M. Turhan Tan

Cengiz Han


Скачать книгу

ki, hoş tutarsın, saklarsın.”

      Delikanlı, uzatılan telleri aldı, dudaklarına götürdü, öpüp kokladı ve heyecan içinde cevap verdi:

      “Ben ava çıkmıştım, avlandım. Kemendimi kullanamadım, kemende düştüm. Şu verdiğin teller, yüreğimi sardı, beni sana bağladı.”

      İşte bu sırada bir karışıklık oldu, Süt Gölü ve Sürve Dağı bir bulut içinde kaldı; delikanlı da Güncü’nün timsali de geyikler de görünmez oldu. Nayman kraliçesi, azap ve ızdırap içinde, bu yeni sahneye bakıyordu, bulutun açılması ve o güzel delikanlı ile kendi timsalinin gene görünmesi için çılgın bir iştiyak duyuyordu. Büyü taşı bu iştiyakı tatminde gecikmedi. Bir lahza sonra o bulut sıyrıldı, Süt Gölü ile Sürve Dağı gene göründü, geyiklerle Güncü’nün uhrevi eşi de meydana çıktı. Fakat delikanlının yerinde uzun bıyıklı bir erkek vardı.

      Onun bindiği at gene o attı, taşıdığı kostüm deminki delikanlının kostümü idi, bakışları da öbürünün bakışından farksızdı. Gerdanından gülümseyen beyazlık bile evvelkinin aynı idi. İkisi arasındaki fark, uzun bir bıyıktan ibaretti. Daha garibi, biraz evvelki delikanlının öpüp kokladığı saç telleri de şimdi peyda olan adamın elinde idi.

      Güncü, bu değişikliğin hayretini geçirirken büyü taşı üzerinde beliren bıyıklı adam, gene o taş üstünde pırıldayan güzel kadının önüne ulaştı.

      “Temuçin…” dedi. “bu telleri ulu Tanrı’nın armağanı gibi, en yüce bir ongun gibi taşıyacaktır. Bir gün onunla yan yana gelirseniz bütün dünya önünüzde bir Sürve Dağı gibi eğilecektir!”

      Adının Temuçin olduğunu söyleyen hayal, bu sözleri haykırırken elini de Türk cennetinin o meşhur Sürve Dağı’na doğru uzatmıştı ve hayretler veren bir şey olmak üzere de o dağ, Güncü’nün timsali önünde enikonu eğilmişti.

      Nayman kraliçesi sevinç ve hayret içinde bu sahneyi temaşa ederken birdenbire o adam, göl, dağ ve geyikler kayboldu, büyü taşı bomboş kaldı. Güncü tatlı bir rüyanın tükenivermesinden müteessir, gördüğü şeylerden mütehayyir ve biraz yorgun etrafına bakındı: Yatçı gene somurtkandı, hizmetçi kadın, at üstünde dalgındı, Sardoğan yaya idi ve kendi atıyla büyücünün atını tutuyordu.

      Düzme sihirbaz, yağmur taşını koynuna soktu, ağır bir seda ile sordu:

      “Nasıl kadın, bahtını gördün mü?”

      “Bahtımı bilmem, fakat Temuçin’i gördüm.”

      “Temuçin, tanrıların bahtından yüksektir. Demek ki çok iyi şeyler gördün. Bari anlat da sevinelim.”

      “Yat yapan, yaptığı yatı da bilir. Sen de ne gördüğümü elbet bilirsin.”

      “Hayır, bilmem, onun için sana yalvarıyorum, gördüklerini ağzından dinlemek istiyorum.”

      Büyüye inandığından mı, gördüğü şeylerin verdiği şaşkınlıktan henüz kurtulamadığından mı, yoksa Türk cennetindeki dağların kendi timsaline secde ettiğini söylemekten zevk aldığından mı, her nedense Güncü bu ricayı reddetmedi, gördüklerini birer birer söylemeye koyuldu.

      Düzme sihirbaz da hizmetçi kadın da hikâyeyi dikkatle dinliyorlardı. Güncü, kendi bahtına taalluk eden bir büyü sahnesine şu yarı çıplak at uşağının karışmasından utangaçlık duymuyordu ve bunu apaçık söylemekten de çekinmiyordu. Yalnız Sardoğan’a tamamıyla benzeyen hayalin at üstünde ve geyikler ardında kendi timsaline doğru geldiklerini anlatırken biraz gülümsemişti.

      “Bu arık tutsağa benziyordu, hem de çok benziyordu, bir elmanın yarısı bu miskin ise yarısı da büyü taşında gördüğüm gençti. Yalnız o, bunun gibi çıplak değildi, iyi giyimli idi. Kiri de yoktu, çok temizdi.” demişti. Son sahneyi anlattığı sırada ise içini çekmişti.

      “Giyimli ve sevimli Sardoğan birdenbire Temuçin oldu. Böyle şey olmaz amma büyü taşı bu şaşırtkanlığı yaptı. Sardoğan’ın yerine Temuçin’i getirdi. Fakat onlar, birbirine benziyordu. Temuçin’in bıyığını kessen gene Sardoğan olacaktı, Sardoğan’a bir bıyık taksan Temuçin kılığını alacaktı.” diye uzun uzun izahlara girişti.

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      Eski Türklerde ilahlar, içtimai zümrelerin timsalleri idi. Bunlara “Yersu” denilirdi. (y.n.)

      2

      Civi yahut çiği, her kabilenin hususi ilahının adıdır. İki kabilenin harp edecekleri günden evvelki gece, civiler boy ölçüşürlerdi ve hangisi kazanırsa yapılacak savaştaki zafer de onun himaye ettiği kabileye nasip olurdu!.. (y.n.)

      3

      Cengiz’in bilahare tertip ettiği yasaya “Gök gürlerken suya girmek yasaktır.”diye bir madde koyması işte bu savaşın yüreğinde bıraktığı elemdendir. Büyük cihangir, bütün ömründe bu rezaleti unutmamıştı! (y.n.)

      4

      Yarağlanmak: Hazırlanmak. (e.n.)

      5

      Müessir: Etkili. (e.n.)

      6

      Arpağcı, efsuncu, büyücü ve sihirbaz demektir. Kaman, eski Türk dininde ruhani reis demektir. Saman kelimesi gibi Oğuzlar’daki ozan da kamandan gelme veya bozmadır. (y.n.)

      7

      Fermanferma: Hüküm süren, emir veren, emir buyuran, hüküm ferma. (e.n.)

      8

      Eski Türklerde erkek ruhanilere kaman, şaman denildiği gibi kadın ruhanilere de odakan denilirdi. Kadın şaman, halk nezdinde daha nüfuzlu olduğu için erkek şamanlar da yaptıkları dinî yahut sihrî ayinlerde saçlarını uzatırlar, kadın elbisesi giyerler, ince sesle konuşurlar, hatta kendilerinin gebe kaldıklarını, balık ve karga gibi şeyler doğurduklarını iddia ederlerdi. Bu kadınlaşma mecburiyetinin şamanları makûs cinsiyete kadar sürükledikleri söyleniyor. (y.n.)

      9

      Yav: Düşman. (e.n.)

      10

      Muhavere: İki kişi arasında karşılıklı olarak yapılan konuşma. (e.n.)

      11

      Eski