttiğimiz nedenlerden dolayı dikkat çekmesi, Cezayirlilerin değerini olduğundan fazla sanması ve ailesinin fidyeyi ödeyememesi gibi nedenlerle gerçekleşen bu durum, neyse ki yakında sona erecekti. 1579 yılında II. Philip’in Portekiz’i işgal etmek için yaptığı büyük hazırlıklar, amacının Cezayir’e saldırmak olduğunu düşünen Berberiler arasında büyük bir korku yarattı. Daha fakir olan kölelerin durumu, savunmalarını güçlendirmek isteyen Cezayirlilerin koşulları daha da ağırlaştırması nedeniyle kötüleşmişti. Öte yandan efendiler kölelerini paraya dönüştürmek için daha istekli hale gelerek fidyeleri düşürmeye başladılar. Cervantes’in arkadaşları, serbest bırakılması için talep edilen parayı biriktirmeye çalışmaktan asla vazgeçmediler; fakat mevcut imkânlarıyla bunu başarmaları mümkün değildi. Mart 1578’de baba Rodrigo Cervantes, kralın konseyiyle görüşerek oğlunun hizmetlerini hatırlatıp onu kölelikten kurtarmaları için yalvardı. Sesa Dükü, Cervantes’in kral için savaşmış cesur bir asker olduğunu, onu terfi için bizzat önerdiğini ve kendisinin tüm iyilikleri hak ettiğini söyleyerek babanın sözlerini destekledi. Baba Rodrigo Cervantes, 1579 yılında ölünce Miguel’i serbest bırakma görevi Miguel’in annesi ve dul kardeşi Andrea’ya kaldı. İki kadın kendi aralarında 300 duka (İngilizlerin 35 pounduna denk bir meblağ) toplamayı başardı. Başka kaynaklardan, büyük oranda borç olarak (Miguel bu yükü yıllarca taşımak zorunda kaldı) 300 duka daha toplandı ve tüm meblağ Kastilya’nın resmi vergi memuru olan Papaz Juan Gil’e teslim edildi. Cervantes duyduğu minnettarlıktan ötürü bu iyi, dindar adamı ölümsüzleştirmiştir.
Papaz Gil, Mayıs 1580’de 600 dukayla Cezayir’e geldi. Fakat Hasan Paşa, Cervantes için belirlediği 1000 dukanın altına düşmemekte kararlıydı. Kendisi köleyi eski efendisi Déli Mami’den almak için bu paranın yarısını ödemişti. Hasan, hükümeti tarafından geri çağırıldığı ve Konstantinopolis’e dönmek üzere olduğu için Cervantes’i çoktan pranga ve zincire vurulmuş halde kadırgalarından birine yerleştirmişti. Son anda, kadırgalar demir alırken Papaz Gil, yerel tüccarlar ve diğerleri arasında (bunların arasında arkadaş canlısı “Slovak”ı da sayabildiğimiz için sevinmeliyiz) gösterdiği çaba sayesinde 500 İspanyol altını daha toplamayı başardı ve Hasan bu ödemeyi kabul etti. Böylece Cervantes beş yılını köle olarak geçirdikten sonra bir kez daha özgürlüğüne kavuştu.
İspanya’ya gidemeden önce eski düşmanı Blanco de Paz’ın bitmek bilmeyen kötü niyeti, Cervantes’in Cezayir’de kalış süresini bir kez daha uzattı. Cezayir’de Cervantes’in hayatına kastetme girişimleri başarısız olan adam, İspanya’da Cervantes’in köleyken yaptıkları hakkında yalan haberler yayıyordu. Hizmetleri nedeniyle kralın kendisine iyi davranacağını düşünen ve İspanya’ya döndükten sonra sivil ya da askeri bir iş bulma umudu taşıyan Cervantes için anavatanına döndüğünde insanların hakkında iyi şeyler düşünmesini sağlamak çok önemliydi. Yargılama o sıralarda olağandışı olarak değerlendirilmiştir, fakat bugün çoğumuza gereksiz görünecektir. Yine de Papaz Juan Gil’in huzurunda toplanan bir yargı kurulu Miguel de Cervantes’in kölelik sırasındaki davranışlarını incelemeye koyuldu. İçlerinde Cezayir’de köle olmuş ya da halen köle olan yüksek rütbeli kişilerin de olduğu birkaç tanık çağırıldı ve dava Blanco de Paz’ın Cervantes’e iftira attığını düşünen yargıç Papaz Juan Gil’in kutsal ifadesiyle sonlandı. Davanın raporlarıyla tanıkların listeleri günümüze ulaşmıştır ve bu belgelerden Cervantes’in Cezayir’de geçirdiği hayat hakkında son derece detaylı, canlı ve acınası bir tablo çizmek mümkündür. Aralarında o sırada Cezayir’de olan hatırı sayılır kişilerin de bulunduğu tanıkların hep bir ağızdan hevesli ve istekli bir şekilde sevgili silah arkadaşlarını korumaları oldukça dokunaklıdır. Ondan, tüm romantizm şövalyelerini onurlandıracak şekilde bahsederler; tehlike karşısındaki cesaretini, acı karşısındaki sarsılmaz duruşunu, sıkıntıdaki sabrını, eyleme geçerken sergilediği korkusuzluğunu ve becerisini överler. Miguel de Cervantes beş yıllık esareti sırasında tiranların öfkesini dindirdiği, sinirlerini yumuşattığı kadar diğer kölelerin kalbini kazanmayı da başarmıştır22.
Böylece dünyanın gözünde henüz sadece bir asker olan “Lepanto sakatı” geçmesi gereken çetin sınavı ardında bırakmıştır. Biyografi yazarlarının genellikle aceleyle geçtiği bu esaret kısmı detaylı bir şekilde anlatılmalıdır, çünkü asker bu sıkıntıyla boğuşurken bir yazara dönüşmüştür. Hayatını mahvedip romantizm hayallerine son veren Cezayir, Don Kişot’u yaratacak kaliteli insanlığını ortaya çıkarmıştır. Tüm hayatında ve tüm eserlerinde Cezayir’de aldığı zorlu eğitimin izlerini görmek mümkündür. Cezayir’de insan doğasını daha geniş bir açıdan görmesini sağlayan, bilgisini artırıp hoşgörüsünü yükselten deneyimlerin onu ne kadar etkilediği, tüm ırklardan ve soylardan insanların toplandığı bu ilginç