bir su perisiyle özdeşleştirilmesi pek olası değildir. Zaten ayın herhangi bir özelliğini taşımaz. Yine de yıldırımın bir başka biçimi Mārarişvan (annesinin içinde büyüyen), fırtına bulutudur. Vivasvat’ın elçisidir ve Hindistan’ın Prometeus’u olarak Agni’yi insanların yanına indirir. Agni’yi anlaşmazlıklarla insanoğlunun yurdu için üretir. Benzer biçimde yıldırım “Tek Ayaklı Keçi” (Aja Ekapād) ile temsil edilebilir. Aja Ekapad’ın adı zaman zaman hava tanrıları arasında anılır. Keçi, yıldırımın çakışının hızlı hareketini, tek ayak ise yıldırımın yeryüzünde düştüğü tek yeri temsil etmektedir. Bununla birlikte bu müphem olgu güneşle ilgili de olabilir. Apāṃ Napāt ve Aja Ekapād ile “Derinlerin Sürüngeni” (Ahi Budhnya) meydana gelir; suların içinde doğup boşlukların içindeki akıntıların dibinde oturur. Tapınanlarına zarar vermemesi için yalvarılmaktadır. Böylesi bir yakarış tanrının doğası hakkında tekinsiz bir şeye işaret eder. Ayrıca ismi onu Vṛitra ile birleştirmektedir. Vṛitra’nın temsil edebileceği düşünülen hayırsever özelliği, bu durumda ejderha, insanlara karşı dost olarak algılanmaktadır.
Havanın, yani rüzgârın, diğer büyük özelliği Vāta ya da Vāyu tarafından temsil edilmektedir. Bunlardan ilki önemli ölçüde daha doğaldır, ikincisi ise daha kutsaldır. Bu yüzden Vāyu çoğu zaman kendisi gibi büyük bir soma içicisi olan İndra’yla ilişkilidir. Vāta ise sadece kendisi gibi küçük olan doğa tanrısı Parcanya'yla ilişkilidir. Tvaşṭṛi’nin damadı Vāyu çok hızlı düşünür ve bin gözlüdür. Arabasını çeken doksan dokuz ya da bin çift atı vardır. Berrak soma içer ve nektar veren inekle bağlantılıdır. Hızla döner, biriken tozla koşturur. Asla dinlenmez. Doğum yeri bilinmiyordur. İnsanlar haykırışlarını duyarlar fakat vücudunu göremezler. Tanrıların nefesidir. Şifa estirir ve ışık üretebilir. Eddic Wodan ya da Odin'le özdeşleştirilmesi hâlâ doğrulanmamıştır.
Parcanya sulu bir arabayla etrafta uçuşan ve kırbayı2 aşağı doğru çeken bulutu temsil eder. Çoğu kez boğa veya bulutlar dişi olduğu için inek olarak görülmektedir. Tohumla yeryüzünü canlandırır. Sayesinde rüzgârlar eser ve yıldırımlar düşer. Göklerin gürlemesini sağlayandır ve bitkilere, çimenlere, ineklere, kısraklara ve kadınlara çoğalmayı bahşedendir. Hatta karısı yeryüzü olan kutsal baba olarak adlandırılır ve tüm dünyaya hükmettiği söylenir. Kendisine bir buzağı üretir; muhtemelen yıldırım ya da soma içkisidir. Bazen Marutlarla ilişkilendirilir ve kesinlikle sonradan suretine büründüğü İndra’nın akrabasıdır. Litvanyalı gök gürültüsü tanrısı Perkūnas’ın kendisiyle özdeşleştirilebileceği belirsizdir.
Sulara da kendi hesaplarına tanrıça olarak seslenilir; anneler, genç eşler ve nimetlerin bağışlayıcısıdırlar. Deva bahşedip uzun bir hayat bağışlarlar. Çoğunlukla balla ilişkilendirilirler. Bazen içlerinde soma olduğu düşünülebilir.
Şiva’nın modeli olan Rudra, Ṛigveda’da sadece üç ilahide anılsa da kendisi halihazırda dikkat çekici özellikler taşımaktadır. Tıpkı Pūşan gibi örgülü saçları vardır. Dudakları hoş biçimlidir ve esmer tenlidir. Elinde yıldırım tutar, ok ve yay taşımaktadır. Gökyüzünden fırlattığı yıldırım saplı atışı yeryüzünün içinden geçer. Pṛşni’den Marutları var etmiştir ve kendisinin üç anneden geldiğine işaret eden Tryambaka ismini taşır. Muhtemelen bu isim evrenin üç katlı bölümlenmesini ima etmektedir. Sert ve güçlü bi yapıya sahiptir. Dünyanın hâkimi, büyük cennet Asura’sı, cömert, adına kolayca dua edilen ve uğurlu bir ilahtır. Ancak bu sonraki sıfatı Şiva (Not 14) henüz kendisiyle ilişkilendirilmemiştir.
Yine de Rudra korkunç bir ilahtır. Kendisine tapınanları, ebeveynlerini, erkeklerini, çocuklarını, büyükbaş hayvanlarını ya da atlarını gazabıyla katletmesin ya da incitmesin diye yalvarıldığından öfkesi onaylanmayan biridir. Kötü niyetine karşı çıkılır ve yiyecekler için lütfu istenir. Kendisine insan katleden de denir. Diğer yandan tedavi etme güçleri ve bin tür şifası vardır. Hastalıkları ve rahatsızlıkları gidermesi istenir. Muhtemelen yağmur anlamına gelen jalāṣa adında özel bir şifası vardır. Yaradılışının bu yönü, diğeri kadar önemli olup kendisinin yıldırım olduğu görüşüne inandırıcılık kazandırmaktadır. Yıldırım genellikle yıkıcı ve korkunç bir araç olarak görülür. Ancak yıldırımın içinde aynı zamanda fırtınadan sonra dinginlik barındıran bir güç bulunur. Üstelik yıldırımın çarpmasının yanı sıra bağışlaması sayesinde merhametli olarak da görülür. Oysa yaradılışı, ateş tanrısı ile rüzgâr tanrısının birleşimi olarak görülmektedir. Rud’dan (Ulumak) türeyen ismi Rudra, “Uluyan” anlamına gelir. Rüzgârların içinde esip gürleyen ölülerin ruhlarının lideri ve hastalıkların insanlara hızla yayıldığı orman ve dağ tanrısı olarak görülmektedir.
Rudra’nın oğulları Marutlardır, fırtına bulutu Pṛşni’nin çocukları, cennetin kahramanları ya da erkekleridir. Yıldırım kahkahasından doğmuşlardır. Yaşları, yaşadıkları yer, akılları bakımından eşittirler ve sayılarından yetmiş ya da altmışın üç katı olarak bahsedilir. Tanrıça İndrāṇī’yle ilişkilidirler. Her ne kadar sevimli eşleri onların arabasıyla giden Rodasī olsa da. Ateş kadar parlaktırlar. Omuzlarında mızrak, ayaklarında halhal, göğüslerinde altın takı, ellerinde ateş gibi yıldırım ve başlarında altın miğfer vardır. Benekli atlar arabalarını çeker. Acımasız ve korkunçturlar ancak yine de çocuklar ve buzağılar gibi oyuncudurlar. Siyah sırtlı kuğudurlar, dört dişli yabandomuzudurlar ve aslanlara benzerler. Geliştikçe dağları titretirler, ağaçları kökünden sökerler ve vahşi filler gibi ormanı yarıp geçerler. Tozu dumana katarlar ve bütün yaratıklar önlerinde titrer. En büyük başarıları yıldırımın ortasında ürettikleri yağmuru yapmaktır ve böylece yeryüzünde bir nehir şekillenir; Marudvṛdhā (Marutlardan Hoşlanan). İlahi söylediklerinde kudretini yükseltebilecekleri İndra’nın yakın arkadaşıdırlar. İlahiyi söyleyerek güneşin parlamasını ve dağın yarılmasını sağlarlar. İndra’ya Vṛitra’yı öldürmekte yardım etmekle kalmazlar, başarıları sırf kendilerine ait gibidir. Ancak çarpışma ânında bir kez onu yüzüstü bırakmışlar ve görünüşe göre bu sebeple tartışma çıkmış. İndra’yla ilişkilendirilmedikleri zamanlarda, daha düşük bir derecede de olsa, babaları Rudra’nın kötücül tarafını sergilerler. Bu yüzden savurdukları ok ve yayın yönünü değiştirmeleri için yalvarılır. Bir yılanınkine benzer gazapları onaylanmaz. Şeytanın onlardan geldiği söylenir. Buna karşın yine Rudra’nınki gibi Sindhu, Asiknī nehirleri, deniz ve dağlardan getirdikleri şifalı tedavileri vardır.
Rüzgârların nitelikli kullanımı doğrultusunda, Marutların fırtına tanrıları olduklarına pek şüphe yoktur. Diğer kayda değer görüş ise onların aslında ölülerin fırtına rüzgârlarının içine giden ruhları oldukları yönündedir (Not 15). Ancak bunun hakkında, en azından Ṛigveda’da, hiçbir ipucu bulunmamaktadır. “Ölmek” anlamına gelen mṛ kökü bu açıklama için yeterli bir temel oluşturmaz. Çünkü isimleri aynı derecede “parlamak” ya da “ezmek” anlamındaki mṛ kökünden geliyor olabilir. Bunlardan herhangi biri suretlerine uygun gelebilir. Sonraki günlerde göreceğimiz üzere konumlarından düşüp Vaisyaların semavi karşılıkları haline gelmişlerdir. Vaisyalar ise yeryüzündeki Brāhmaṇalar (rahipler) ve Kşatriyalar (savaşçılar) gibi iki yüksek kast sınıfından ayrı bir bir halktır. Sonunda ancak minyatür tanrı seviyesine indiler. İsimleri “rüzgâr”la eşanlamlı oldu. Günümüzde hatıraları neredeyse ortadan kayboldu.
İkinci