David S. Kidder

Entelektüelin kutsal kitabı


Скачать книгу

içinse eğitim uzun ve acımasızdı. Yunan tarihçi ve deneme yazarı Plutarch, pek çok Spartalı asker için savaşa gitmenin rahat bir nefes almak olduğunu yazmıştır: “Spartalılar için savaş, aldıkları zorlu eğitime kıyasla bir tatildi.”

      Militarist Sparta ile komşusu Atina arasındaki rekabetin antik Yunan tarihindeki etkisi büyüktür. Demokrasinin doğum yeri olan Atina’da toplum çok daha hoşgörülüydü. Kültüre çok az bir zaman ayıran Sparta’nın aksine Atina; felsefe, sanat ve bilimin insanlık tarihinde görülmüş en sıra dışı başarılarına ev sahipliği yapıyordu. Aristoteles, Platon ve Sokrates gibi filozofların yanı sıra Aeschylus, Aristofanes, Euripides ve Sofokles gibi oyun yazarları da milattan önce beşinci yüzyılda, şehrin altın çağında Atina’da doğmuşlardır.

      Atina ve Sparta, Perslerin iki istila girişimini savuşturmak için geçici olarak güçlerini birleştirmişlerse de klasik dönemin büyük bir kısmında antik Yunan dünyasının önderliği için rekabet ettiler. MÖ 550 ve 350 yılları arasında defalarca yapmış oldukları gibi bu şehirlerin çarpışması kelimenin tam anlamıyla bir medeniyetler çatışmasıydı. Sparta’nın ünlü askerleri karada üstünlük sağlarken, Atina da deniz gücüyle bu farkı kapatıyordu. Bu rekabet Makedonya Kralı Philip’in kuzeyden istilaya geçmesiyle beklenmedik bir şekilde son buldu. Philip ve oğlu Büyük İskender’in Yunanistan ve Asya’nın çoğunu almasıyla Yunan şehir devletleri imparatorluk içinde kaybolup gitti.

EK BİLGİLER:

      1. Sparta, Lakonya bölgesinin başkentiydi. Günümüzde kullanılan İngilizcedeki “az ve öz” anlamına gelen laconic kelimesi, sert Spartalı askerlerin sessiz tavrından gelmektedir.

      2. Dayanıklılıklarını kanıtlamak isteyen Spartalı gençler, kamçılanmaya ne kadar dayanabileceklerini göstermek için yarış yaparlardı.

      3. Aralarında ünlü Parthenon’un da bulunduğu Atina Akropolü‘ndeki binaların çoğu MÖ 5. yüzyılda, şehrin altın çağı sırasında inşa edildi.

      Harlem Rönensansı

      Harlem Rönensansı veya ilk adıyla Yeni Siyahi Hareket, Afroamerikan (Afrika asıllı Amerikalı) sanatı ve edebiyatının 1920’lerle 1930’ların başlarında New York şehrinin Harlem semtinde serpilip gelişmesidir. Bu yeniden doğuş için gereken ortam, köleliğin ve 1800’lerdeki Yeniden Yapılanma Dönemi’nin zorluklarına dayandıktan sonra özgürlüklerine yeni kavuşmuş milyonlarca güneyli siyahinin, Büyük Göç olarak da bilinen toplu göçle New York ve diğer kuzey şehirlerine taşınmasıyla oluştu. I. Dünya Savaşı’nın sonunda fakir ama kültürel açıdan canlı bir siyahi topluluk Harlem’de kök salmıştı.

      Harlem Rönesansı’nın temeli büyük ölçüde, The Souls of Black Folk (1903) adlı sosyolojik eseri ve 1909’da Siyahları Geliştirme Ulusal Derneği’nin kuruluşundaki rolüyle tanınan Afroamerikan tarihçi ve sosyolog W. E. B. DuBois tarafından atıldı. DuBois, yeni bir siyahi kültürel bilinç ve gurur anlayışı ortaya koyarak genç yazar ve sanatçılara Afrika asıllı Amerikalılara özgü bir ses yaratmaları için ilham kaynağı oldu.

      Harlem Rönesansı’nın önde gelen yazarlarından biri, Autobiography of an Ex-Colored Man (1912) romanını ve şiir şeklinde yazılmış dini söylevlerden oluşan God’s Trombones’u (1927) kaleme alan James Weldon Johnson’dı. Johnson’ı, Afroamerikan kadın yazarların eleştirel anlamda önemli edebi eserler olarak kabul gören ilk romanlarından Passing (1929) ve Tanrıya Bakıyorlardı’nın (1937) yazarları Nella Larsen ve Zora Neale Hurston izledi.

      Harlem Rönesansı döneminde özellikle şiir alanında çok sayıda eser verildi. Bu akımı takip eden Countee Cullen gibi bazı şairler geleneksel biçimleri kullanırken, Langston Hughes gibi bazıları da eserlerine yeni yeni gelişim gösteren caz müziğin ritimlerini kattılar. Bu dönemde müzikle edebiyat iç içeydi ve her iki alandan önemli şahsiyetler akım boyunca birbirlerine esin kaynağı oldular.

      1929 Dünya Ekonomik Bunalımı özellikle New York’taki siyahi topluluğu sert bir şekilde vurunca, Harlem Rönesansı 1930’larda etkisini kaybetmeye başladı. Yine de bu dönemde öne çıkan biçim ve temalar var olmayı sürdürerek Ralph Ellison’ın, Richard Wright’ın, Lorraine Hansberry’nin, Toni Morrison’ın, Alice Walker’ın ve diğer yeni nesil Afroamerikan romancıların, şairlerin, oyun yazarlarının yolunu açtı.

EK BİLGİ:

      1. Harlem Rönesansı döneminde Palmer Hayden, Lois Mailou Jones ve William H. Johnson gibi önemli siyahi ressamlar da ortaya çıkmıştır.

      Parthenon

      Ünlü devlet adamı Perikles tarafından siparişi verilen Parthenon, Yunanlıların Perslere karşı kazandığı zaferi kutlamak için MÖ 447 ile 432 yılları arasında inşa edilmiştir. Atina Akropolü’nde daha önceki tapınak alanı üzerine yerleştirilmiş, şehrin koruyucu tanrısı Athena Parthenos’a (Bakire Athena) adanmıştır. Bina, bugüne kadar gelebilenler arasında en iyi korunmuş Yunan tapınaklarından biridir.

      Antik Yunanlı yazar Plutarch’a göre Parthenon mimar Ictinus ile Callicrates tarafından yapıldı. İçerideki on bir buçuk metre uzunluğundaki heykel, yapının dış bölümündeki birçok heykelin yapılışını da denetleyen klasik dönem heykeltıraşı Phidias tarafından yaratılmıştır.

      Antik Yunan tapınakları genelde dikdörtgendir ve yapıya dört tarafından merdivenlerle erişilebilir. Parthenon’da olduğu gibi birçoğunun etrafı sütunlarla çevrilidir. Yunanlılar tapınak inşa ederken Dor, İyon veya Korint olmak üzere üç mimari üsluptan birine bağlı kalıyorlardı. Bu üsluplar değişen oranları ve oymalı başlıklarıyla kolayca ayırt edilebiliyorlardı. Belirli bir üslubun kurallarınca inşa edilen çoğu Yunan tapınağının aksine Parthenon iki üslubu, Dor ve İyon üsluplarını bir araya getirir. Mimarları aynı zamanda optik düzeltmelerden de faydalanmıştır; yani, yapının görünüşünü daha güzel bir hale getirmek için biçimini hafifçe bozmuşlardır. Örneğin, binanın zemini ve tavan hattına yukarı doğru yumuşak bir kavis verilmiştir, çünkü bu kısımlar dümdüz olsalardı çıplak gözle bakıldığında çökük gibi görüneceklerdi. Benzer şekilde, sütunların da alt kısımları üste nazaran kalın tutulmuş, böylelikle aşağıdan bakanların sütunları daha uzun olarak algılaması sağlanmıştır.

      Başlangıçta Parthenon’un ahşap bir tavanıyla kiremit örtülü bir çatısı vardı ve parlak renklerle boyanmıştı. Sütunların üzerinde tapınağı baştanbaşa saran kare rölyefler veya metoplarda Yunanlıların Perslere karşı kazandıkları zaferlerin metaforları olan mitolojik savaş sahneleri betimlenmişti. Sütunların ardında ve binanın dört duvarı üzerinde, her yıl Athena Parthenos’un şerefine düzenlenen festivalleri tasvir eden aralıksız bir friz görülmekteydi.

      Parthenon, Atina şehrinin düşmesinden sonra yüzyıllar boyu bir tapınak olarak kullanıldı. Altıncı yüzyılda bir kiliseye, ardından 1458 yılında Yunanistan’ı işgal eden Türkler tarafından camiye dönüştürülmüştür. Türklerin tapınakta muhafaza ettiği bir barut fıçısına savaş sırasında bir Venedik topunun isabet etmesiyle 1687’de binanın çoğu yıkılmıştır.

      İstanbul’da görev yapan İngiliz elçisi Lord Elgin, Parthenon’un en iyi durumdaki heykellerini gemiyle İngiltere’ye götürmek için Osmanlı Devleti’nden izin almıştır. Sonunda Lord bu heykelleri İngiliz hükümetine satmıştır. Yunanlıların bu eserlerin iade edilmesi yönündeki çabalarına rağmen heykeller halen British Museum’da sergilenmektedir. Tapınaksa 1832’de Yunanlıların Atina’yı tekrar ele geçirmelerinden bu yana sayısız turist tarafından ziyaret edilmiştir.

      Güneş