daha cılız kişilikler ise Dhātṛi yani “Kurucu”, İndra ya da Vişvakarman’ın lakabı, Vidhātṛi yani “Elden Çıkaran”, ayrıca bu ilahların bir lakabı, Dhartṛi yani “Destekleyen” ve Trātṛi yani “Koruyucu”dur. Agni ya da İndra’nın bir lakabı ve bir ilahide ortaya çıkan lider tanrıdır. Bunlar arasında sadece Dhātṛi’nin daha sonra bir yaratıcı ve Pracāpati’nin eşanlamlısı rütbesine yükselmesiyle önemli bir tarihi olmuştur. “Yaratıkların Efendisi” olarak bu tanrının ismi Soma’nın ve Savitṛi’nin lakabı olarak kullanılmaktadır. Ancak serbest bir ilah olarak doğurgan kılma gücünün övüldüğü Ṛigveda’nın sadece onuncu ve son kitabında ortaya çıkmaktadır. İlahilerin birinde cennetle yeryüzünün, suların ve yaşayan her şeyin yaratıcısı bir ilahtan Hiraṇyagarbha yani “Altın Tohum”dan bahsedilir. Şüphesiz “Altın Tohum” Pracāpati’dir ancak “Hangi Tanrı” (kasmai devaya) nakaratından sonra Kim (Ka deva) gibi bir ilah evrilmiştir.
Başlangıçta tüm yaratılmış canlıların tek efendisi olarak doğan Hiraṇyagarbha belirdi.
Yeryüzü ile cenneti hazırlayıp destekledi. Adağımızla hangi tanrıya tapınacağız?
Hayat nefesini, güç ve kudreti veren, buyruklarını tüm tanrıların kabul ettiği odur.
Gölgesi ölüm olan, parıltısı ölümsüz kılan odur. Adağımızla hangi tanrıya tapınacağız?
İhtişamıyla nefes alan ve uyuyan bütün canlı dünyaların tek hâkimi olan kim?
Hem insanların hem büyükbaş hayvanların efendisidir o. Adağımızla hangi tanrıya tapınacağız?
Kudreti sayesinde, şu karlarla kaplı dağlar onundur. İnsanlar denizler ve Rasā’ya onun malı derler.
Onlar onun kollarıdır, gökyüzünün bu diyarları onundur. Adağımızla hangi tanrıya tapınacağız?
Sayesinde gökler sağlam ve yeryüzü sabittir. Onunla ışık diyarı ve gökkubbe yerinde durur.
Havadaki diyarları ölçen odur. Adağımızla hangi tanrıya tapınacağız?
Yardımıyla desteklediği iki ordu yürekleri titrerken huzurunda savaşa hazır görünür.
Üzerlerinde doğan güneş parlar. Adağımızla hangi tanrıya tapınacağız?
Agni’yi yaratan ve evrensel tohumu barındıran kudretli sular geldiği zaman,
İşte o zaman tanrıların bir ruhu meydana gelir. Adağımızla hangi tanrıya tapınacağız?
Üretkenlik gücünü içeren ve tapınmayı sağlayan tufanları kudretiyle denetledi.
Tanrıların tanrısıdır, hem de tek başına. Adağımızla hangi tanrıya tapınacağız?
Ne yeryüzünün babası ne de kanunları mutlak olan göklerin yaratıcısı bizi asla incitmesin,
Engin ve berrak suları getiren odur. Adağımızla hangi tanrıya tapınacağız?
Ey Pracāpati! Tüm bu yaratılanları bir tek sen anladın. Hem de bir tek sen.
Sana yakardığımızda gönlümüzün isteklerini bize bağışla. Sahip olduklarımız elimizde kalsın. (Not 5)
Bu bölüm onun büyük tarihinin başlangıç noktası olup mutlak fakat bedenen Brahmā olduğu düşüncesine yol açmaktadır.
Daha sonra Pracāpati’nin kişiliğiyle birleştirilen onuncu kitaptaki bir başka canlı örnek Vişvakarman’dır (Her Şeyi Yaratan). İsmi önceden İndra’nın ve güneşin lakabı olarak kullanılmıştır. Gözleri, yüzü, iki yanında kolları ve ayaklarıyla tasvir edilse de sonradan Brahmā gibi dört yüzlü olarak resmedilir. Kanatları vardır ve sözün efendisidir. Ayrıca tanrıların isimlerini belirlemektedir. En yüce tayf, kurucu ve düzenleyicidir. Muhtemelen kökeni itibarıyla sadece güneşin bir biçimidir ancak gelişimi süresince mimar olarak Pracāpati’nin kişiliğinin bir yönü haline gelmiştir.
Yüce varlığın başka bir çehresi, Purusa Sūkta ya da “İnsanın İlahisi” ile temsil edilir. Kadim bir Puruşa’nın kurban edilmesiyle evreninin kökenini tanımlamaktadır. Puruşa’nın aslında tüm evren olduğu söylenir. Kurban edilişiyle başından gökyüzü, göbeğinden atmosfer ve bacaklarından yeryüzü yaratılmıştır. Gözünden güneş doğar, zihninden ay, nefesinden rüzgâr ve Agni ile Soma ağzından çıkar. İnsanlığın dört ayrı sınıfı ise sırasıyla başı, kolları, kalçası ve ayaklarından üretilmiştir. Puruşa’ya Hint dininin tamamında ve hatta Hint felsefesinin tümü boyunca Pracāpati’nin konumu verildiği için hakkındaki düşünce çok önemlidir. Diğer yandan dünyanın kökeninin bir devin kurban edilmesiyle özdeşleştirilmesinin temelinde ilkel bir düşünce yatmaktadır. (Not 6)
Farklı bir soyutlama Manyu’nun (Gazap) ilahlaştırılmasında karşımıza çıkar. Kökenini İndra’ya karşı duyduğu öfkeye borçlu olup Ṛigveda’da iki ilahide ismi geçmektedir. Karşı konulmaz bir kudrete sahiptir ve kendi kendine var olmuştur. Ateş gibi parlar, Vṛitra’yı katletmiştir, Marutlarla bir aradadır, İndra gibi zafer ve varlık bahşeder. Tapas (Gayret) ile birleşerek tapınanları koruyup düşmanları öldürür. Nitelikli diğer şahsiyetler genellikle dişi olup diğer dişi ilahlarla birlikte ele alınacaktır.
Ṛigveda’daki tanrıçalar, tanrıların yanında görece küçük bir role sahiptir. Sarasvatī’nin kısmen daha az önemli olmasına karşın aralarında yüce olarak bir tek Uşas bulunur. İndra, Varuṇa ve Agni’ye sırasıyla İndrāṇī, Varuṇānī ve Agṇayī tahsis edilmiştir ancak bunlar sadece isimdir. Çoğu kez Dyaus ile isimlendirilen Pṛithivī’nin (Yeryüzü) kendisine ait sadece bir ilahisi vardır. Diğer yandan Rātrī’ye (Gece) yıldızlarla aydınlatılmış parlak gece olarak tapınılır. Onun yaklaşmasıyla kuşların yuvalarına aceleyle uçuşmaları gibi insanlar evlerine dönerler. Ayrıca kendisinden hırsız ve kurtları uzak tutması istenir. Aslen gök gürültüsünün bir kişileşmesi olan Vāc (Söz) kendisini tarif eden bir ilahide methedilir. Bütün tanrılara eşlik eder ve Mitra ile Varuṇa’yı, İndra ile Agni’yi ve Aşvinleri destekler. Rudra’nın yayını dinsizlere karşı büker. Puranndhi, yani Avestalı Pārendi, bereket tanrıçasıdır ve ismi Bhaga ile anılır. Diğer yandan muhtemelen bir başka bereket tanrıçası Dhişaṇā on iki kez görülür. Tereyağı elli ve tereyağı ayaklı İḷā’nın ise daha somut bir temeli vardır. Çünkü adak töreninde sunulan tereyağı ve sütün kişileştirilmesidir. Bṛhaddivā, Sinīvālī, Rākā ve Guṅgū isimden başka bir şey değildir. Pṛşni daha gerçektir. Marutların annesidir, muhtemelen de lekeli fırtına bulutudur. Saraṇyū ilginç ancak bölük pörçük bir mitte yer alır. Tvaşṭṛi kızıyla Vivasvat için bir düğün düzenlemiş ancak tören esnasında gelin ortadan kaybolmuş. Bunun üzerine tanrılar Vivasvat’a benzeyen bir gelin vermişler lakin bir bakıma Saraṇyū yine de Yama ve Yamī’nin yanı sıra Aşvinleri doğurmuş gibi görünmektedir. Çünkü ilgili ilahide ondan “Yama’nın annesi” olarak bahsedilmektedir. Saraṇyū, Vivasvat’a Yama ile Yamī’yi doğurmuş ve sonra kendisine benzeyen bir bedenle yer değiştirerek kısrak kılığında kaçmıştır. Bununla birlikte Vivasvat at kılığında onu takip etmiş ve bir araya gelmişlerdir. Saraṇyū Aşvinleri doğurmuş, onun yerine geçen ise Manu’yu doğurmuştur. Tilphossan Erinyelerine (Not 7) ilginç derecede benzediğinden, efsane eski olabilir ancak isimler dilsel anlamda uyuşmuyor. Her halükârda efsanenin “Suretinin Oğlu”