Arthur Berriedale Keith

Hint mitolojisi


Скачать книгу

zamanlar Aryan (Hint-Avrupalı), İranlı ya da Vedik tanrılar mı oldukları net değildir (Not 7). Yine de Varuṇa’nın kendine has özelliğinin tıpkı Ahura Mazda gibi Hint-İran döneminden bir Sami halkından ödünç alındığı düşünülüyor. Ayrıca onun, Mitra’nın ve diğer Ādityaların hep beraber (İran’daki Ameşa Spentalara karşılık gelen yedi ilah) köklerinin ay, güneş ve beş gezegen olduğu düşünülmektedir. Ancak bu görüş Varuṇa’nın geceyle bağının çok az olduğu Ṛigveda’daki fiziksel yönüne pek uymamaktadır. Hintlilerin beş gezegen hakkındaki bilgileri son derece belirsizdir. Üstelik Ameşa Spentalar tamamen soyut ve Avesta ilahlarıdır. Ne Varuṇa’nın yıldızları gözetlemesini ne de gecenin prangalarına bağlanmasını anlamaya gerek vardır. Her ikisi de Hintli bir kralın elzem şahsi donatılarıdır ve fiziksel olarak düşünüldüğünde prangası bir hastalık, muhtemelen kendine has bir ödemdir.

      İndra ise Mitannilerin tanrılarıyla aynı kayıtlarda ortaya çıkar ve bu durum o zamanlar bile büyük bir tanrı olması gerektiğini göstermektedir. Ṛigveda’da ahlaki görkem bakımından Varuṇa ile İndra arasında kıyaslama bile yapılamaz. Ancak İndra görece çok daha sık bahsi geçen ve şüphesiz daha popüler olan ilahtır. Aslında ilahilerden birinde her iki ilahın yücelik konusundaki hak talepleri sanki kendi ağızlarından bizlere sunulmaktadır. Varuṇa dünyanın yaratıcısı ve onu devam ettiren ilah, İndra ise yenilmez savaş ilahı olarak hak iddia eder. Görünüşe göre ozan, İndra’nın üstünlüğünü tanıma eğilimindedir. Yine de muhtemelen Ṛigveda’nın onuncu kitabında kendisinden açıkça daha az bahsedildiğini saymazsak Varuṇa’ya tapınmanın bu dönemde zayıfladığına dair hiçbir somut kanıt bulunmamaktadır. Ve yüceliğindeki kaybın asıl nedeni Ṛigveda döneminin sonuyla ardından gelen çağda yaratıcı tanrı Prācapati ya da Vişvakarman kavramının büyümesine dayandırılabilir. Yüce görevlerinden bu şekilde azledilen Varuṇa gece ve sularla ilişkili hale gelmiştir.

      Mitra’nın sadece kendisine hitap eden bir tek ilahisi vardır ve bu ilahide nutuk çektiği zaman insanları bir araya getirdiğinden ve gözlerini kırpmadan bitkilerin filizlerini gözlediğinden bahsedilir. İnsanları bir araya toplama ve güneşin rotasını düzenleme özelliği tıpkı Persli kayıtlardaki kanıtların da gösterdiği gibi onun bir güneş tanrısı olduğu görüşünü doğrulamaktadır. Adı sık sık “arkadaş” anlamında kullanılsa da tanrının kelimenin bu kullanımından türediği kanıtlanmamıştır.

      SŪRYA (Levha III)

      Ders kitaplarında tembihlendiği üzere Güneş Tanrısı, kuzeyliler (örn. Persliler) gibi giyinmiştir. Öyle ki ayaklarından yukarı doğru, göğsüne kadar örtünmüştür. Ellerinden doğan iki nilüfer çiçeği tutar, başında bir taç vardır ve boynundan sarkan bir gerdanlık takar. Yüzü küpelerle süslenmiş ve beline bir kuşak bağlanmıştır. Özellikle kökenleri Persli Magianlara kadar uzanan Magalar tarafından takılan kutsal kuşaktan dolayı görüntüsü Pers etkisine işaret eder. Her ne kadar güneş kültü Vedik dönemde Hindistan’da biliniyor olsa da artık İran’dan yeni bir hayat tarzı kazanmıştır. Gujarat, Modhera’daki bir heykelden alıntılanmıştır.

      Mitra’nın karakterinin belirsizliği ve önemli bir şahsiyet olamaması, kısmen güneş tanrısı olarak başlıca rakibi Sūrya ile aynı döneme denk gelmesinden kaynaklanıyor olabilir. Sūrya daima asıl güneş unsuru olmuştur ve farklı şekillerde tasvir edilmiştir: Bir kuş, uçan bir kartal, benekli bir boğa, kıymetli bir gök taşı, göklerde beliren alaca renkli bir taş olarak. Ayrıca Mitra ile Varuṇa’nın silahı, arabalarının tekerlek çemberi ya da arabanın kendisi olarak görülmektedir. Şafak vakitlerinin dönümünde parlar ve Aditi’nin oğludur. Diğer birçok tanrının güneşi doğurduğundan bahsedilse de babası Dyaus’tur. Karanlığa ve cadılara karşı üstün gelir, hastalıklarla kötü rüyaları defeder ve hayatı uzatır. Yakıcı ateş olarak kem gücü İndra’nın onu mağlup edip tekerleğini çaldığına dair efsanede üstü kapalı bir şekilde belirtilmesinin dışında Ṛigveda’da pek bilinmez. Bu anlatı fırtına ile güneşin karartılmasını vurguluyor olabilir ve muhtemelen yakıcı ısısının hafifletilmesi olarak görülebilir. Ancak tam tersi bir açıklama getirmek de aynı derecede mümkündür. Başka bir görüşe göre Sūrya aslında Savitṛi yani “Canlandıran” ya da “Gayrete Geçiren”dir. Elleri, dili ve arabası altındandır. Tanrılar adına ölümsüzlüğü, insanlar için de hayatın uzunluğunu kazanan ve Ṛibhuları (kutsal sanatçıları) ölümsüzlüğe yükselten odur. Ozanların alışılagelmiş mübalağası dahilinde İndra, Mitra, Varuṇa, Aryaman ve Rudra’nın, Sūrya’nın iradesiyle bağımsız yönetimine karşı koyamadıkları belirtilmektedir. Pūşan ve Bhaga’yla yakından ilişkilidir ve hakkında şöyle bir beyit vardır:

      Tanrı Savitṛi’nin üstün ihtişamına erişelim:

      Böylece dualarımızı artırsın (Not 8)

      Vedik edebiyatında en bilindik mısra olup tüm Vedik öğreniminin başlangıcı olarak kullanılmıştır. Kendisi bir kez Pracāpati yani “Yaratıkların” ya da dünyanın efendisi olarak isimlendirilmektedir. Yine de kuşkusuz köken olarak mutlak soyut bir tanrı değil aksine ayrı bir ilaha yükseltilmiş güneşin etkin gücüdür.

      Görünüşe göre Pūşan (Besleyen) köken itibarıyla Savitṛi’ye benzemektedir. Kişiliği belirsizdir. Rudra gibi saçları örgülüdür ve sakallıdır. Mızrağın yanında çuvaldız ve üvendire taşımaktadır. Tahmin edileceği üzere arabasını atlar yerine keçiler çekmektedir ve temel yiyeceği yulaftır. Kırsal yaşamla bağıntısı hakkında yakıştırmalarla açıkça gösterilmektedir. Hiçbir sığırı kaybetmez, aksine onları güder. Koyunların yünlerini muhafaza edip düzleştirir. Ayrıca yolları açıp muhafızlık eder. Kurtları ve hırsızları yoldan defeder. Bu doğrultuda ölüleri atalarına götüren odur. Tıpkı Agni ve Savitṛi’nin ölüleri erdemlilerin gittiği yere götürdüğü gibi. Cennetle yeryüzü arasındaki yol boyunca sürekli yolculuk eder. Yine Sūrya ve Agni gibi annesi ile kız kardeşine kur yapar ve tanrılardan istediği güneş bakiresiyle evlenir. Bu yüzden kendisinden evlilik töreninde gelinin elini tutması ve onu götürüp kutsaması istenir. Kendisine sıkça Soma ve İndra ile tapınılır. Ancak en çok Bhaga ve Vişṇu ile tapınıldığına rastlarız. “Parlak” olarak adlandırılır ve diğer yerlerde Savitṛi’nin lakabı olan Agohya (Gizlenmemiş Olan) ismini de taşır. Mükemmel bir “Refah Veren”dir ve muhtemelen insanların sürülerine karşı yardımsever, evliliklerinde lütufkârdır ve ölümlerinde güneş ile cennet diyarına olan yolculuklarında ruhların kılavuzu özellikleriyle güneşi en iyi derecede temsil edebilir. Avesta Mitrasının sığırları büyütme ve eve geri getirme nitelikleri vardır.

      Yine de güneşin bir başka biçimi de Yama ile Manu’nun babası Vivasvat’tır ve bu yüzden bir bakıma insan ırkının atasıdır. İlk kez haoma’yı hazırlayan Yima’nın babası Avesta Vivanghvant’ı ile aynıdır ve Ṛigveda’da kurban etmeyle de ilişkilidir. Elçisi Agni ya da Mātarişvan’dır. Onun evinde tanrılar keyiflenir. Ayrıca Soma, İndra ile Aşvinler onun yakın arkadaşıdır. Yine de ona tapan herhangi biri yaşlanmadan önce Vivvasvat’ın oku kendisini cezalandırmasın diye dua ettiği için mizacının korkunç bir özelliğinin olması gerekir. Agni gibi, şafağın başlangıcında aydınlık saçar. Doğan güneşten başka bir şey olmaması da ihtimal dışı değildir. Avesta’da olduğu kadar Ṛigveda’da önemli olmayan kurban eden olarak karakteri muhtemelen özel bir gelişme olabilir. Diğer yandan kökeni itibarıyla Ṛigveda’daki Manu gibi ilk kurban