Jacob F. Field

Dünyanın kanlı tarihi


Скачать книгу

(İyi pişmiş; çevirin ve yiyin!)

      SELANİK KATLİAMI

      Büyük Theodosius olarak da bilinen I. Theodosius M.S. 379-395 yılları arasında imparatordu. İmparatorluğun hem batı hem doğu kısmına hâkim olan son imparator Theodosius, Hıristiyanlığı devlet dini hale getirmişti. Ölümünden sonra doğu ile batı tekrar birleşmedi ve imparatorluğun doğu kısmı daha sonra Bizans İmparatorluğu oldu.

      Theodosius M.S. 390 yılında Selanik’ten öç almak adına bir imparatorun yapabileceği en kötü şeyi yaptı. Yunanistan’ın doğusundaki en büyük şehir olan Selanik sağlam kaleleri sayesinde, Gotlara karşı süren savaşta hasardan korunabilmişti; Gotlar, imparatorluğa sürekli bir tehdit oluşturan Germen kavimlerindendi. Fakat garnizon kumandanı Butheric’e ait yakışıklı ve genç bir köleyle Roma’ya hizmet eden bir Got arasında geçen bir olay felaketin başlangıcına neden oldu. Genç köleye göz diken Selanikli arabacı bununla kalmayıp ona tecavüz etmeye kalkınca tutuklandı. Bir sonraki araba yarışında arabacının yokluğu hemen anlaşıldı ve taraftarları çılgına döndü. Selanikliler ayaklanıp Butheric ve birçok subayını öldürüp cesetlerini sokaklarda gezdirdiler.

      Cinayetleri duyan Theodosius derhal şehirden intikam almak istedi. Öfkeliyken verdiği ilk tepkiyi geri çekmek istediğindeyse çok geç kalmış, askerleri Selanik halkını sözde Theodosius adına düzenlenecek bir eğlence vaadiyle yarış arenasına toplayıp boğazlarına yapışmışlardı bile. Katliam üç saat sürdü ve 7.000-15.000 kişi öldürüldü.

      İSKENDERİYELİ HYPATİA

      Beşinci yüzyılda İskenderiye, Roma İmparatorluğu’nun büyüyen şehirlerinden biri ve aynı zamanda da bir ilim merkeziydi. Şehirdeki Platon Okulu’nun başı ve ilk ünlü kadın matematikçi olan Hypatia şehrin tartışmalı karakterlerindendi. Birçok kişi, Hypatia’nın öğretilerinin şehirde huzursuzluğa yol açtığını savunuyordu. Putperest inançları nedeniyle bazı Hıristiyanlar ondan şüphelenmeye başlayıp büyücülük yaptığına dair dedikodular yaydılar.

      Hypatia, İskenderiye’nin Hıristiyan patriği Cyril’in kontrolü altında şehrin Yahudilerinin kovulmasını ve onlara zulüm edilmesini onaylamayan Roma valisi Orestes’in bilinen destekçilerindendi. M.S. 415’te bir grup rahip Orestes’i taşlayarak yaraladığında şiddet iyice tırmanmaya başladı. Yakalanan rahiplerden birine halka açık alanda ölene kadar işkence edildi. Bunun ardından Cyril’in yandaşları da üzerinden misilleme yapabilecek bir hedef aramaya başladılar. Seçtikleri kurban Hypatia oldu ve arabasıyla şehirde dolaşırken bir grup yobaz Hıristiyan kendisini arabasından kaçırdı. Yakınlardaki bir kiliseye götürüldükten sonra soyulup kiremitlerle dövüldü ve derisi yüzüldü. Cesediyse parçalanıp farklı kiliselerde yakıldı. Bu suikastin ardından Osteres, İskenderiye’yi Cyril’in kontrolüne bırakıp terk etmeye mecbur kaldı.

      ATTİLA’NIN SON YILI

      Dördüncü yüzyılın sonlarına doğru Orta Asya’nın bozkırlarından gelen Hunlar Avrupa’ya ulaştı. Süvari okçuları ve onlara karşı gelen herkesi biçen mızrakçılarıyla Avrupa’nın epey başını ağrıtacaklardı. M.S. 434 yılından itibaren hükümdarlık yapan Attila, imparatorluğun sınırlarını Ren Nehri’ne kadar genişleten en büyük liderlerdi. Bir zamanlar çok güçlü olan Roma İmparatorluğu’nu bile kendisine vergi ödemek zorunda bırakmayı başarmıştı. Kendisiyle yapılan müzakereler çok gergin geçiyor olmalıydı, zira düzenbaz elçileri çarmıha gerip akbabalara yem olarak bırakmak Attila’nın bilinen yöntemlerinden biriydi. M.S. 452 yılında Attila, belki de Roma’yı düşürmek umuduyla ordularıyla İtalya’ya giriş yaptı. Roma zaten M.S. 410’da Germen bir grup olan Vizigotlar tarafından yağmalanmıştı.

      Attila yönetimindeki Hun İmparatorluğu

Attila’nın Son Seferi

      O zamanlarda siyasi ve dinî olarak önemli bir merkez olan ve Adriyatik Denizi’nin kuzeyinde yer alan Aquileia şehri Attila’nın ordusuna karşı direniyordu. Şehir kuşatmaları konusunda deneyimsiz olan Hunlar üç ay boyunca surları aşmaya çalışmış, fakat tüm çabaları sonuçsuz kalmıştı. Attila tam vazgeçip ordularını geri çekmeye hazırlanırken kulelerin birinden havalanan bir leylek gördü. Bunu bir işaret olarak algılayıp duvarlarda yarıklara sebep olacak vahşi bir saldırı başlattı. Hunlar o kadar saldırgandı ki harabeye dönen şehir tanınmaz hale gelmişti. Yakınlardaki şehirler de yerle bir oldu ve bir zamanlar bereket saçan Lombardiya toprakları darma duman olmuştu. Sonunda Papa I. Leo, Attila ile bir barış antlaşması yapmayı başardı ve Attila Roma’ya ulaşmadan ordusunu İtalya’dan çekti.

      Hun İmparatoru Attila

Ölüm Sebebi Burun Kanaması Mıydı?

      M.S. 453’te Tuna Nehri’nin karşısındaki sarayına çekilen Attila’ya yaranmak isteyen uzaktaki derebeylerinden biri, ona İldiko adında genç bir Germen prensesi gönderdi. Şaşaalı bir düğün ve “aşırı eğlence”den sonra Attila ve gelini çadırlarına gittiler. Çok fazla şarap içmiş olan Attila sırt üstü yatınca ciddi bir iç kanama geçirmeye başladı. Bu da ciddi bir burun kanamasını tetikleyince dışarı akması gereken kan boğazına kaçarak boğulmasına neden oldu. Ertesi sabah cesedinin yanında ağlayan eşiyle bulundu. Ölüsü altın, gümüş ve demirden yapılan üç katlı bir mezara konuldu. Onu gömen köleler de mezarın yerini gizli tutmak adına idam edildi. Cenazenin ardından müstehcen bir eğlence yapıldı, ama Hunların iyi günleri aslında sona ermişti. Attila’nın oğulları miras konusunda anlaşamayınca Hun İmparatorluğu bölündü ve çok geçmeden savaşlarda yenilgiler almaya başladılar.

      JÜSTİNYEN SALGINI

      M.S. 541 yılında İmparator Jüstinyen, İtalya’yı fethedip bir yüzyılı aşkındır bir araya gelmemiş olan Batı ve Doğu Roma’yı birleştirmenin eşiğindeydi. Fakat Orta Afrika’da ortaya çıkan kara veba o esnada Bizans İmparatorluğu’nun Mısır bölgesine ulaşmıştı. Gemi rotaları üzerinden hızlıca Kuzey Afrika ve Yakın Doğu’ya da yayılan salgın Konstantinopolis’e (bugünkü İstanbul) de geldi.

      Kalabalık şehirde salgın kısa zamanda yayıldı. Hastalığın belirtileri birden çıkan ateş ve sonrasında kasıklarda, koltuk altlarında ve oyluklarda çıkan hıyarcıklı4 kabartılardı. Bazıları derin bir komaya girerken bazıları yeme-içmeyi reddederek yarı baygınlık durumuna düşüyordu. Ardından şiddetli sayıklamalar ve sanrılar baş gösteriyor ve sonunda şişkinlikler kangrene dönüşerek hastanın ölümüne sebep oluyordu. Hastalık bir günde yaklaşık 10.000 kişinin ölümüne sebep olmuştu.

      Cesetler artık gömülmüyor ya da mezarlara gelişi güzel atılıyordu. Mezarlıklar dolunca ölüler şehrin kulelerine atılmış ve şehri çürüyen et kokusu sarmaya başlamıştı. Bazı cesetler de kayıklara konup denize bırakılıyordu. Sonunda Konstantinopolis’in altyapısı tamamen çökmüş ve 500.000 kişilik nüfusun en az 100.000’i bu olayda yaşamını yitirmişti.

      Bu yüzden Jüstinyen’in İtalya fethine dair planları da suya düşmüştü. Hayatta kaldı fakat hastalık ona da bulaştı. Salgın M.S. 524 yılında bitse de sekizinci yüzyıla kadar Bizans İmparatorluğu’nda yaygın bir hastalık olarak görülmeye devam etti ve toplamda 30 milyon insan bu hastalıktan hayatını kaybetti.

Büyük Antakya Depremi

      M.S. 526’da büyük bir deprem Bizans İmparatorluğu’nun önemli şehirlerinden biri olan Antakya’yı sarstı. O dönemlerde yaşayan