Francis Espinasse

Voltaire'in hayatı


Скачать книгу

düşünceleri ne olursa olsun, kendi çıkarlarını gözeterek gerek içeride gerekse dışarıda taht sahiplerine, bakanlara ve güç sahiplerine yönelik yazılarında saray mensuplarını andıran övgü dolu bir dili benimsedi.

      Dördüncü Bölüm

      (1719 – 1726)

      Oedipe’in elde ettiği başarıyla Voltaire, soyluların övgüsüne her zamankinden daha çok nail olmuş ve yıllar boyunca vaktinin büyük bir kısmını soyluların şatolarında geçirmişti. 74 yaşındaki babası, Hazine Dairesi’ndeki pozisyonu büyük oğlu Armand tarafından devralınmadan kısa bir süre önce vefat ettiğinde ise Voltaire, Paris’teki babaevindeydi. François Arouet’nin ölümünden önceki Ağustos ayında yazmış olduğu vasiyet, 150 yıl boyunca açık ve ulaşılabilir halde noterliğe devam eden varislerin ofisindeki belgeler arasında durmaktaydı; fakat vasiyetin içeriği, 1874 yılında ilk kez yayımlanana dek en özenli ve en çalışkan Voltaire uzmanları tarafından dahi bilinmemekteydi. Bu vasiyet birçok açıdan ilginç bir belgedir. Belge, murisin bırakacağı pek bir şey olmadığını belirten bir ifadeyle başlıyor, bırakacağı tutarınsa Hazine Dairesi’ndeki hesapları tamamlanana kadar onaylanmayacağı yazıyordu. Sahibi olduğu ne varsa iki oğlu ve Hazine Dairesi memurlarından biriyle evli olan tek kızı Madam Mignot arasında eşit olarak paylaştırılacaktı.

      Bununla birlikte iki erkek çocuğunun paylarından da kız kardeşlerinin lehine kesintiler yapılacaktı. Büyük oğlunun payından, St. Magloire Ruhban Okulu’nda (burada din adamı olmak için eğitim almış fakat Jansenistlerin, Cizvitler tarafından uğratıldığı zulmün ardından bu kariyerden vazgeçmişti) okuduğu için 3000 livre ve daha önce ödenen borçlarına karşılık olarak Voltaire’in payından da 4000 livre düşülecekti. Ağabeyinin ve kız kardeşinin aksine Voltaire’in payı hayatta olma şartına bağlanmıştı. Ölümü halinde tüm parası meşru çocuklarına, eğer çocuğu yoksa kız kardeşine ve ağabeyine kalacaktı. Düşünceli muris sert fakat kaba olmayan bir üslupla, “Buna karşın,” diye devam etmişti, “eğer oğlum Voltaire, otuz beş yaşını bitirdiğinde sahip olmasını çok istediğim düzenli hayata kavuşur ve devamlılığını sağlayabilirse, Hazine Dairesi Birinci Başkanı’ndan, daha fazla yaşayabilseydim bizzat yapacağım üzere, devrettiğim hak ve yetkileri kabul ederek kendisine kalanları har vurup harman savurmasından korkuyor olmam nedeniyle bu şekilde hazırlamış olduğum vasiyetnamedeki miras dağılımını iptal etme yetkisinin Voltaire’e verilmesini saygılarımla rica ederim.”

      Vasiyetin sonunda yer alan uyarı da dikkat çekiciydi: “Gücümün son raddesine dek iki oğluma hatırlamalarını öğütlediğim, kendilerine çok kez ilettiğim fakat görünüşe bakılırsa çok az faydalandıkları tavsiyemi yinelemek isterim. Unutmayın ki sağduyu, kendilerinden zekâ ve bilgi olarak üstün olduğumuz kişilere adapte olmamız, buna karşın bu kişilere, sahip olduğumuz üstünlüğü asla sezdirmememiz gerektiğini söyler.”

      Daha ilginç olanı, François Arouet ölümünden bir hafta önce yazdığı 26 Aralık 1721 tarihli bir ek vasiyetnamede Voltaire’in payını hayatta olma şartına bağladığı hükmü kaldırmıştı; fakat bu belgede imza bulunmuyordu. Söz konusu hükmü kaldırma yönelimi, François Arouet’nin oğlunu endişeli gördüğü zaman merhamet gösterme alışkanlığının bir tezahürü olabilir. Belki de ilk belgenin yazıldığı tarihle ek vasiyetnamenin yazıldığı tarih arasındaki dönemde Fransız Doğu Hindistan Şirketi’ne ait üç hisse senedini ve 5000 franklık nakit parayı muhafaza etmesi için babasına veren Voltaire, düşünüldüğü kadar savurgan olmadığını göstermişti. Hiç şüphesiz ki François Arouet öldüğünde Voltaire’in söz konusu varlıkları halen onun himayesinde bulunmaktaydı. Vasiyetnamenin yol açtığı sonraki sonuçlarsa Voltaire tarafından mahkemelere taşındı. Aslında babasının ölümünün ardından Kral Naibi’nin talimatıyla kendisine kraliyet bütçesinden 2000 livre maaş bağlanmıştı. Kral Naibi’nin hükümdar hazinesinden bağladığı 1200 livrelik maaşla birlikte yılda elde ettiği düzenli gelir 3200 livre ediyordu. Elde ettiği gelir, otuz yaşın altında, çocuk sahibi olmayan biri için gayet yeterli olmasına karşın soylularla aynı ortamı paylaşmak Voltaire’in hırslanmasına ve lüks düşkünü olmasına yol açmıştı. Artémire adlı trajediden bu yana tiyatrodan beklediği bir şey yoktu. Bu oyunun sahnede ikinci bir başarı yakalamasını ummuştu fakat sonuç hayal kırıklığıydı. Edebiyat alanından bir şeyler yakalayabilirdi. IV. Henri’yle ilgili olarak yazdığı şiirin yayımlanmasından ve gelecek aboneliklerden bir şey bekleyebilirdi fakat şiirin basımı için gerekli izinlerin alınması ve aboneliklerin toplanması gerekiyordu.

      Babasının ölümüyle evsiz kalan Voltaire, otuz beş yaşındaki Madam de Berniéres’le içinde bulunduğu şüphe uyandıran yakınlık sayesinde bir bakıma yeniden bir eve sahip olmuştu. Madam de Berniéres, marki kocasıyla birlikte yaşıyor, aynı finansal kaynakları yönetiyor, buna karşın her ikisi de kendi hayatlarını yaşıyordu. Marki, Rouen’da hukukun en üst makamını temsil etmekteydi, burada bulunan kır evinin yanı sıra Paris’te de bir ev sahibiydi. Çok geçmeden Voltaire, bu çiftle bir anlaşma içine girerek belli bir tutar karşılığında, eskiden yanında çalışan kâtibi ve şimdiki kâhyası Mösyö Alain’le birlikte çiftin evine yerleşip orada yaşamaya başlamıştı. Ev sahipleri şüphe uyandıran bir çiftti. Voltaire’i ve Voltaire’in sarayda yeni yeni oluşmakta olan nüfuzunu kullanarak finansal ve maddi birtakım imtiyazlar elde etmeye çalışarak Voltaire’in de faydalanacağı bazı çıkarlara ulaşmayı amaçlamaktaydılar. Bu tarz işler nedeniyle Voltaire’in yolu sık sık sarayın bulunduğu Versay’a düşüyordu. Saraya yaptığı bu ziyaretlerden birinde, kendisinin Bastille’e gönderilmesine neden olan Regnante Puero’nun yazarı olma iftirasını atan casus Beauregard’ın, Savaş Bakanı’yla yakın bir ilişkide bulunduğunu fark etti. Bakanın ve Beauregard’ın karşısında doğal bir öfkeyle, “Casusların para aldığının bilincindeydim elbette fakat ödüllerinin bir bakanın masasında yemek yemek olduğunu şimdiye dek bilmiyordum,” sözlerini dile getirdi. Bu alay başına bela açacaktı. Beauregard, Voltaire’in içinde bulunduğu aracı Sevr Köprüsü’nde durdurup onu araçtan indirerek talihsiz şairi yüzünde iz kalmasına neden olacak kadar dövdü. Bu olay yalnızca Paris’te konuşulduğu haliyle bile üzerinde durulmaya değer bir olaydır. Çağdaş yorumlar ışığında olayın yaşandığı döneme bakılacak olursa Paris’te genel olarak şairlerin (özel olarak Voltaire’in), her ne sebeple olursa olsun herhangi birini sözlü ya da yazılı olarak gücendirdiğinde, o şairin dayakla cezalandırılmasından daha doğal bir şeyin olmadığı görülüyor.

      Dahası, bu yorumların bazılarından açıkça anlaşılacağı üzere tıpkı babasının da dediği gibi soyluların övgüleriyle zehirlenen Voltaire, başını haddinden fazla dik tutmuş, diline asla ket vurmamıştı. Böylece, elde ettiği başarının kıskanç yazar arkadaşları arasında yaratmış olduğu soğukluk daha da artmıştı. Yine o dönemlerde münakaşa halinde bulunduğu ve kendisine meydan okuyan bir aktöre, doğruluğu kesin bir aktarıma göre, kibirli bir üslup kullanarak “kendisi gibi bir kişiliğin” bir oyuncuyla düello etmesinin uygunsuz olacağını söylemişti.

      Voltaire, finansal veya maddi imtiyazlar elde etmek için saraya yakınlaşmanın dışında kalan kişisel gelişim girişimlerine babasının ölümünden sonra başladı. Bu girişimlerden ilki, Louis Le Grand Koleji’ndeyken seçkin bir öğrenci olarak tanıştırıldığı, Oedipe’e dair övgü dolu yorumlarda bulunduğunu bildiği Jean Baptiste Rousseau’nun kapısını çalmak olmuştu. Rousseau o dönem Viyana’da yaşamakta, Oedipe’e bayılmış olmakla kalmayıp, aktarılana göre, bu eserin yazarının Viyana’da hoş karşılanacağını belirten Prens Eugene tarafından cömertçe ağırlanmaktaydı. Voltaire, Rousseau’ya yazdığı bir mektupta seyahat