İskender Fahrettin Sertelli

Fetih 1453


Скачать книгу

sıkıldı. Konstantin,

      “Peki söyle bakalım,” dedi ve gözünün ucuyla Lukas’ın dikkatini çekti.

      Teofilos sözüne devam etti:

      “Beş günden beri Hrisokeras (Haliç) civarında, Türklerle çok sıkı ilişkide bulunan bazı tüccarlar Bizans’ta olup bitenleri günü gününe Türklere haber veriyorlarmış.”

      Konstantin şiddetle bağırdı:

      “Bu hainleri niçin yakalamıyorlar?”

      “Meydanda belirli bir şahıs yok. Fakat takip edilirse elbette ele geçer.”

      Lukas Notaras en büyük devlet adamı sıfatıyla söze karıştı:

      “Bu meselede biraz abartı var zannederim.”

      Teofilos cevap verdi:

      “Geçen sabah Romanos Portas’tan (Topkapı) geçerek Edirne’ye giden tüccarlar kontrol edilirken, bir peynir tacirinin üzerinden Hrisokeras’ın haritası çıkmış.”

      “Haritayı ve taciri ne yaptılar?”

      “Romanos Portas’taki nöbetçiler sarayın aleyhinde bulundukları için, yolcuları serbest bırakmışlar ve haritayı yırtmakla yetinmişler.”

      “Bunlardan niçin benim haberim olmuyor?”

      “Bu işlerden haberdar olduğunuzu zannediyordum.”

      “Hayır, hiçbir şeyden haberim yok.”

      Lukas önüne baktı. Teofilos sustu. Konstantin düşünüyordu.

      Bu esnada oda kapısından bir baş göründü.

      “Haşmetmeab! Elvira şimdi Edirne’den geldi. Sizi görmek istiyor!”

      Elvira’nın Edirne’den ani olarak gelişi herkesi merak ve telaşa düşürmüştü.

      Lukas Notaras ve Teofilos, İmparatoru yalnız bırakarak çıktı.

      Elvira büyük bir telaş ve korku içinde titreyerek Konstantin’in huzuruna girdi.

      İmparator bu esnada, Ayasofya Meydanı’nda saraya karşı yumruklarını sıkan halkın, muhafız kıtası tarafından dağıtılmasını emretmişti.

      Konstantin, Elvira’yı kolundan tutarak yanına oturttu ve saraya karşı gösterdiği sadakat ve fedakârlıktan dolayı kendisini tebrik etti.

      “Seni hiçbir zaman unutmayacağım, Elvira! Niçin böyle habersiz geldin?”

      Elvira biraz sükûnet buldu.

      “Nasıl haber verebilirim? Sağımda solumda sayısız ajan vardı.”

      “Padişah ne yapıyor? Senden şüphelenmedi ya?” Agripas’ın karısı gülerek cevap verdi:

      “Şüphelenmez olur mu? Her şeyi biliyor…”

      Konstantin’in somurtkan çehresinde mânâlı hatlar belirdi.

      “Her şeyi biliyor mu dedin?”

      “Evet. Hatta heyetin oradan döneceği gece, Padişah bizim ne maksatla Edirne’ye gittiğimizi anlamıştı.”

      “Peki, siz ne yaptınız?”

      “O gece Sultan Mehmed beni sabaha kadar oyaladı ve Agripas’ı bir dakika bile görme fırsatı vermedi. Edirne seyahatinde, benim orada kalmamla Bizans’a zaman kazandırmış olmaktan başka bir faydamız olduğunu zannetmiyorum.”

      “Orada kaldığın bu bir ay zarfında Padişahtan ve saray çevresinden mühim bir şey öğrenemedin mi?”

      “Türkler geceli gündüzlü çalışıyorlar.”

      “Ne yapıyorlar?”

      “Macarlara büyük çapta top döktürüyorlar. Edirne‘ de hummalı bir faaliyet var.”

      Konstantin sinirlendi.

      “Padişahın fikri ne?” diye bağırdı. Elvira korkak bir sesle,

      “Padişahın fikrini açıklamaya lüzum var mı, Haşmetmeab?” dedi.

      İmparator şiddetle haykırdı:

      “Çabuk söyle! Edirne’ye gönül eğlendirmeye mi gittin yoksa iş görmeye mi?”

      Elvira kekeleyerek anlatmaya başladı:

      “Padişahın odasında Bizans’ın haritası var. Sultan Mehmed, odasında yalnız kaldığı zaman, bütün vaktini bu haritanın önünde geçiriyor.”

      İmparator, yumruklarını sıkarak odanın içinde dolaşıyordu.

      “Başka bir şey söylemiyor mu?”

      “‘Ah Bizans… Sana ne vakit kavuşacağım?’ dediğini iki defa kulaklarımla işittim.”

      “O hâlde dostluk muahedesinin hükmü yok demek. Öyle mi?”

      “…”

      “Edirne’de Bizanslılarla dost geçinmek isteyen devlet adamları ne diyorlar?”

      “Rüstem Bey istisna edilecek olursa, halkla beraber bütün devlet adamlarının daima konuştukları ve düşündükleri Bizans’tan başka bir şey değil. Hatta Bizans’tan ticaret maksadıyla gelen bazı kimseler, ahaliye Bizanslıların Türkleri beklediklerini bile söylemişler. Edirneliler, Türklerin yakında Bizans’ı zaptedecekleri kanaatindedirler.”

      “Boğaz’da yapılan yeni kale hakkında Padişahın ne düşündüğünü öğrenebildin mi?”

      “Sultan Mehmed‘in bütün ümidi bu kalededir. İnşaatın süratle tamamlanması için, öyle zannediyorum ki benim arkamdan hududa yeni inşaatı teftişe gitmiştir.”

      “Zan ile söylüyorsun. Aynen duyduklarını niçin tekrar etmiyorsun?”

      Elvira’nın cesareti yoktu. Padişahtan kendi kulağıyla duyduklarını söylerse, Konstantin hiddetinden yerinde oturamayacaktı. Bununla birlikte, Elvira bunu kendisi için bir izzetinefis meselesi addetmişti. İlk şeref ve tesiri kaybetmek, kendini zor duruma düşürmek istemiyordu. Siyaset sahasında oynamaya başladığı rolü sonuna kadar devam ettirecek ve rakibelerinin yüzünü güldürmeyecekti.

      Bizans dilberi, Edirne’de bulunduğu müddetçe bütün bunlardan başka, çok daha mühim şeyler de öğrenmişti. Padişahın Bizans hakkındaki emel ve arzusu herkesçe malumdu. Bu konuda fazla söz söylemek, nihayet İmparatoru büsbütün çileden çıkarmaktan başka bir şeye yaramayacaktı.

      Elvira,

      “Haşmetmeab,” dedi, “çok yorgunum! Biraz istirahat etmeme müsaade buyurunuz!”

      Bu esnada sokaktan gürültülü sesler işitildi:

      “Kahrolsun İmparator!”

      “Kahrolsun saray erkânı!”

      “Yaşasın Bizanslılar!”

      “Yaşasın hürriyet!”

      İmparator pencerenin aralığından baktı.

      “Zavallı mahluklar! Bir şeyden haberiniz yok…” Perdeyi kapadı.

      Halk, sürü hâlinde sarayın önünden geçerek uzaklaştı. Konstantin bu manzaradan fena hâlde sinirlenmişti.

      Elvira’ya hitaben:

      “Haydi git! Gece tekrar görüşürüz!” dedi. Elvira, İmparatorun odasından çıkıyordu. Konstantin genç kadının arkasından seslendi.

      “Elvira! Sakın kimseye bir şey söyleme. Hatta Agripas’a bile!”

      Kocası, Elvira’ya soruyordu:

      “Sultan Mehmed‘in Bizans