hayal ürünü olan hatıralar ve anekdotlarla dedikoduyu olduğu kadar skandalları da seven okuyucu kitlesini memnun etmeye kendisini adamış Fransız bir annenin kızı Matmazel Dunoyer’ye âşık olmuştu. Kız, (Cévennes ayaklanması kahramanı Jean Cavailer ile nişanlıydı fakat görünüşe bakılırsa terk edilmişti) kendisinden birkaç yıl daha genç olan etkileyici âşığına açıkça cesaret vermişti. İçinde bulundukları durumda evlilik konusu hiç açılmamıştı. Evlilik konusu gündeme gelmiş olsaydı bile âşığın sahip olduğu konum önemsiz, şansı da bir hayli düşüktü. Madam Dunoyer, Voltaire’in eve girişini yasaklamıştı. Bu yasağı kaçak görüşmeler izlemiş, genç kadın en az bir defa erkek kılığına girerek büyükelçi tarafından oda hapsine kapatılan genci odasında ziyaret etmişti. Gencin düşüncesiz davranışlarının Hollandalı otoritelerle arasını bozacağından korkan büyükelçi, Voltaire’i babasının yanına gönderdi. Voltaire, 1713 yılı sonlarında Paris’e vardığında bu şehirden ayrılışının üzerinden yalnızca üç ay geçmişti.
Mösyö Arouet çok çabuk sinirlenen, yaşlı bir adamdı. Oğlunun böyle bir nedenle yeniden kendisine yük olmak üzere yuvaya dönmesinden kaynaklanan ilk öfke dalgasında oğlunu bir lettre de cachet6 ile hapse tıkmaktan bahsetmişti, sonrasında bu tehdit yumuşayarak onu apar topar Fransız Batı Hint adalarına göndermeye dönüştü. Sonunda suçlunun Paris’te kalmasına razı gelmişti fakat bir şartı vardı. Oğlu bir avukatlık bürosuna girecek, o avukatla birlikte çalışıp bu hiç de parlak olmayan memuriyetin eğitimini alacaktı. 1714 yılının başlarında genç Arouet, bir avukat olan Mösyö Alain’in Rue Paveé St. Bernard’daki evine iyiden iyiye yerleşmişti. Bu iş sayesinde Arouet, ileride çok farklı yollara sapacak olan kariyerinde değerlendirmek üzere kullanacağı olağan hukuk işleyişine dair bilgi sahibi oldu.
Burada elde ettiği kazanımlardan bir diğeri de yanında çalışan kâtiplerden birinin danışmanlığını üstlenmek olmuştu. Thiériot isminde, çalışmayla pek arası olmamasına karşın bir miktar edebi zevke sahip olan bu genç, Arouet’nin sağ kolu haline gelmişti. Görünüşe göre Arouet’nin Mösyö Alain’in çatısı altında geçirdiği süre de birkaç ayı geçmemişti. Affedici olmaktan epey uzak olan babası, onun ve arkadaşlarının yakarmalarına teslim olarak avukatlığa yeni başlayanlara yüklenen bu hiçbir şeye hizmet etmeyen angarya işlerden kurtulmasına izin verdi. Büyük ihtimalle genç adam kendisini mazur görmesi, kendisiyle ilgili olarak ne istiyorsa onu yapmasına izin vermesi konusunda babasını ikna etmişti. Bununla birlikte, tam da Mösyö Alain’in ofisine dahil olduğu yıl, Paris edebiyat çevrelerinde adını duyurmaya başlamıştı. Fransız Akademisi’nin, Nôtre Dame’da oluşturulan yeni koro için yazılan en iyi şiire vereceği ödül için yarışmaya girmişti. Gönderdiği şiir, gerekli olan dini adanmışlığa ziyadesiyle sahipti. Buna karşın ödül yaşlı bir Abbé’ye verilmişti. Hayal kırıklığına uğrayan Arouet, Abbé’yi ve Abbé’nin Akademi üyeleri arasında bulunan üstlerini hedef alan “Le Bourbier7” adlı iğneleyici bir hicivle intikamını aldı. Bu hicvin yazarı olarak kamuoyunda kötü bir şöhretle tanınır hale gelmiş, sonrasındaysa bir hiciv ustası olarak edindiği ün, kötü şöhretin etkilerini bertaraf etmişti.
Bununla birlikte genç şair, halihazırda daha büyük bir edebi girişimde bulunmaktaydı. Corneille tarafından pek de başarılı bir şekilde ele alınamamış bir konu olan Sophokles’in şaheseri Kral Oedipus’u işleyen Oedipe adlı trajedisini yazmaya başlamıştı. Voltaire, bu projenin aklına düştüğü ilk ânın, kariyerinin erken dönemini birden fazla yönden etkileyen bağlantılar sürecine denk geldiğini söylemiştir. Bu proje Voltaire’in, (XIV. Louis’nin, gayrimeşru olsa da yaşayan en büyük çocuğu olan, Madam Monstespan’dan doğan oğlunun eşi ve yüce Condé’nin torunu) oldukça soylu bir kana sahip Maine Düşesi’nin gözetiminde “Sceaux Sarayı” maiyetiyle tanıştırılması sonucu ortaya çıkmıştı.
Oldukça yetenekli olduğu kadar bilgili de olan Mösyö Malezieu, Dük’ün eğitmenliğini üstlenmişti. Sonraları Dük, Malezieu’ye, François Arouet’nin kır evinin de bulunduğu Sceaux yakınlarında yer alan Châtenay’de bir villa hediye edecekti. Malezieu, genç müstesna komşusuyla burada tanışarak onu Sceaux Sarayı maiyetine takdim etmişti. Düşes’in en sevdiği eğlence, amatör tiyatrocular tarafından sergilenen oyunlardı. Sceaux’da sergilenen bu oyunlar arasında en çok hoşuna gidenlerse Yunan tiyatro oyunlarının Fransız uyarlamalarıydı. Bu oyunlardan biri de Euripides’in İphigenia Tauris’te adlı oyunuydu. Bu oyunu izleyen kitlenin arasında bulunan genç Arouet, Sophokles’in ünlü trajedisini Fransızcaya uyarlama fikrinin bu oyunu izlerken aklına geldiğini söylemiştir. Genç yazar Oedipe adlı eserini, halkın canını ve kaynaklarını korkunç savaşlarda heba ettiği için ardından kimsenin yas tutmadığı XIV. Louis’nin öldüğü 1 Eylül 1715 tarihinde tamamlamış olmalı. Louis, ölümünden kısa süre önce bir fermanla gayri meşru çocuklarına meşruiyet tanıyarak sözde meşru varislerin başarısız olmaları durumuna karşın onları da taht verasetine dahil etmişti. Meşruiyet kazanan gayri meşru çocukların en büyüğü Maine Dükü bu sayede bir gün Fransa Kralı olabilirdi. Söz konusu vasiyetiyle Louis, yeğeni Orleans Dükü’nü, torunu ve birinci sırada yer alan veliahtı “çocuk kral” XV. Louis reşit oluncaya değin devleti yönetmekle görevli naiplik konseyinin başkanlığına tayin etmişti. Bu vasiyet, en sevdiği oğlu Maine Dükü’ne naiplik konseyinde bir sandalye veriyor, ayrıca onu genç kralın koruyucusu olarak görevlendirerek saray muhafızlarının kumandanlığına getiriyordu.
Louis’nin ölümünün üzerinden çok geçmemişti ki kral naibi görevindeki Orleans Dükü’nün isteği üzerine Paris Parlamentosu vasiyette yer alan bu hükümleri iptal etti. Görünüşe bakılırsa Dük bu gelişmeler karşısında sessizliğini korumuş; fakat hırslı, büyüleyici bir kadın olan Düşes yeni rejime karşı muhalefete derhal girişmişti. Fransa’da politik muhalefetin başlıca yöntemlerinden biri iktidar güçlerini hedef alan hicivlerin dilden dile yayılmasını sağlamaktı. Genç Arouet de bir hiciv ustası olduğunu çoktan göstermişti. Dük’ün bu silahı oyuna dahil etmesi çok büyük ihtimalle patroniçesi Düşes’in isteği üzerine gerçekleşmişti. Her ne olmuş olursa olsun, Arouet için Kral Naibi’ne ve Kral Naibi’nin her bakımdan babasına layık kızı Berri Düşesi’ne yönelik yazılan menfur şiirlerin şairliği rolü biçilmişti. Sonuç itibarıyla, 1716’nın Mayıs ayının ilk haftasında yayımlanan bir fermanla “Sieur Arouet fils8”, çok sevdiği Paris’ten yaklaşık beş yüz kilometre uzakta yer alan sıkıcı bir kasaba olan Tulle’a sürüldü.
İşte o zaman Mösyö Arouet, evladına hoşgörü göstererek meseleye dahil oldu. Muhtemelen hakikati kurban etme pahasına, ilgili makamlara Sully-sur-Loire’da “Arouet’nin düşüncesiz davranışlarını düzeltecek, neşesini dizginleyecek” akrabalarının bulunduğunu aktardı. Böylece Arouet’nin sürgün yeri Tulle yerine Sully olmuştu. O bölgede akrabaları ister olsun ister olmasın, genç adam kendini aniden Sully Dükü’nün sahibiyle aynı ismi taşıyan şatosunda Dük’ün misafiri olarak ona eşlik etme zevkini yaşarken bulmuştu. Ne var ki kısıtlamalara katlanamama huyu ve alışkanlık haline getirdiği huzursuzluk, yeni ikametgâhından da kısa zamanda sıkılmasına yol açmıştı.
Hatırlı dostlar aracılığıyla iletişim kuracağı Orleans Dükü’ne kafiyelerle yazılmış, dalkavuklukla bezeli, işlemekle itham edildiği kabahatleri işlemediğini bildiren gerek samimi gerek samimiyetsiz itirazların yer aldığı bir mektup yazdı. İyi huylu Kral Naibi acıyıp merhamet göstererek ilkbahar geldiğinde Arouet’nin Paris’e dönmesine izin verdi. Bu af, kaynağını Mösyö Arouet’nin ikinci oğlunun karakteri ve kariyeri üzerine