Francis Espinasse

Voltaire'in hayatı


Скачать книгу

>“İtalya’nın Rönesans’ı, Almanya’nın Reform’u, Fransa’nın ise Voltaire’i var. Voltaire, ülkesi için hem Rönesans hem de Reform anlamına geliyor. Ayrıca Fransız İhtilali’nin yarısını da ona borçlular.”– Will Durant

      Önsöz

      Bundan yaklaşık bir buçuk sene önce yaptığımız yayın kurulu toplantısında hepimizi heyecanlandıran bir karar aldık. Aforizma Dizisi ile başladığımız, Bir Nefeste Dizisi ve Dünya Masalları Dizisi’yle devam ettiğimiz dizilerimize bir yenisini daha ekleyecektik: Biyografi Dizisi. Birkaç yayınevinde gayet başarılı biyografiler olmasına rağmen hem günümüz okur kitlesine hitap eden hem de kişilerin hayatlarının en sıradan detaylarını bile son derece canlı bir şekilde anlatan kitaplarda bir boşluk olduğunu fark ettik. Bu alanda gördüğümüz boşluğu doldurmak için hemen kollarımızı sıvadık ve işe koyulduk.

      Öncelikle biyografisini okumak istediğimiz ve hayatını ilginç bulduğumuz tarihi kişilikleri belirledik. Sonra bunların arasında yayımlanmaya değer olduğunu düşündüğümüz biyografileri seçtik. Bu bağlamda ilk etapta on önemli tarihi kişinin biyografisi ortaya çıktı. Bu on kişinin hayat hikâyesini bize aynı edebi tat ve ruhla aktaracak çevirmenler aramaya başladık. Fakat bu süreçte en çok kararsız kaldığımız şey kapak tasarımı oldu. Çünkü bir biyografi dizisine yakışır sadelikte, aynı zamanda bu önemli tarihi şahsiyetlerin hayatlarını anlatacak canlılıkta kapaklar olmasını istiyorduk. Önümüze gelen ondan fazla taslak üzerinde günlerce kafa yorduk ve ortak bir karar vermek için çabaladık. En sonunda taslakları ikiye indirdik ve hepimizin içine sinen bu kapakta karar kıldık.

      Kitapları yayına hazırlama aşamasında metinle o kadar içli dışlı olduk ki bahsedilen tarihi figürlerin hayatlarına girdikçe yaptığımız işten daha çok keyif almaya başladık. Hepimizin ismen bildiği kişilerin yaşam öykülerini okudukça aslında onların da sizin bizim gibi bir insan olduklarını, bizimle aynı duyguları paylaştıklarını, hayatın onları da tıpkı bizler gibi oradan oraya savurduğunu gördük.

      Uzun uğraşlar sonucu ortaya çıkardığımız bu diziyi siz okurlarımızla paylaşmaktan memnuniyet duyuyoruz. Birer tarihi kayıt niteliği taşıyan bu yaşam öykülerini okurken keyif almanız tek temennimiz.

      “İyi yazılmış bir hayat öyküsü, en az iyi yaşanmış bir hayat kadar nadidedir.”

Thomas Carlyle

      Birinci Bölüm

      (1694 – 1711)

      Yirmi beş yaşına geldiğinde “Voltaire” adını kullanmaya başlayan François Marie Arouet, 21 Kasım 1604’te Paris’te doğdu. Oldukça hasta bir bebek olarak dünyaya gelen Arouet’nin fazla yaşamayacağı düşünülmüştü. Ne var ki hastalıklardan çok çekmiş olsa da, beklentileri aşarak 83’üne kadar yaşadı. Erkek kardeşi Armand’dan on, kız kardeşi Marguerite’ten dokuz yaş küçüktü; aslında dünyaya gelen iki kardeşi daha vardı ancak doğumdan hemen sonra öldüler. Babası François Arouet, Poitou’nun saygın orta sınıf ailelerinden birine mensuptu; büyükbabası, Poitou’dan Paris’e göçerek orada başarılı bir kıyafet tüccarı olmuştu. Yetenekli ve dürüst bir adam olan François Arouet uzun yıllar boyunca Paris’in birinci sınıf noterleri arasında yer almış, modern İngiliz aile avukatlarının bazı önemli işlevlerinin yerine getirilmesini de kapsayan birtakım uygulamalara karşı duyduğu heves, onu bu konularda başarılı kılmıştı. François Arouet, Sully’lerin, Saint-Simon’ların, Praslin’lerin ve diğer Fransız asilzadelerinin noteriydi. Tıpkı kendisi gibi iyi bir aileden gelen eşi Marguerite d’Aumard’la birlikte hizmet sundukları büyük ailelerin gözüne girmişlerdi. Richelieu Dükü1 ve Saint-Simon Düşesi (Memoires eserinin yazarının annesi), Armand Arouet’nin çalışmalarını finanse ediyordu. Mösyö Arouet, yaşamının erken dönemlerinde satın aldığı noterliği ikinci oğlunun doğumundan birkaç yıl önce satmıştı. Takip eden yıllardaysa kraliyetin çok çeşitli gelir kalemlerine dair tüm konularda yargı yetkisine sahip önemli bir devlet kurumu olan Vergi Tahsilat Ofisi’ni elde etmişti (ofis, Hazine Dairesi’ne bağlıydı, bu nedenle kendisinden bazen hazinedar olarak bahsedilirdi). Bu da kendisine iyi bir gelir ve ciddi sorumluluklar getiriyordu. Şehirdeki resmi konutunun yanı sıra Paris’in oldukça şirin bir kırsal banliyösü olan Chatenay’de bir kır evi vardı. Madam Arouet, sonradan ruhbanların güdümüne girerek karanlık bir yapıya dönüşecek olan Versay Sarayı maiyetine karşı bir tür sosyal muhalefet tertip eden ünlü Ninon de l’Enclos’nun (François Arouet’nin müstesna müşterilerinden bir diğeri) arkadaşıydı. Ninon de l’Enclos, üç farklı kuşaktan Fransız erkeğiyle münasebete girdikten yıllar sonra, her cinsiyetten (çoğunluğu aristokrat olan) son derece rahat insanlardan oluşan parlak bir özgür düşünme çevresinin merkezine yerleşmişti. Ninon’nun yaşamının sonraki yıllarında en ateşli müttefiği Abbé de Châteauneuf2 olmuştu. Châteauneuf Markisi’nin kardeşi olan bu şahıs (Mösyö Arouet her ikisinin de noteriydi) oldukça zeki, müzikten anlayan, Paris sosyetesinde belli bir yere sahip olan ve Fransa diplomasisinde oldukça yüksek konuma sahip bir kimseydi. Abbé yalnızca Madam Arouet’nin iyi bir arkadaşı olmakla kalmamış, aynı zamanda onun parlak, zeki ve meraklı biri haline gelecek olan ikinci oğlunun vaftiz babalığını üstlenip çocuk için oldukça iyi bir rehber olmuştu. Abbé’nin, üç yaşındaki vaftiz evladına, çok uzun zaman önce unutulmuş olan, Musa’nın kurnazlıkla ve sahtekârlıkla itham edildiği “Moisade” şiirini öğretmiş olduğuna dair pek de güvenilir olmayan iddianın hiçbir doğru yanı bulunmayabilir. Fakat vaftiz kurnası önünde sarf ettiği sözlerle dini kuralları ihlal etmesinden açıkça görülebileceği üzere Abbé, yaşının çok ötesinde gelişim gösteren vaftiz evladına şüpheciliği haddinden önce aşılamış, Hıristiyanlığın kutsal gördüğü şeylerin büyük bir çoğunluyla alay etmeyi öğretmişti. Genç Arouet’nin yaşam hikâyesini takip ederken onun gelişimine etki eden bu olgu göz önünde bulundurulmalıdır. İkinci oğlunun onun hakkında söylediği birkaç şey haricinde Madam Arouet hakkında herhangi bir şey bilinmemektedir. Madam Arouet, Boileau’yu tanımış (kocası onun da noterliğini yapmaktaydı), onunla ilgili olarak “Akıl dolu bir kitap, fakat aptal bir adam,” yorumunda bulunmuştu. Madam, ikinci oğlu henüz yedi yaşındayken hayatını kaybetti.

      Öksüz kalan çocuk, on yaşına basana kadar babasının çatısının altında yaşamaya devam etmiş sonrasındaysa yatılı olarak Louis-le-Grand Koleji’ne kaydolmuştu. Bu ünlü ruhban okulu, Fransa’nın genç zihinlerine etki etmek üzere Cizvitler tarafından ülkede kurulan eğitim kurumlarının en büyüğüydü. Okulda yatılı olarak eğitim görenler iki sosyal sınıfa ayrılıyordu. Bunlardan ilki genç Arouet’nin dahil olduğu sınıftı; diğer sınıfta ise bazıları soylu olmak üzere hepsi iyi ailelerden gelen çocuklar yer alıyordu. Bu sınıfın mensupları kendilerine ait odalarda kalıyor ve onlarla ilgilenen özel uşakları bulunuyordu. Arouet, üstün sınıfta yer alan birkaç çocukla uzun süre devam edecek ve kendisine fayda sağlayacak arkadaşlıklar kurmuştu. Büyük bir güce sahip Polis Bakanı’nın iki oğlu olan D’Argenson kardeşlerle arkadaşlığı son derece önemliydi; zira büyüğü gelecekte savaş bakanı, küçüğü ise dışişleri bakanı olacaktı. Voltaire, kolej döneminden altmış yıl kadar sonra kaleme aldığı hayali bir diyalogda, Louis-le-Grand Koleji mezunlarından biri olan karakterin ağzından okulda verilen eğitimin faydasız ve yetersiz olduğuna dair alaycı ithamlarda bulunur. Bu kişi, okuldan ayrılışıyla ilgili olarak konuştuğunda tartışma alevlenir, “Biraz Latince ve birtakım şeyler öğrenmiştim,” diye ekler. Bununla birlikte, daha neşeli bir ruh hali içinde bulunduğu zamanlarda Voltaire, Cizvit öğretmenlerinin erdemlerine ve retorik öğretmenlerinden biri olan dost canlısı Peder Poreé’nin derslerini dinlerken geçirdiği “keyifli saatlere” dair itiraflarda bulunmuştu. Bu okulda hatırı sayılır derecede Latince öğrenmişti fakat asla akademik düzeyde Latince metinler yazamadı, Yunancasıysa zayıftı.

      Voltaire’in çok erken yaşlarda ortaya çıkan bir yeteneği vardı, öğretmenleri de bu yeteneğinin gelişimini desteklemekten geri durmamışlardı. Papa’nın ünlü böbürlenmelerini anımsatan bir üslupla, “Kundağımdan çıkar çıkmaz bir şiir kekelemiştim,” (“Au sortir du berceau j’ai bégayé des vers”) diye yazar Voltaire. Voltaire’in bu yeteneği, okula girişinin hemen ertesinde üstlerince bilinir hale gelmiş olmalı ki bu, kendisi tarafından anlatılan şu olaya sebebiyet vermiştir: Bir gün okula yaşlı bir asker gelir. Okulun hocalarının birinden,