Arthur Berriedale Keith

Hint mitolojisi


Скачать книгу

URGĀ (Levha I)

      Şiva’nın eşi dehşetli görünümüyle Asura-mahisa’yı katletmektedir. Bizon görünümündeki şeytanın üstünde bir zafer edasıyla ayakta durmakta ve insan olarak sembolize edilen ruhunu çekip çıkarmaktadır. Boston Güzel Sanatlar Müzesi’nde sergilenen ve muhtemelen Prambanan tapınağından elde edilmiş Cava yapımı lav bir heykelden alıntılanmıştır.

      Yazarn Önsözü

      Hint mitolojisi benzersiz uzunluktaki yaşam süresi nedeniyle ilgi odağı olmuştur. Öyle ki Babil ve Mısır kayıtlarının tarihleriyle kıyaslandığında Hint-Avrupa mitolojisinin en eski eseri nispeten daha yenidir. Ancak yine de bunlar içeriklerinin hacmi ve mitolojik değerleri bakımından Ṛigveda ile kıyaslanamaz. Yine de daha önemli bir nokta şudur ki Ṛigveda döneminden bugüne kadarki üç bin beş yüz yıllık dönemde sürekli fakat organik bir gelişimde bulunan bir mitolojiye sahip olmamızdır. Töton (Cermen), Kelt, Slav, Yunan ve Romalıların yüce mit sistemleri daha kudretli bir inancın saldırısının önünde helak olmuş ve folklordan biraz öte bir biçimde hayatta kalmıştır. Hindistan’da ise tam tersi; yabancı akınlar sık sık ülkenin kuzey batısını ezip geçmesine ve Hıristiyanlığın (özellikle güneyde) insanların inancına birtakım ögeleri eklemesine rağmen ülkenin dininin ve mitolojisinin gerçekten de kendilerine ait olduğu doğrudur. Bu yüzden de kendi içlerinde sürekli olarak yeniden büyüme potansiyeline sahiptir. Üstelik insani şeylerin mirası olan sürekli değişimin arasında, insan zihninin daha temel düşüncelerinde görece tutarlılık vardır. Hindistan’ın birçok bölgesinde hâlâ köylülerin çok eski dönemlerdeki atalarının aletleri ve onların yöntemleriyle çalışması gibi doğa olaylarının nedenlerini açıklamak üzere zihinleri de aynı varsayımları tasarlamıştır. Bu olaylar Hindistan’da, başka yerlerden daha katı biçimde köylülerin hayrı ve şerrini belirlemektedir.

      Mitoloji tarihi öğrencisini cezbetse de mitolojinin zengin çeşitliliği, kısaca yorumlanmasını zorlu bir görev haline getirir. Günümüzde mitoloji çalışmaları için muazzam çeşitlilikte materyaller mevcuttur: Hindistan’ın geniş topraklarının her bir kısmı kendisine has mit ve geleneklerle doludur ve bu dönemi ayrıntılı bir biçimde anlatmak imkânsızdır. Daha önceki dönemler için de benzer bir durumun daha zayıf versiyonundan söz edebiliriz: Veda, destanlar, Purāṇalar, Budistler ile Jainlerin edebiyatı, bol miktarda veri sunmaktadır. Bu yüzden de Hint mitolojisinin ele alınışını sınırlandırarak konunun kapsamını daraltmak zorunludur. Bu mitoloji dinle yakın ilişki içindedir. Ayrıca bizlere Hintlilerin; dünya ile yaşamın kökenini; evrenin, insanların ruhlarının, varoluşlarını destekleyen ya da tehdit eden tanrılar ile şeytani tinlerin kaderini nasıl betimlediklerine dair fikir verir. Tanrılar ve iblisler tıpkı günümüzde olduğu gibi o zamanlar da Hintlilerin zihinlerinde bulunmaktaydı. Üstelik sayısız folklor hikâyesi, masal, gelenekler ve göreneklerin kökenine dair yorumlamaların ayrılmaz bir parçasıydı. İyi ile kötü güçlerin doğasını en iyi biçimde temsil eden mitlerin seçilmesi, eksiksiz bir biçimde başarabilmeyi ümit ettiğimiz türden bir görev değildir. Ayrıca Hint mitolojisinin birçok figürünün temelde belirsiz olması, sorunu daha da güçleştirmektedir. Hint mistisizm kavramı Helen tasavvurunun kolay anlaşılır yaratılarına yabancı gelen bir panteizm düşüncesine meyletmektedir.

      Uygun görsellerin seçilmesine dair zahmetli görev, serinin editörü Dr. Louis H. Gray’in yardımlarıyla gerçekleştirilmiştir. Kendisine bu ve diğer konulardaki değerli katkılarından dolayı en içten teşekkürlerimi sunmak isterim. Ayrıca dostum, Harvard Üniversitesi’nden Profesör Charles R. Lanman kendi şahsi kitaplığından değerli kitaplarını cömertçe bizimle paylaşmıştır. Dr. Ananda K. Coomaraswamy ise her zamanki cömertliğini ve Hint sanatına dair bilgilerin artırılmasına dair özverisini göstermiştir. Kendisi Oxford Üniversitesi Yayınları tarafından basılan Rajput Paintings eserindeki görsellerin kopyalarının kullanılmasına izin vermekle kalmamış, takdire şayan Vişvakarma eserinin kaynaklarını da kullanmama izin vermiştir. Bu teveccühünden dolayı kendisine derin minnettarlığımı sunmak isterim. Leydi Herringham’ın Press for the Society tarafından yayımlanan olağanüstü Ajanta mağaralarındaki duvar resimlerinin nüshalarına ait kopyaların çıkarılmasına izin verdikleri için Hint Cemiyeti ile Oxford Üniversitesi Yayınlarına da müteşekkirim. Güneydoğu Londra, Peckham’daki Hanover Street'ten Sayın W. Griggs ve oğulları, yayımladıkları Journal of Indian Art dergisinden bazı görsellerin yeniden çoğaltılmasına izin vererek fazlasıyla katkıda bulunmuşlardır. Hindistan Büros’una, Sayın Griggs ve oğullarının bu bölümün koleksiyonunda bulunan negatiflerden elde ettikleri fotoğraflar için minnettarım. İskoçya, Aberdeenshire’daki Cults’ten Yarbay A. H. Milne ise kibarca zengin koleksiyonunda bulunan parçalardan birinin fotoğrafını çekmeme izin vermiştir. Boston Güzel Sanatlar Müzesi ile Massachusetts, Salem’deki Peabody Müzesi de olabildiğince cömert davrandılar. Bayan Louis H. Gray ise kitabın basımı aşamasında büyük hizmetler vermiştir.

      Son olarak eşime yardımları ve eleştirilerinden dolayı teşekkür borçluyum.

A. Berriedale KeithEdinburgh Üniversitesi

      Giriş

      Hint mitolojisine dair en eski kayıtlar önde gelen Vedik tanrılara methiyeler düzen on kitaplık bir ilahi dizisi olan Ṛigveda ya da “Veda İlahisi”nde bulunmaktadır. Koleksiyonun asıl motifleri tam olarak bilinmemektedir. Ancak ilahilerin çoğunlukla Soma kurban töreninde kullanılanları temsil ettiği açıktır. Bu tören ise sonraki dönemin âdetlerinde tanrılara ibadetin en önemli parçalarından birini oluşturmuştur. Artık bu koleksiyonun içerdiği din ile mitolojinin, tipik olarak ilkel olmadığı ve kutsal şiirin uzun gelişim döneminin sonucunu temsil ettiği anlaşılmaktadır. Bu yüzden anlaşılmasında sıkça güçlük yaşanan şey, aslında şiirlerin konusunu oluşturan tanrılardır. Esasen çoğu durumda tanrılarla ilgili mitlerin fiziksel olayları işaret ettiği açıktır. Ṛigveda’nın tarihi oldukça çelişkilidir ve kesin olarak belirlenmesi mümkün görünmemektedir. İçerdiği en eski şiirin MÖ 1200 kadar çok eski bir döneme ait olduğu konusunda şüpheler bulunabilir ancak en yakın dönemdeki bölümlerinin bile MÖ 800’den sonra yazılmış olması pek mümkün değildir.

      Hem mitolojisi hem de mahiyeti bakımından Ṛigveda’nın diğer üç Veda’dan -Sāmaveda, Yacurveda ve Atharvaveda (sırasıyla “İlahi Vedası”, “Kural Vedası” ve “Atharvan Rahiplerinin Vedası”)– daha eski olduğu anlaşılıyor. Tarihleri düşünüldüğünde bu üç kitap, bir bakıma Brāhmaṇa ya da bu kitaplara eklenen veyahut da belli kısımlarını oluşturan açıklayıcı düzyazılara dayanır. İçeriklerinde Ṛigveda’dakilerden çok daha ileri düzeyde yorumlar bulunur. Ancak yine de Atharvaveda, aynı ruhban sınıf tarafından sahiplenilen ve üstünde değişiklik yapılan popüler bir dinsel ilahiyi içermektedir. Diğer metinler, bu ruhban sınıfın etkinliklerinden ileri gelmektedir. Bu yüzden Ṛigveda’nın Hint mitolojisine dair eksik bir izlenim sunduğu ve bir bakıma aristokrasinin eseri olduğu kabul edilmelidir. Ancak aynı zamanda Atharvaveda’yı, doğrudan Ṛigveda’nın tamamlayıcısı ya da Ṛgvedik dininin popüler yüzü tarafından ortaya çıkarılmış olarak düşünmek imkânsızdır. Muhtemelen, Atharvaveda kısaltılmış mevcut halini MÖ 500 yılından daha önce almış olamazdı. Ayrıca içeriğindeki yaygın ibadet Ṛigveda’dakinden çok daha zaman önce ayrılmış ve bizlere ilk haliyle değil daha çok rahipler tarafından kısaltıldığı biçimiyle sunulmuştur. Diğer Veda’lar ile Brāhmaṇa’ların ise kabaca MÖ 800 ile 600 yılları arasındaki döneme ait olduğundan bahsedilebilir. Brāhmaṇa’lara ıssız ormanlarda sözlü olarak öğretilmek üzere yazılmış ahitler olan Āraṇyakalar ile isimleri öğretmenlerin dizinin dibinde oturan öğrencilerle yapılan “oturum”lardan türeyen kesinlikle felsefi içerikli ahitler, Upanişad’lar eklenmiştir. Bu eserlerin en eskisi muhtemelen MÖ 500 yılına uzanmaktaydı. Sûtra -ya da yerli ve ayrıntılı biçimiyle kurbanla ilgili kurallar- ve gelenekler ile kanunlar hakkındaki düzenlemeler dinin daha popüler yönüne dair rastlantısal bilgiler sunar.

      Muhtemelen Sûtra’lar Hindistan’ın en büyük iki destanı Mahābhārata ve Rāmāyana’nın başlangıcıyla çağdaştırlar. Baladlardan ve diğer malzemelerden düzenlenmiş gerçek destanlar olarak bu eserlerin ilk kez bir araya getirilişi MÖ dördüncü yüzyıl olarak belirlenebilir. Ayrıca büyük ihtimalle Rāmāyana pratikte miladi tarihten