Necib Âsım Yazıksız

Türk Tarihi


Скачать книгу

Hükümdarın kızını alır. Sonra “bir düşmanın dağıttığı memlekete halkı toplamak için” yurduna geri gelir. O safiyâne emsal içinde edebî hikâyeler yahut sonraları âdet olduğu üzere güneş sistemi ile ilgili efsaneler aramak boşunadır. Eski Türklerin roman tarzındaki hikâyeleri kendi hayat gerçekleridir. Bu türden hikâyelerdeki “Atsız” gibi binlerce talih denemek isteyen yiğitler, Part kralları, Acem şahları, Arap emirleri, Çin imparatorları, Soğd beylerine müracaatla kılıçla hizmet teklif ederek bir ad ve aile istemişlerdir. Timurlenk, işte o pejmürde kıyafetli, artık atlı Türk yiğidi gibi izzeti için batılıların mahbesinden kaçmış ve aksak atının terkisine karısını bindirerek dünyayı fethe başlamıştır. Yine o delikanlılar gibi Timuçin dahi Kerayet kralından hizmet talep etmiş ve sonra Moğolların Cengiz’i olmuştur. Selçuklu ve Osmanlı devletlerini teşkil edenler de küçük emîrlerdir. Moğolların yüce hükümdarı Babür Şah, miras kalan mülkü olan Fergana’dan mahrum edildikten sonra “Kazak ve Mardan” yani serseri bir de Bey oldum der idi. Hicretten bir asır önce IX. asır sonuna bin altı yüz altıya kadar hükûmetler yıkıp yapan Türk, Kazak ve Mardanları Arap emîrlerinin habercisi İran, Çin, Anadolu ve Suriye’nin ücretli askeri, Mısır Memluklerinin kat’ü’s sâkı olarak yer almışlardır.

      Şecere-i Türkî ve diğer eserlerden hülasa edilen bundan sonraki bilgiler Tarih-i Âlem’den az bir değişiklik yapılarak alınmıştır.

      Babadan ayrıldıktan sonra Sincar sahrasını terk ile arzın dört bir yanına yayılan Nuh oğullarından Yafes ve evlâdı dahi Asya’nın yükseklerine doğru yola çıkarak oraları kendilerine mesken tuttular. Rivayete göre bunlardan bir kısmı “Fars” ve “Bahteran”ı bir müddet vatan eyledikten sonra Kaşgar şehrinin bulunduğu dağ eteklerine doğru ilerlediler. Ve Çinliler ortaya çıkışlarını Şansi eyaletinden sayıp itibar edegeldiklerinden, ihtimaldir ki anılan kısım Kaşgar’ın doğusunda bulunan çöl yoluyla Şansi eyaletine hicret ile orayı vatan tutup Çin sülalesi dahi ondan ayrılmış ola.

      Yafes oğullarının bir kısmı da Sincar sahrasının kuzeyine doğru yola çıkarak Kürdistan ve Gürcistan dağları aralarına ve oradan Tanay (Ten-don) ile Volga nehirleri arasına girdiler ve ondan sonra bir kısmı doğuya ayrılarak Türk insanı ve diğer kısmı batıya ayrılarak Avrupa milletlerini teşkil eylediler. Bazı tarihçiler de Yafes’in sekiz evladı olup hep birlikte Hazar Denizi’nin kuzeyi ile kuzeydoğusu arasına göç edip orada bir müddet ikametten sonra Volga yahut İdil Nehri ile Yayık Nehri arasına göç ettiklerini ve adı geçen Yafes sülalesinin en akıllısı gördüğü Türk adlı oğlunu aile reisi seçerek vasiyette bulunduktan sonra kendisi vefat edip sonra da her birisi bir tarafa dağıldıkları sırada Türk dahi evlatları ve halkıyla Kalmuk Beldesi yakınlarındaki Issıg Göl kenarına giderek vatan tuttukları rivayet edilir. Türk orada çadır inşasını keşfedip ailesinin idaresi için dahi bazı kanunlar koyup başlattı. Ve Türk hayatında oğlu Tutung’u kabile reisi atayarak kendisi sahra taraflarına gitti. Ve Tutung gayet zeki ve akıllı olup Fars padişahlarından ve Pişdadiyandan Kuyumers ile çağdaş idi. Tutung bir gün ava çıkmış iken bir geyik avlayarak oturup kebap etti. Yer iken elinden parçası yere düşüp ve o yer de zaten tuzla olduğundan kebaba lezzet geldi. Bundan sonra yemekte tuz kullanmayı âdet edindi ve tuz kullanımı ilk defa onunla başlamıştır diye geçer. Onun vefatında oğlu İlçi Han makamına geçti ve o dahi uzun bir zaman kabilesine başkanlık yaptıktan sonra Dibbaku Han, ondan sonra oğlu Kuyuk Han başa geçip yönetmişlerdir. Kuyuk Han dahi birçok seneler yaşadıktan sonra vefatında Alınça Han yerine geçti. Bunun zamanında hükûmet ettiği bölgeler olağanüstü bayındırlık kazandığı gibi putperestlik ortaya çıktı. Alınça Han’ın birbirine çok benzeyen iki oğlu olup birinin adı Tatar diğerinin adı Moğol idi. Alınça Han hayatında hükmü altında bulunan yerleri iki oğluna taksim etti.

      Bu Tatarlar yetmiş üç bin boy oldukları hâlde uzunca bir zamanda bir Han idaresinde bulunup sonra pek çok kollara ayrıldılar. Ve bir kısmı Hıtay hududuna yerleşerek onlarla harp ede ede buyruğu altına girdiği gibi, bir kısmı da Ikrak Müren yahut Yenice dedikleri nehir sahilinde yayıldılar.

      Tatar Han ölünce Han’ın terk ettiği ülkede bir müddet hüküm sürdükten sonra oğlu Yuga (Yuka) Han yerine geçti. Ve o dahi uzun müddet yönettikten sonra vefat ederek oğlu Yelince Han ve onun vefatından sonra oğlu Yelsalı Han, ondan sonra oğlu Atsız Aksur (Akçur) Han ondan sonra oğlu Ordu Han hanlık makamına geldiler. Zamanında Hıtay taraflarına doğru mülkü genişledi. Ve Turan tarafına doğru sefere çıktı. Vefatından sonra oğlu Bay-du Han yerine oturdu. Ve bunun zamanına kadar Moğol ile Tatar evladı arasında bir çekişme olmamıştı. Ve her biri kendi ataları tarafından verilen mülkte hükûmet etmekle yetinirlerdi. Az önce adı geçen Han fikir ve tedbirden yoksun gafil bir kişi olduğundan gereksiz yere amcazadeleri Moğol evladı ülkesini işgal ve yağmaya kalkıştı. Ve onlar ile harp üzere iken vefat ederek oğlu Sevinç Han yerine geçti ve babasının zamanından miras kalan harp gailesini uzatıp şiddetlendirerek sonunda Moğollara galip geldiler. Dört yüz sene kadar evlat ve torunları Moğollar üzerinde nüfuz sahibi oldular ise de Ergenekon’dan çıkan Moğolların hücumlarıyla sonunda yok oldular.

      Moğollara gelince, Moğol Han babası ölünce Han’ın verdiği ülkede uzun müddet hükümdarlık yaptıktan sonra vefat ederek dört evlat bıraktı ki isimleri şunlardır: Kara Han, Uz Han, Guz Han, Kur Han’dır. Hayatında büyük oğlu Kara Han’ı kendine halef olarak tayin etmesi sebebiyle makamına o geçti. Zamanında yaz vakitlerinde Ulu Dağ ve Küçük Dağ’daki yaylaklarda ve kışları Karakum ve Sir yahut Yaksart suyu civarında kışlamak geleneği başladı. Ve Kara Han’ın büyük eşinden bir oğlu oldu ise de Moğollar arasında çocukları bir yaşına gelmeyince isim koyma geleneği olmadığından doğumundan bir sene geçince mu’tad bir düğün ve ziyafet tertip ederek Moğol beylerine: “Bizim bu oğlumuz bir yaşına geldi, buna bir ad koyunuz.” demesi akabinde çocuk, beylerden evvel cevaba başlayarak: “Benim adım Oğuz Kağan’dır.” dedi. Ve hazır bulunan büyük ve küçük cümlesi bir yaşındaki çocuktan bu sözü işittiklerine şaşırarak çocuğun kendine koyduğu ismi güzellikle kabul ettiler. Ve Oğuz büyüyünce babası Kara Han amcası Uz Han’ın kızını kendisine eş eyledi. Bu Oğuz Han, Hazreti İbrahim dinini bir vasıta ile öğrenerek kabul etmişti. Aldığı kıza da tevhidi teklif etti ise de reddedildiğinden o da kız ile birleşmekten sakındı ve babasına: “Oğlun kızı sevmiyor ve ayrı yatıyor.” diye haber verdiklerinde o da diğer amcası Guz Han’ın kızını alıverdi ve o kız dahi tevhiten sakınınca onunla da birleşmekten vazgeçti. Ve bir gün ava çıkmış idi. Diğer amcası Kur Han’ın kızını bir su kenarında çamaşır yıkayan birtakım fakir kızların yanında görerek çağırdı. Evvelce iki kız almış ise de dinini kabul etmedikleri için yatağına almadığını ve eğer dinine dâhil olursa kendisiyle evlenmek istediğini kıza anlattı ve o da “Sen ne dinde olur isen ben de o dinde bulunurum.” demesi üzerine, Oğuz babasına Guz Han’ın kızına da talip olduğunu anlattı ve babası Kara Han da bir büyük düğün kurarak evlendirdi. Bir gün Oğuz uzakça bir yere ava gitmiş idi. Kara Han da aşiret beylerini çağırıp sohbet esnasında Oğuz’un annesinden yani eşinden “Oğuz sonraki aldığı kızı sever ve evvelki aldığı kızlara asla iltifat etmez, acaba bunun sebebi nedir?” diye sual etmesi üzerine o da: “Gelinlerin daha iyisini bilirler, onlardan sual eyle” dedi. Onlara sorunca büyük gelini: “Bizi kendi dinimizden çevirmek ve kendisinin inandığı dine dâhil etmek istedi, biz kabul etmedik. Küçük gelin kabul etti, onun için onu çok sever.” dedi. Kara Han bu sözü işitince bütün beylerini çağırıp istişare etti ve Oğuz’u avda iken tutup öldürmeye karar verdiler ve Oğuz tarafına adam çıkardılar. Bu söz küçük gelinin kulağına gidince Oğuz’a derhâl adam göndererek durumu anlattı. Ve Oğuz da bunun üzerine etrafa adamlar göndererek “Atam asker tertip etmiş ve beni öldürmeye