atına (zararsız bir görüntünün altında kendini gizleyerek bilgisayara giren kötü yazılımlar) ilham vermiştir. İngilizcede kabadayılık etmek anlamına gelen hector fiili, Hektor adlı karakterden gelmektedir. Günümüzde de tek bir zayıflığı haricinde yenilmez görünen birinin zayıf noktasını vurgulamak istediğimizde “Aşil’in topuğu”ndan bahsederiz ki bu, Yunan kahramanın bedenindeki tek zayıf noktaya atıf yapan bir ifadedir. (Ancak ilginç bir biçimde Homeros bu hikâyeden bahsetmemiştir, bu da Aşil’in topuğu hikâyesinin daha sonralarda ortaya çıktığını göstermektedir. Öte yandan Aşil, İlyada’da tamamen yenilmez biri olarak betimlenmemiştir; bir seferinde dirseğine gelen mızrakla yaralanmıştır.)
Herkesin İlyada hakkında bildiği bir şey vardır: İlyada’da Truvalılar ve Yunanlar arasındaki savaş anlatılır. Ancak bu pek de doğru değildir. Richard Jenkyns’in Classical Literature (Klasik Edebiyat) adlı kitabında belirttiği gibi Yunanlar olarak bahsettiğimiz taraf, kendini “Yunan” olarak görmemekteydi. Yunan ismi onlara daha sonralarda Romalılar tarafından verilmiştir. Yunanlar olarak adlandırdığımız taraf kendini Helenler olarak adlandırmaktaydı, fakat İlyada’ya baktığımızda durum daha da farklıdır. Çünkü Homeros onlardan Yunanlar veya Helenler olarak değil; Akalar, Argoslular veya Danaolar olarak bahsetmiştir. Dahası, Truva Savaşı on yıl sürmüştür, oysa Homeros’un İlyada’sında savaşın yalnızca son birkaç haftası anlatılmaktadır. Hatta savaşla ilgili yirmi dört kitaplık bu eserin yirmi ikisinin yalnızca birkaç günü betimlediği söylenebilir.
Klasik dönemde Homeros, İlyada ve Odysseia’nın yanında birkaç eserin daha yazarı olarak anılmaktaydı. Bunların arasında, oldukça akılsız başkahramanının adını alan komedi şiiri Margites vardı. Margites deli, ukala, kendini beğenmiş ve hepsinden öte aptal bir karakterdir. O kadar aptaldır ki kendisini annesinin mi babasının mı doğurduğunu dahi bilmez. Şiirin büyük bölümü günümüze ulaşamasa da klasik dönemlerde oldukça popüler olduğunu biliyoruz. Philodemus adlı bir filozof yazılarında “Margites kadar deli” ifadesini kullanmıştır. Tilkinin pek çok şey bildiğini, diğer taraftan kirpininse tek bir şeyi bildiğini ama o şeyin en önemlisi olduğunu söyleyen deyişin kökeni de Margites’e dayanmaktadır ve o zamandan bu yana pek çok yazar ve düşünür tarafından kullanılmıştır.
Ancak Margites’in yazarı gerçekten Homeros muydu? Akademisyenler bu konuya şüpheyle yaklaşıyor. Aristoteles gibi büyük bir düşünür Poetika’da şiirin Homeros’a ait olduğundan söz etmiştir. Ama başkaları buna pek de kulak asmamıştır ve Margites’in başka bir Yunan yazar olan Pigres tarafından yazılmış olmasını daha olası bulmaktadır. Aristoteles’in Homeros’a ait olduğunu söylediği ancak o zamandan bu yana tarihçilerin yazarının kimliği konusunda ortak bir noktada buluşamadığı bir başka şiir “Kurbağaların ve Farelerin Savaşı” anlamına gelen Batrachomyomachia’dır. Şiir, yazarın İlyada’daki kahramanlarla alay ettiği, Yunanlar ve Truvalıların amfibiler ve kemirgenlerle yer değiştirdiği dev bir parodidir. En başından beri veya neredeyse o zamandan beri, Batı edebiyatçıları birbirleriyle alay etmektedir.
Batrachomyomachia’da anlatılana göre Kurbağa Kral, Fare Kral’ı tam gölün karşısına geçiriyormuş ki bir suyılanı fark etmişler. Kurbağa Kral içgüdüsel olarak kendini korumak için suyun altına dalarak Fare Kralı sırtından atmış. Zavallı Fare Kral boğulmuş, halkı (affedersiniz, fareleri demek istedim) Kurbağa Kral’ın davranışını kasten cinayet olarak yorumlayarak Kurbağa Kral’dan ve halkından (affedersiniz, yani kurbağalarından) intikam almaya yemin etmiş.
Elizabeth dönemi şairi George Chapman, Batrachomyomachia’yı İngilizceye çevirdi, ancak Keats “Chapman’ın Homeros’una İlk Bakışta” adlı sonesini kaleme alırken muhtelemen kurbağa ve fare şiiri aklında yoktu. Gene de alaycı destan, savaşın anlamsızlığını vurgulamakla birlikte Truva Savaşı’nın ihtişamını ve yaşanan kahramanlığı tümüyle gölgeleyerek Homeros’un İlyada’sındaki savaş tasvirine kafa tutmaktadır. Batrachomyomachia’daki savaş önemsiz bir çekişmeden fazlası değildir. İlk komedi şiirlerinden biri olmakla birlikte Batrachomyomachia, ilk savaş karşıtı şiir de olabilir.
Ezop Masalları
Pigres (veya gerçek yazarı her kimse), Batrachomyomachia’yı yazdığında edebiyatta hayvan kullanma geleneğinin çoktan oturmuş olduğunu söyleyebiliriz. Ancak hayvan hikâyeleri komik bir etki bırakmak için kullanılabilirken ahlaki eğitim için de kullanılabilir. Bunun en açık örneği Ezop Masalları’nda görülebilir. Hatta buradaki fablların biri, kurbağa fareyi gölün karşısına taşırken farenin boğulmasıyla başlar.
Platon’un Phaidon’una göre Sokrates, hapisteki vaktini Ezop Masalları üzerine şiirler yazarak geçirmiştir.
Hayvanları kullanarak fabl yazan ilk kişi Ezop değildi. Birkaç yüzyıl önce Hesiodos şahin ile bülbül hakkında, Arhilohos adlı bir şairse kartal ile tilki ve tilki ile maymun dahil birkaç farklı hayvan hakkında fabllar kaleme almıştır. Ancak fablı popüler bir tür haline getiren Ezop olmuştur. 1484 yılında William Caxton, Ezop Masalları’nı İngilizceye çevirerek “Tilki uzanamadığı üzüme koruk dermiş” ve “yalancı çobanı oynamak” gibi deyişlerin dile girmesini sağlamıştır. Fakat bazen iddia edildiği gibi “kuzu postuna bürünmüş kurt” bunlardan biri değildir. (Ezop Masalları’nın birinde kuzu postuna bürünen bir kurt olsa da deyim aslında İncil’den gelmektedir.) Bu masallardan gelen diğer deyimlerin bazıları yanlış yorumlanmıştır veya yaratıcılıkla yeni anlamlar kazanmıştır; örneğin fablların birinde aslanın bütün yemeği alıp arkadaşlarına hiç bırakmamasından gelen “aslan payı”. Artık Ezop’un fablındaki ironiyi unutarak “aslan payı”nı en büyük pay anlamında kullanıyoruz. Daha az bilinen fabllar arasındaysa “Fare ile İstiridye”, “İki Metresli Adam” ve “Etiyopya Beyazını Yıkamak” gibi örnekler mevcuttur.
Homeros’ta da olduğu gibi Ezop’un gerçekten yaşayıp yaşamadığına emin olamıyoruz. Gerçekten yaşamışsa muhtemelen MÖ yaklaşık altıncı yüzyılda, Homeros’tan birkaç yüzyıl sonra yaşadı. Tabii Homeros’un gerçekten yaşamış olduğunu varsayarsak. Ezop Masalları, sözlü geleneğin bir parçası olarak birçok kişi aracılığıyla zamanla birikerek oluşmuş bir eser olabilir. Yine de masalcı hakkında birçok efsane vardır. Bir yorumcu, Ezop’un MÖ 480 yılında Termopylae Muharebesi’nde savaştığını iddia etmiştir, ancak bundan neredeyse bir asır öncesinde öldüğü için muharebede faydalı olduğunu düşünmek zor.
Ezop adlı adamın (gerçekten var olduysa), siyahi ve engelli bir köle olduğu düşünülüyor. Ezop’un Afrika kökenli ve muhtemelen Etiyopyalı olduğu yeni bir düşünce değildir. “Etiyopya Beyazını Yıkamak” adlı fabl, deve ve fil gibi hayvanların varlığıyla bu teoriyi desteklemektedir. Ezop’un Etiyopya kökenli olduğu varsayımı sadece Etiyopyalı hakkındaki fabla değil ismine de dayanmaktadır: Maximos Planudes adlı bir âlime göre Ezop (veya Esop), “Etiop”tan gelmiştir. (Not: Muhtemelen gelmemiştir.)
İsminin kökeni bir yana, fabllara baktığımızda Ezop’un köle olması kesinlikle mantıklı geliyor. Yunan toplumunda bu kadar düşük sosyal statüde biri düşüncelerini paylaşamazdı. Okuma yazma bilecek kadar şanslıysa da içinde yaşadığı toplumu mecazla anlatmak zorunda kalırdı. Aristoteles ve Heredot da “köle” hipotezini savunmuştur, bu da edebiyat tarihçilerine Ezop’un Samos Adası’nda bir köle olduğunu düşündürüyor. İlk kez Plutarkhos tarafından anlatılan popüler bir hikâyeye göre hırsızlıktan suçlu bulunarak Delfi’de kayalıklardan atılması Ezop’un sonu olmuştur, ancak çoğu tarihçi bunun kurgu olduğunu