Омер Сейфеддин

Seçme Hikâyeler


Скачать книгу

ion>

      ÖN SÖZ

      Edebiyat hayatımızın olduğu kadar fikir tarihimizin de son yüzyıllık devresinin en önde gelen şahsiyetlerinden birisi de Ömer Seyfettin’dir.

      Ömer Seyfettin, gerek eserlerinde kullandığı dil gerekse işlediği konular açısından tazeliğini ve güncelliğini yitirmeyen klasikleşmiş bir yazarımızdır.

      Bu çalışma, iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Ömer Seyfettin’in hayatı, sanatı ve eserleri üzerinde durulmuştur. Yazarın “Forsa” adlı hikâyesinin de tahlilini yaparak okuyucumuza bir pencere açmaya çalıştık. Ömer Seyfettin konusunda meraklarını gidermek ve araştırma yapmak isteyenler için de çalışmamıza bir kaynakça koymayı uygun gördük.

      Otuz altı yıllık kısa bir ömre 160 hikâye, 15 mektup, 25 tercüme, 3 piyes, 89 şiir, 1 ruznâme, 140 makale, 51 kadar fıkra ve 18 mensure sığdırmayı başarabilmiş bir abide insandır Ömer Seyfettin. Kısa hikâyenin müstakil bir tür olarak Türk edebiyatındaki varlığını ona borçluyuz desek yanlış bir şey söylemiş olmayız.

      Bu çalışmanın ikinci bölümünde Ömer Seyfettin’in hikâyelerinden seçilmiş örnekleri göreceksiniz. Ancak hikâyelerin seçiminde Ömer Seyfettin’in ruh, dil ve fikir dünyasını oluşturan geniş yelpazeden farklı örneklerle huzurunuza çıkmak istedik.

      Doğru olanın, bir yazarın eserlerini külliyat hâlinde okumak olduğunu biliyorsunuz. Ömer Seyfettin’in edebî eserlerinin fikrî derinliğini kavrayabilmek ve o ruhu yakalayabilmek için onun özellikle makalelerinin de okunması gerektiğini belirtmeliyiz.

      Ömer Seyfettin’in hikâye dünyasına hoş geldiniz. Bu hikâyeleri sadece okumakla kalmayacağınızı, üzerlerinde düşüneceğinizi, hatta arkadaşlarınızla tartışacağınızı da biliyoruz.

      Ömer Seyfettin’in, “Yeni Lisan Hareketi”nin öncülerinden olan ve Türkçeyi çok seven Ömer Seyfettin’in, hikâyelerini sadeleştirerek yayına hazırlayamazdık. Biz inanıyoruz ki siz okuma yaparken anlamını bilmediğiniz kelimeler için sözlüklere bakarak kelime hazinenizi zenginleştireceksiniz.

      Size iyi okumalar diliyoruz…

Bolu – 4 Mart 2012, Yrd. Doç. Dr. Zeki GÜREL

      1. BÖLÜM

      ÖMER SEYFETTİN’İN RESMÎ VE HUSUSİ HAYATI

      Edebiyat tarihlerine Türk hikâyeciliğinin ölümsüz ustası olarak geçen Ömer Seyfettin, 11 Mart 1884 (28 Şubat 1292) günü, şimdiki Balıkesir vilayetinin Gönen kaza merkezinde dünyaya geldi. Babası Binbaşı Şevki Bey aslen Kafkas Türklerindendir. Annesi ise Ankaralı Topçu Kaymakamı Mehmed Bey’in kızı Fatma Hanım’dır.

      Aile, aslında İstanbullu olduğu hâlde, o zamanlar yüzbaşı olan Ömer Şevki Bey’in vazifesi dolayısıyla Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bulunmuştur. Bu gezginciliğin Ömer Seyfettin’in hayatında olumlu olumsuz birtakım etkilerinin olduğu muhakkaktır. Küçük Ömer daha dört yaşındayken Gönen’de mahalle mektebine devam etmeye başlıyor. Bu okuldaki hayatını daha sonra “And” adındaki hikâyesinde (1912) tasvir edecektir. Ömer Seyfettin yedi yaşına geldiğinde babasının vazifesi dolayısıyla Karadeniz kıyılarındaki İnebolu’ya ve sonra Ayancık’a gidiyor. Ömer bu kasabalarda devam ettiği ilkokul hatıralarını da “Falaka” hikâyesinde (1919) yazacaktır. Annesi Fatma Hanım yanına Ömer’i de alarak 1892 yılında Ayancık’tan ayrılarak İstanbul’a gelir. Babasının Kocamustafapaşa’daki konağına yerleşir. Ömer Seyfettin de Yusufpaşa’daki Mekteb-i Osmani’ye devam etmeye başlar, bir sene sonra oradan alınarak Eyüp’teki Askerî Baytar Rüştiyesinin subay çocukları için açılmış olan “sınıfı mahsûs”una verildiğinde dokuz yaşındadır. On yaşındayken, yaz tatilini Kocamustafapaşa’da dedesinin konağında geçirirken, 1894’teki “Büyük Hareket” denilen ünlü deprem olayını yaşamış olup hadiseyle ilgili hatıralarını sonradan, bir roman taslağı olan “Sultanlığın Sonu”nun giriş bölümünde anlatacaktır.

      Ömer Seyfettin 1896’da “Eyüp Askerî Rüştiyesi”nden mezun olunca normal olarak “Kuleli Askerî İdadisi”ne devam etmesi gerekirken kendi isteğiyle arkadaşı Enis Avni (Aka Gündüz) ile birlikte “Edirne Askerî İdadisi”ne girmeyi tercih etmiştir. Onun edebiyatla tanışması; daha doğrusu edebiyatla ilgili merakı bu okulda filizlenmeye başlamıştır. 1900’de idadiyi bitirerek İstanbul’da “Mekteb-i Harbiye-i Şahane”ye girdiğinde henüz on altı yaşındaydı ve ilk şiirinin yayımlanmasının heyecanını o günlerde tadıyordu. Ömer Seyfettin o sırada İstanbul’da çıkmakta olan “Mecmua-yı Edebiye”ye ilk şiirlerini gönderiyor (14 Şubat 1900), 1902’de ilk nesir yazısı çıkıyordu. Aynı sene içinde, Harbiye’nin ikinci sınıfındayken “Sabah” gazetesinde “İhtiyarın Tenezzühü” adıyla ilk hikâyesinin yayımlandığını görüyoruz.

      2 Ağustos 1903’te “Büyük Makedonya İhtilâli” patlak veriyor. Ömer Seyfettin’in “Mekteb-i Harbiye-i Şahane”den mezun olması da bu ihtilal günlerine rastlamaktadır. O sıralarda merkezi Selanik’te bulunan Üçüncü Ordu, İzmir Redif Tümeni Kuşadası redif taburunda vazifeye başlamak üzere piyade teğmeni olarak rütbe takıyor. Vazifeye başladığı ilk günlerde daha Osmanlı bütünlüğü içindeki milletlerin ayaklanmalarını görmek, onda milliyet şuurunun uyanmasına sebep olmuştur. Ömer Seyfettin bu bölgede kaldığı üç yıl zarfında arkadaşlarıyla irtibatını kesmemiş; Aka Gündüz ve Hakkı Tarık (Us)’la mektuplaşmıştır.

      İzmir’de yeni açılan Jandarma Er Okuluna öğretmen olarak nakledilmesi (1906) onun edebiyat hayatında bir dönüm noktası oluyor. Ömer Seyfettin burada edebiyat çevresine yavaş yavaş girmiş; düşünceleri üzerinde Ziya Gökalp ölçüsünde etkileri olan Baha Tevfik’le tanışıyor. Onun tavsiyesi üzerine Fransızca bilgisini geliştiriyor. Dilde Türkçülük düşüncesinin öncülerinden olan Türkçü Necip ile tanışması da bu devrededir. Bu arada, Şahabettin Süleyman’la arkadaşlığını ilerletiyor, “Sebat” ve “Serbest İzmir”de yazılarını yayımlattırıyordu. Yakub Kadri’nin de yazdığı gibi o, “İzmir’in daracık irfan muhitinde epeyce şöhretli bir muharrir” sayılıyordu. İleride öncülüğünü yapacağı “Dilde Türkçülük” fikrinin ilk tohumları da bu çevrede çimlenmeye başlamıştı.

      II. Meşrutiyet’ten sonra 1909 senesi başlarında, Selanik Üçüncü Ordu Merkezine, oradan Manastır, Pirlepe, Köprülü, Cumayı Bâlâ kasabalarını dolaştıktan sonra, Serez mutasarrıflığına bağlı Menlik kazası, Razlık (şimdiki Bulgaristan’da) kasabası civarındaki Yakorit köyünde bölük komutanlığı yaptı. Bu bölgedeki vazifesi gereği -Avrupa devletlerinin kışkırtmalarıyla- Osmanlı’ya karşı ayaklanma hâlinde bulunan, her tarafta kaynaşan ve ortalığı karıştıran çeşitli Balkan kavimlerinden haydut, çeteci, komitacı ve eşkiyaların Müslüman-Türklerin aleyhine nasıl şiddetli bir kin ve intikam duygusuyla yetiştirildiklerini, Balkanlar’da Türk hâkimiyetini kırmak, Türk milletini yok etmek ve millî istiklallerine kavuşmak hırsı içinde ne gibi vahşet ve facia tabloları yarattıklarını doğrudan doğruya müşahade etme imkânı buldu. Bu gözlemler onda bir fikir olarak oluşmuş olan Osmanlılık karşısında Türkçülük fikrini doğrular mahiyetteydi. “Bomba”, “Beyaz Lale”, “Tuhaf Bir Zulüm” adlı hikâyeler, bu Balkan komitacılığına ait gözlem, izlenim ve ilhamlarla yazılmıştır.

      “31 Mart Olayları”nı, buna karşı Rumeli’de hazırlanan hareketi, Köprülü’de duydukları ve yaşadıklarına dayanarak “İrtica Haberi” hikâyesinde anlatır. Hatıra defterinden naklen yazdığı bu hikâyeyi hemen o günlerde yayımlar. Bu sıralarda “Aşiyan” (İstanbul), “Kadın” (Selanik) dergilerinde şiir, “Bahçe” (Selanik), “Hüsün ve Şiir” (Selanik) dergilerinde de şiir ve hikâyeleri yayımlanmaktadır.

      Ömer Seyfettin 17 Nisan 1909’da “Hareket Ordusu” ile İstanbul’a gelir. Yakorit’ten yazdığı bir mektubunda Ali Canib Bey’e: “Geliniz Canib Bey, edebiyatta ve lisanda bir ihtilal vücuda getirelim. diyerek “Genç Kalemler” dergisinin yeniden teşkilatlanmasına ve Ziya Gökalp’le birleşerek yeni bir hareketin hazırlanmasına vesile olmuştur. 18 Nisan 1911’de “Genç Kalemler”in büyük boyda ve “Yeni Lisan” davasını savunmak için çıkarılan ilk sayısı, Ömer Seyfettin’in yardımıyla çıkartılır. Bu arada Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp’in aracılığı ile tazminatı ödenmek suretiyle ordudan ayrılarak Selanik’e gelir.

      Osmanlı İmparatorluğu yavaş yavaş ama gözle görülür bir şekilde parçalanmaktadır. 1911’de başlayan Trablusgarp