zamanlar, en güzel olduğu ve dolayısıyla en formda olduğu zamanlardır. Diğer kadınlar kendi aralarında ondan Dearth diye söz eder. Bayan Purdie, tıpış tıpış yürüyen türden bir erkek için daha doğru bir yoldaştır. Nazik ve kibardır; sevdiğinin omzuna başını koyarak alır istediğini, Dearth ise silah zoruyla. Joanna Trout, bu ikisinden de neşeli bir kadındır. Birine duygusal bağlılık hissetmediği zamanlar güleç yüzlü ve güzel vücutludur ama “aşk” kelimesini duyduğu an yüzünden ve bedeninden vazgeçebilir. Joanna’nın kalbi titreşti mi mizah anlayışı yok oluverir ve en sıkıcı adam bile ona karşı ilk adımı atabilir. Geriye mağrur Leydi Caroline Laney kalıyor. Kendisi, kısa süre önce fevkalade seçkin bir okuldan mezun olmuştur ve burada R’leri Ğ olarak telaffuz etmek öğretilir. Leydi Caroline’a da bundan başka bir şey öğretilmemiştir, zaten evlilik konusunda başarılı olmak için başka bir şey bilmeye gerek yoktur. R’leri Ğ olarak telaffuz eden her kadın, bir eş bulacaktır. Centilmen erkekler buna bayılır.
Eski usul nezaket, bu kadınların her birini, onlar kendilerini nasıl değerlendiriyorsa öyle kabul etmeyi emrediyor. Neyse ki bu değerlendirmeler hepsi için olumlu. Onlarla ilk tanıştığımız akşamda kendileri hakkında o saate kadar olan kanılarını kastediyoruz. Ertesi sabah onlara veda ederken kendileri hakkındaki görüşleri geçici olarak değişmiş olabilir. Aynaları her birine sevimli bir yüz göstermektedir. Bu, klasik anlamda mükemmel bir yüz olmasa da o değişken zarafeti haizdir ki İngiliz kadınlarının en güzelleri böyledir. Ketum tabiatının ele verdiğinden çok daha fazlasını görüp yaşamış bir kadındır bu. Bazen gülümser ama pek sevimli olmayan bir şekilde kontrol ettiği o tavizin ardında, “bilgi” denen o iç çekiş saklanmaktadır. Son derece ilginç bir yüz, gizemli bir yüz. Öyle ki mezar taşına şu satır yazılsa yeridir: “Erkek olsaydım, burada yatan kadınla ne maceralar yaşardım kim bilir.”
Peki, bu kadınlar çok mu benziyor birbirlerine? Onlar bunu inkâr edecektir, bu yüzden kendi değerlendirmemizi yapmamız gerek. En azından oturma odasında gözüktükleri şu an itibarıyla ortak bir ilgileri olması bakımından birbirlerine benzemektedirler. Yemek odası kapanır kapanmaz, niyetleri belli olur. Ne tuhaftır ki erkeklerden kurtuldukları an oyun başlar.
ALICE DEARTH
(En karanlık ama aynı zamanda en cesur ruh)
Bir saniyeyi bile boşa harcamamalıyız. Kararımızı verdik, öyle değil mi?
JOANNA
Şimdi tam zamanıdır.
BAYAN COADE
(Hem sevinip hem de şaşırarak)
Evet, yapacaksak şimdi olmalı. Ama yapmalı mıyız?
ALICE
Elbette. Hem de erkekler gelmeden.
MABEL PURDIE
Erkekleri beklememiz gerekmez mi? Onlar da bizim kadar içinde bu işin.
LEYDİ CAROLINE
(Açılış sözlerinde yalnızca bir R sesi olduğu için şanssız)
Lob onlarla olacak. Bu iş yapılacaksa, şimdi yapılmalı.
BAYAN COADE
Lob’a haksızlık olmaz mı bu? Ne de olsa ev sahibimiz.
JOANNA
Tabii ki ona haksızlık olacak ama haydi yapalım artık şunu, Coady.
BAYAN COADE
Evet, yapalım!
MABEL
Bayan Dearth yapıyor zaten.
ALICE
(Bir telgraf yazmakta)
Elbette, yapıyorum. Erkekler gelmiyor, değil mi?
JOANNA
(Keşif halinde)
Hayır. Kocan bir bardak Porto şarabı daha içiyor.
ALICE
Eminim öyledir. Biriniz çağırsın lütfen.
(Cesur Joanna çağırıyor.)
BAYAN COADE
Zavallı Matey!
LEYDİ CAROLINE
Başına gelecekleği fazlasıyla hak ediyoğ.
JOANNA
Geliyor! Komplocular gibi bir arada durmayın öyle.
BAYAN COADE
Komplocuyuz zaten!
(Hemen bir yer bulurlar ve zavallı uşak gözüktüğünde lortlarını bekleyen leydiler gibi oturup kalmışlardır. Matey, güçlü kuvvetli bir adamdır.
Düelloya girse önüne geleni alt edebilir. Ama şimdilik aklın, fiziksel güce üstün gelmesini hoş görmeliyiz.)
ALICE
(“Tehlikenin parlak yüzü” önünde daima güçlüdür.)
Ah Matey, keşke şu telgraf yetişseydi.
MATEY
(Herkesin sevgilisi)
Pekâlâ, hanımefendi. Köy postanesi saat sekizde kapandı ama mesajınız önemliyse…
ALICE
Önemli. Sen de çok akıllı birisin, Matey. Eminim sana yardım etmeleri için onları ikna edebilirsin.
MATEY
(Telgrafı alır.)
Bizzat ilgileneceğim, hanımefendi. Gönderileceğinden emin olabilirsiniz.
(Coady kısa bir iç çeker ki bu, örgüde bir ilmik atmaya denktir.)
ALICE
(Artık Dearth olmuştur.)
Teşekkürler. Anlaman için telgrafı okusan iyi olur, Matey.
(Matey mektubu okur. Kadınlara aynı şekilde inanmayacaktır artık. Dearth, hırıltılı bir sesle devam eder.)
Yüksek sesle oku, Matey.
MATEY
Ah, hanımefendi!
ALICE
(Hırıltısız)
Yüksek sesle.
(Böylece bu ölümcül mektubu okumaya teşvik edilir.)
MATEY
“Polis Karakolu’na, Büyük Cumney.
Yarın sabah ilk iş olarak uşak Matey’yi tutuklamak üzere memur gönderin. Yüzüklerimizi çalmıştır.”
ALICE
Evet, çok doğru.
MATEY
Hanımefendi!
(Fakat kadının eline bir kitap aldığını görünce Leydi Caroline’a döner.)
Leydim!
LEYDİ CAROLINE
(Sesi, Dearth’ünkinden daha soğuktur.)
Kaç yüzük olduğunu da söylemeli miyiz?
ALICE
Evet, yüzüklerin sayısını da ekle, Matey.
(Matey sayıyı eklemez ama gösterişsiz kıyafetinin cebinden üç yüzük çıkarır ve bir haysiyet gösterisi olmaksızın sahiplerine