Francis Espinasse

Voltaire'in hayatı


Скачать книгу

ona “zavallı Voltaire’im” diye hitap etmişti. Kraliçe’nin hazinesinden Voltaire’e 1500 livre tutarında aylık bağlandığında bu konuşmanın üzerinden çok geçmemişti. Fransa’nın hem gerçek hem de görünürdeki kraliçelerinin gözünde yer edinen Voltaire, en nihayet Saray’da güvenli ve kazançlı bir yere sahip olmasının neredeyse kesin olduğunu hissediyordu. Bir kez daha tüm umutları, üstelik en yüksek olduğu anda yıkılacak ve hayatında karşılaştığı en korkunç felaket başına gelecekti.

      Söz konusu felaket gerçekleştiğinde Voltaire Paris’teydi. Saray’daki başarısından sonra hiçbir şeyden şüphesi kalmamıştı, başı her zamankinden dikti. Kısaltılmış olarak anlatılacak olan bu hikâyenin birkaç farklı aktarımı bulunsa da bunların hepsi öz itibarıyla aynıdır. 1725’in Aralık ayında, muhtemelen operada, Voltaire’le çok samimi bir ilişkiye doğru yol alan Adrienne Lecouvreur’ün locasındayken Voltaire’in tavrı ya da konuşması, onlarla birlikte bulunan köklü Rohan Hanesi oğullarından Şövalye Rohan-Chabot’yu rahatsız etmiş. Şövalyenin, Adrienne’in gözüne girme yarışında Voltaire’in rakibi olması muhtemeldir. “Mösyö Voltaire? Mösyö Arouet? Adınız nedir?” diye sormuş Şövalye, küçümseyen bir tavırla. Bir aktarıma göre Voltaire ağırbaşlı bir üslupla “Köklü bir isim taşımıyorum,” diye yanıtına başlamış. Bu arada Şövalye’nin tefecilik yaptığına dair şüpheler bulunduğunu da belirtelim. Voltaire, “Fakat taşıdığım ismi nasıl onurlandıracağımı biliyorum,” diye devam etmiş.

      Diğer aktarımlara göreyse Voltaire şöyle yanıt vermiş: “İsmim benimle başlıyor, sizin isminizse sizinle son buluyor.” Söylentiye göre Şövalye bastonunu kaldırıp Voltaire’in eli de kılıcına yöneldiğinde Adrienne bayılmış ve sahne böylece sona ermiş. Bununla birlikte zamanın Paris günlüklerini tutan bir kimsenin aktardığına göre bu sahneyi, şüphesiz ki Voltaire’in kaleminden çıkmış, Şövalye’yi hedef alan ölümcül hicivlerin elden ele dolaşması takip etmiş. Her ne olmuş olursa olsun, olayın üstünden birkaç gün geçmişti ki Voltaire, Sully Dükü’nün konutunda akşam yemeğindeyken kendisine aşağıdan beklendiği söylendi. Davetten böylece ayrılan Voltaire kapıya vardığında, önünde durmakta olan at arabasına binmesi rica edildi. Böylece kendisiyle konuşmak isteyen kişiyle görüşebilecekti. Ayağını arabaya atar atmaz alıkonularak arabadan uzağa çekildi. Üzerine darbeler yağarken Voltaire’i arkasından sıkıca tutuyorlardı. Voltaire’in hesabına göre saldırganlar altı kişiydi. O sırada Rohan Şövalyesi, biraz uzakta konumlanan başka bir araçta oturmuş şövalyelik ruhuyla dolu bu operasyonu yönlendirmekteydi. Voltaire, öfkeden deliye dönmüş bir halde yemek masasına dönerek hikâyesini anlatmış, Sully Dükü’nden polise gitmek üzere kendisine eşlik etmesini ve vereceği ifadeye katılmasını istemişti. Fakat Dük konuya dahil olmayı reddetmiş, Voltaire de bunun üzerine olan biteni Madam Prie’ye anlatmak üzere soluğu operada almıştı. Kadın Voltaire’i anlayışla karşılamıştı fakat Bourbon Dükü üzerindeki nüfuzu ne olursa olsun Dük’ü, Rohanlardan biri hakkında, bir şaire karşı ağır kusurlu eylemde bulunma gerekçesiyle adli kovuşturma başlatma emri vermeye ikna edemeyecekti. Yine de yetkili makamlar, 5 Şubat’tan (1726) önce olmasa da, saldırıda bulunanların araştırılıp tutuklanmaları için emir vermişlerdi; fakat bu emir sessizce yerine getirilecek, saldırganların arama emri, zorba işverenlerinin evini kapsamayacaktı.

      Bu süre içinde Voltaire, Şövalye’ye meydan okuyarak düelloya girişme amacıyla eskrim dersleri aldı. Haftalar ve aylar süren öfkeli söylem ve edimlerinin sonucunda (polisler, gözlerini Voltaire’den ayırmama talimatı almıştı) 17 Nisan tarihinde kendini bir kez daha Bastille’de buldu. Ne var ki arkadaşlarının kendisini ziyaret etmesi serbestti, İngiltere’ye gitmek için istediği izinse çıkmıştı.

      Orada kanunlar en yüksek asilzadeleri olduğu kadar en mütevazı alt tabaka mensuplarını da korumaktaydı. Bolingbroke ile Bolingbroke’un çevresi onu orada hoş karşılayacaktı. Bolingbroke güç sahiplerine karşı konum almıştı fakat aynı zamanda onlara Voltaire’i tavsiye etmişti. O dönem İngiltere başbakanı Sör Robert Walpole’du. Sör Robert’ın kardeşi Horatio Walpole ise İngiliz büyükelçisi olarak Paris’te görev yapmaktaydı. Voltaire’in iyiliğini düşünen Dışişleri Bakanı Morville Kontu tarafından teşvik edilen Horatio Walpole, Newcastle Dükü Bubb Dodington’a ve çok büyük ihtimalle bizzat Sör Robert’a, Voltaire’e dair bir tavsiye mektubu gönderdi. Dodington’a gönderilen mektupta Voltaire’in zorunlu sürgününden bahsedilmiyordu. Yabancı ziyaretçi “Bay Voltaire, burada büyük başarı yakalayan birçok eser kaleme alan Fransız şairdir. Zulümlere ve rahiplere karşı kimi cesur ifadelerde bulunuyor olması bakımından basımı burada mümkün olmayan IV. Henri isimli harika şiirin abonelik karşılığı basımını gerçekleştirmek üzere İngiltere’ye gelmektedir,” ifadeleriyle tanıtılıyordu. Dodington’a ses getirecek bir girişimde bulunması konusunda ricada bulunulmuştu. Bu mektuplar İngiltere’ye dek Voltaire’i izledi. Voltaire, İngiliz topraklarına ilk kez muhtemelen 30 Mayıs 1726 tarihinde ayak bastı.

      Beşinci Bölüm (1726 – 1729)

      Voltaire’in, başından geçenleri pek az kişinin bildiği bu yeni ülkede dahi, onu Fransa’dan süren acımasız zorbalığı unutması kolay olmadı. Bu ve başka sebeplerden, tüm mektupları arasında en hüzünlüleri İngiltere’deki ilk ayları boyunca yazılanlardı. İngiltere’ye varışının hemen ardından yürekten bağlı olduğu tek kız arkadaşı Madam Mignot’nun ölüm haberini almıştı. Aile dostu bir hanımefendinin Voltaire’e vefat haberini ilettiği mektubu şu hazin ifadelerle yanıtlamıştı: “Kız kardeşimin vefatıyla ilgili olarak size ne söyleyebilirim ki Matmazel? Onun yerine ben ölmüş olsaydım hem kendim hem de ailem için çok daha iyi olurdu.” Buna karşın geçmişe dalıp dalıp gitmesine engel olan çok şey vardı. Yeni bir dil öğrenmesi gerekiyordu. Çalışması gereken İngiliz edebiyatı, felsefesi ve bilimi vardı. Seçkin kişilerle de tanışmalıydı. İngilizcede belli bir ustalığa ulaşması gerekiyordu, kendini bir an önce bunu gerçekleştirmeye adadı. Karargâhını Wandsworth’e kurmuştu. Burada, sonradan Sör Everard Fawkener (ya da Voltaire’in telafuzuyla, “Falkener”) adını alacak olan Everard’la birlikte kalıyordu. Anlaşılan kendisi bir hindi tüccarıydı ve almış olduğu diğer terfilerin yanı sıra İstanbul’un İngiltere büyükelçiliğine terfi etmişti.

      Tanışıklıklarının kaynağı belirsiz olsa da sahip olduğu hatırı sayılır kültür ve felsefi düşünce tarzıyla Fawkener, Voltaire’in bir nevi can dostu haline gelmişti. Görünüşe bakılırsa Voltaire, İngilitere’ye gitmeden önce de biraz İngilizce biliyordu, birkaç ay içinde de anlaşılır bir şekilde yazmaya başlamıştı fakat asla bir İngiliz gibi yazamadı. Voltaire, Wandsworth’ten Londra’ya ve başka yerlere çok kısa süren ziyaretler gerçekleştiriyor, kimi zaman Fransa’dan gelecek mektupların adres hanesine “Lort Bolingbroke’un Londra’daki evi” yazılması isteniyordu. Bolingbroke, sürgünden “yarı ıslah olmuş” halde dönmüş, İngiltere’de kalmasına müsaade edilmiş fakat Lortlar Kamarası’ndaki yerini geri almasına izin verilmemişti. Genel olarak Twickenham’daki dostu Pope’tan çok uzak olmayan Middlesex’te yer alan Dawley’de yaşamış, oldukça gösterişli bir beyefendi çiftçi rolünü oynamıştı. Voltaire, Bolingbroke’dan ve dahası Bolingbroke’un Fransız eşinden davet almıştı fakat bunun kısa bir zaman öncesinde Voltaire’in Henriade’ı Bolingbroke’a ithaf edeceğine dair iması boşa çıkmış, Bolingbroke da buna karşılık Fransız şairin “laf kalabalığı”na aldırmadığını ifade etmişti. İngiltere’ye varışının ardından geçen altı ayın ertesinde Voltaire, Alexander Pope’a etkileyici bir mektup yazmıştı. Bu mektubu, sanki Twickenhamlı bu müthiş insanla daha önceden bir tanışıklığı varmış gibi bir üslup kullanarak, yazarın Essay