bu!” dedi kız ama delikanlı ısrar edince kapıya gidip kuğunun hangi yöne doğru uçtuğunu gösterdi.
Hava hâlâ karanlıktı ve yolun yabancısı olduğundan yavaş ilerliyordu. Gün ağarınca bütün gün var gücüyle koşturdu. Geceye doğru neredeyse tükenmişti, yakınlarda dinlenebileceği bir başka köy olduğunu görünce sevindi.
Bu köyde de gözcülük yapan bir baykuş vardı; boz renkli ve büyüktü. Delikanlıyı uzaktan görünce kamptakilere seslendi, “Guk-guk! Ziyaretçimiz var!”
Derin Ses’i Şef’in çadırına götürdüler ve tıpkı önceki gece olduğu gibi yemek ikram ettiler. Bu sefer, Şef’in kızı güzel ve nazikti.
“Bu, büyük ağabeyimin karısı olsun,” diye düşündü delikanlı, “çünkü büyük ağabeyim bana karşı hep iyi davranmıştır.”
Bütün gece mışıl mışıl uyudu. Şafak sökerken uyandı. Hiç vakit kaybetmedi. Şef’in kızı, bütün sorularına hemen cevap verdi. Kızıl Kuğu’nun önceki gün öğleden sonra oradan geçtiğini söyleyip ne tarafa gittiğini gösterdi. Çayıra giden en kısa yolu da işaret etti.
Güneş doğana kadar yavaşça ilerledi, sonra yine koşturmaya başladı. Çok hızlı koşuyordu. Hatta bir ok fırlatıp onu geçmeye çalışıyordu. Hakikaten ona göre yavaş kalan ok, arkasına düşüyordu. Daha hızlı ilerlemesine yardım ettiği için ikinci gün de bunu defalarca yaptı. Akşama doğru, yakınlarda bir kasaba göremeyince bütün gece yol alması gerekeceğini düşünerek daha yavaş yürümeye başladı.
Hava karardıktan kısa bir süre sonra ormanda küçük bir ışık çarptı gözüne. Yakınlarda küçük bir çadır olduğunu gördü. İhtiyatlı adımlarla ilerleyerek kapı eşiğinden içeri baktı. Ateş başında yaşlı bir adam oturmaktaydı, başını öne eğmişti.
Derin Ses çıt çıkarmadığı halde yaşlı adam, “İçeri gir, torunum,” diye seslendi.
Delikanlı çadıra girdi.
“Otur bakalım,” dedi yaşlı adam, kendisinin tam karşısındaki yeri işaret ederek. “Üstünü başını kurut. Yorgun olmalısın, biraz dinlen. Ben de sana yemek hazırlayayım. Suyla dolu tencerem ateşin yanında durur.”
Derin Ses ocağın her tarafına baktı ama tencere falan göremedi. Bir anda içi su dolu toprak bir tencere ortaya çıktı. Yaşlı adam bir darı tanesi ile bir çayüzümü alıp tencereye koydu ve kaynaması için ateşe yerleştirdi. Derin Ses acıkmıştı ama iyi bir akşam yemeği yiyebileceğinden şüpheliydi.
Su kaynayınca ihtiyar adam tencereyi ocaktan aldı ve delikanlıya, tencere gibi topraktan yapılmış bir tabak ve kaşık uzatarak yemekten koymasını söyledi.
Derin Ses çorbayı öyle lezzetli buldu ki tencerenin dibi görünene kadar tabağını tekrar tekrar doldurdu. Utanmıştı ama karnı hâlâ açtı.
Daha ağzını açamadan yaşlı adam, “Ye, torunum. İyice doyur karnını,” diyerek tencereyi gösterdi. Tencere bir anda yeniden dolmuştu.
Derin Ses, yine bütün çorbayı sildi süpürdü. Bu defa açlığı yatışmıştı. Sonra tencere ortadan kayboluverdi.
“Torunum,” dedi yaşlı adam Derin Ses yemeğini bitirince, “güç bir yola çıkmışsın ama başarılı olacaksın. Kararlı ol ve karşına çıkabilecek şeylere hazırlan yeter. Yarın gün batana dek yol alacaksın. Sonra büyücü dostlarımdan biriyle karşılaşacaksın. Sana yiyecek ikram edip yatacak yer verecek ve benim söylemeye izinli olduğumdan çok daha fazlasını anlatacak. Sebat et, yeter. Yarından sonraki gün, sana bilmek istediğin her şeyi ve dileğine nasıl erişeceğini söyleyecek bir kişiyle daha tanışacaksın.”
Derin Ses, beyaz ve yumuşacık buffalo kürkünde yatıp mışıl mışıl uyudu. Yaşlı adamın sözleri onu çok mutlu etmişti.
Büyücü adam akşam yemeğinde yaptığı gibi kahvaltı hazırladı. Ardından delikanlı yola çıktı. İkinci büyücü, kendisine anlatıldığı gibiydi. Yine sihirli tencerede yapılan yemekten yedi ve beyaz buffalo kürkünden yatakta uyudu.
İkinci büyücü, genç adamın başarısından o kadar emin gözükmüyordu. “Niceleri yürüdü bu yolu senden önce,” dedi, “ama hiçbiri geri dönmedi. Göreceğiz bakalım, göreceğiz.”
Bu sözler, Derin Ses’in cesaretini sınamak için söylenmişti. Delikanlı, ilk büyücünün sözlerini hatırlayıp kararlılığını korudu.
Ertesi sabah kahvaltıdan sonra hızla yol aldı, çünkü üçüncü büyücünün ona Kızıl Kuğu hakkında anlatacaklarını çok merak ediyordu. Gelgelelim, bütün gün koşmasına rağmen üçüncü eve diğerlerinde olduğu gibi çabuk varamadı.
Önceki iki gece olduğu gibi hazırlanan akşam yemeğinin ardından büyücü, “Torunum, yarın akşam Kızıl Kuğu’nun evine varacaksın. O bir kuş değil, çok güzel bir kızdır; bugüne dek yaşamış en güzel kız! Babası bir büyücüdür ve çok zengindir. Serveti çok değerlidir çünkü deniz kabuklarının6 çoğu Büyük Tuz Gölü’nden getirilmiştir. Kızı her türlü hazineden daha değerlidir onun için. Kızıl Kuğu babasını çok sever. Hayatı, onu rahat ettirmeye çalışmakla geçmektedir. Ne var ki yaşlı adamın başına bir talihsizlik geldi. Kafasına sıkıca bağladığı ve gece gündüz çıkarmadığı hazinesinin başlığını kaybetti. Sihirli bir başlığı olduğunu duyan bir Kızılderili kabilesi günlerden bir gün onu ziyaret ederek şeflerinin kızının çok hasta olduğunu ve onu iyileştirebilecek tek bir şey olduğunu söylediler: Hazinesinin sihirli başlığını görmek. Büyücü elçilerden şüphe etmedi ama kızı yanına getirmeleri için onları ikna etmeye çalıştı. Kızın yerinden kalkamadığını söylediler. Bunun üzerine yaşlı adam, içinden hiç gelmese de başlığını çıkarıp Şef’e gönderdi. Gerçekte bütün bu hasta kız hikâyesi bir uydurmaydı. Başlığı ele geçirince ihtiyar adamla dalga geçtiler. Kuşların gagalaması ve gelip geçen yabancıların alay etmesi için başlığı bir direğe taktılar. Yaşlı adam başlığı geri alacak kadar güçlü değildi ama günün birinde genç bir savaşçının ona yardım edeceği söylenmişti kendisine. Kızıl Kuğu, Düşen Yapraklar Dolunayı’nda7 bu cesur adamı aramaya gider, görevi başarırsa onun eşi olacağına dair de ant içmişti. Torunum, pek çok delikanlı Kızıl Kuğu’nun peşinden gitti ama başarısız oldu. Yine de senin daha şanslı olduğunu düşünüyorum. Kızıl Kuğu’nun çadırına gittiğinde büyücü sana her şey hakkında sorular soracak. Ona hayallerinden bahset, koruyucu ruhlarının senin için yaptıklarını anlat. O zaman senden hazinesinin başlığını geri getirmeni isteyecek, başlığı nasıl bulacağını ve onu kaçıran kötü insanları cezalandırmak için ne yapman gerektiğini söyleyecek.”
Derin Ses, böyle güzel bir kızla evlenme şansının olduğunu duyunca çok sevindi. Ertesi gün neşe içinde ormanda oradan oraya koşturdu. Başarısız olabileceği düşüncesi aklından bile geçmiyordu. Akşama doğru derin inleme sesleri duydu. Bunların Kızıl Kuğu’nun çadırından geldiğini düşündü.
Çok geçmeden güzel bir çadıra geldi. İçeri girince çadırın ortasında oturan büyücüyü gördü. Yaşlı adam, iki eliyle başını tutmuş acı içinde inliyordu.
Yaşlı adam akşam yemeğini hazırladı. Kimsenin Kızıl Kuğu’yu görmesine ve hatta çadırda olup olmadığını bilmesine bile izin verilmiyordu. Ama Derin Ses, odayı bölen bir perde olduğunu fark etti. Ayrıca perdenin arkasından kanat çırpışına benzer sesler duydu.
Heyecanlanmamış,