Necib Âsım Yazıksız

Türk Tarihi


Скачать книгу

olan bu kelime (Mavi Göl) demektir.

21

(Alaşan) ismi Türk kaidesine uygun bir terkiptir. Birinci kelimesi Türkçeden alınmış (Ala) ve diğeri Çincede (dağ) demek olan (şan)dır.

22

Gobi’nin ne demek olduğu bir iki sahife aşağıda görülecektir.

23

Loess yahut Lehem Almanca salsal-balçık manasında olup Ren Nehri’nin teşkil ettiği hakiki araziye verilen addır.

24

Aslı gerek Türk ve gerekse İranlı olsun buralarda yerleşip kalana “Sart” denildiğini Avrupalı seyyahlar rivayet ediyor. Çağatay Lügati’ni yazan Şeyh Süleyman Efendi bu kelimeyi: “Türkistan’da Asabire denilir ki aslı Tacik ve Farsdır, Tat dahi derler.” diye tarif ediyor.

25

Şecere-i Türkî, s. 3.

26

(Orduluk) demek olacak.

27

Türkçeye “yer katı, gök uzak” diye tercüme olunabilir.

28

Barmak, yani varmak mastarından türemiştir.

29

Ruslar buna (Semirçe-Sémirtché) derler.

30

İyi su demek.

31

Toygarlı su demek.

32

Türkçede beyabân, deşt manasınadır. Moğolcanın (dalay), (döngel) kelimesi ise (deniz) demektir.

33

Orman, gabe manasında Türkçe bir kelimedir.

34

Aşaşnıng boyı ay natır Alalı cılkı coşatır, Radloff, C. 3, s. 22

35

Sayılan bitkilere hâlâ ismi “kendbadem” adıyla kasabaya âlem olup kalmış olan badem ağaçlarını ve Bâbür’ün eserinde saydığı birçok bitkiyi, mesela kırmızı kabuklu “ayık otu-ayu otu”, “tabolga”yı “terek” yani (kavak) ağacını ilave etmelidir.

36

Hicrî 6. Yüzyılda Kara Göl’de kuğu kuşları avlanıyordu.

37

Nerşahî burayı Ebu’l Hasan Bin Muhammed Nişâburî’den iktibas etmiştir.

38

Babürnâme, s.173 ve devamı…

39

Radloff, C. 3, s. 82.

40

Bu buralı bir Türk şarkısı tercümesidir ki Çin’de söylenmesi yasaktır. Radloff, C. 6, s. 202.

41

Uula, Moğolcada dağ demek olduğundan (Han Dağı) demektir. Buraya Türkler “Kut Dağı” derler ki buradaki (Kut) kelimesi (iktidar) manasına geldiğinden iki isim birbirinin tercümesi demek oluyor.

42

Vambery: Türkmen Şarkısı.

43

Neş’e bahş, çiçekli çayırlar, neş’e bahş Bantu Suu’n tarancı şarkılarından, s. 57.

44

(bolmas) bizim lehçede (olmaz), (börü) (kurt) demektir. Osmanlıcada bu darb-ı meselin mukabili: “dağ başından duman, insan başından yaman eksik olmaz”dır.

45

Palladius’tan menkuldür.

46

Palladius’tan menkuldür.

47

Palladius’tan menkuldür.

48

Kuzey İpek Yolu.

49

Germ-sal terkibindeki germ kelimesi Farsçanın sıcak manasına gelen bir sıfatı ve sal lafzı da eski Türkçede yel-rüzgâr manasında olan bir isimden oluşmuştur.

50

Babürnâme, s. 344-345.

51

Babürnâme, s. 5.

52

Bükmek, çevirmek manasında olan burmak mastarından türemiştir. Batı havzasında boran, kuzey ve kuzeydoğudan eser.

53

Bazen bu bahar fırtınaları tabun yani hayvan sürülerine o kadar şaşkınlık verir ki atlar âdeta çıldırmışçasına kaçarak dereler içine saplanıp telef olurlar.

54

Tunguzların boru -bourou kelimeleri ile Finovaca “kara” manasına gelen puru kelimesi karşılaştırmaya değer.

55

Rus seyyah, coğrafyacı, doğa bilimci. Moğolistan, Çin ve Tibet hakkında çalışma yaptığı dönemde çetin Orta Asya coğrafyasında uzun ve zorlu yolculuklar da yapmıştır. (ç.n.)

56

Dereke, sıfırın altındaki sıcaklık için kullanılır. (ç.n.)

57

Strabon (Istrabon) milattan yaklaşık yarım asır önce doğmuş coğrafya yazarıdır.

58

Bugünkü Macaristan. (ç.n.)

59

Beyana, Hindistan’da sağlam ve önemli bir mevzidir.

60

Kaşgarcada bitimek (yazmak demektir, olumsuzu bitimemek (yazmamak), bitişmek (yazışmak), bittirmek (yazdırmak) demektir. Tunguzcada bitim (yazmak) bitmetim (yazışmak), bitiklemim (yazmak istemek) demektir. Moğolcada biti hu (yazmak), bitihuhu (yazdırmak), bitilechu (yazışmak) manasınadır. Bunlarla Macarcanın yazı harfi manasına gelen (Betü) kelimesi kıyaslanırsa köklerdeki ortak noktalar meydana çıkar.

61

Finliler aslen Türk oldukları hâlde Asya’da ne isimle adlandırıldıkları hâlen anlaşılamamış ancak meskûn oldukları bölgeye, Finland’a nisbetle Finova adı verilmiştir. Ugurian yani Ugorlara gelince bunlar Macarlardan ibarettir. Macarların Uygurlardan olduklarını ve Avrupaca tanınmış oldukları Ungaruva, Ungaria ve Engürüs vasıflarının On Uygur tabirinden alınmış olduğunu bazı tarihçiler beyan etmekte iseler de Macarlar kendilerinin Uygurlardan olmadıklarını ispata çalışmakta ve Türkçede “pösteki giyen” manasına gelen Bulgarlarla bir cinsten olduklarını şu son zamanlarda iddia etmektedirler.

62

Bulgarlar bu hususta sair hemcinslerinden ayrılmışlardır.

63

Bu mezhep Samoyetlerde ve Sibirya’nın kuzeydoğu kısmıyla Büyük Okyanus’ta uzandığı adalara yayılan bir mezhep olup bu mezhebe tabi olanlar, güneşte bulunduğunu var saydıkları bir ilaha ve birçok cin ve meleklere inanır ve bunların en büyüğüne (Şeytan) adını verirler. (Şaman) adını verdikleri rahipleri bir atkuyruğu takar ve gûyâ bu cinleri kovmak için boyunlarına bir davul asıp ara sıra çalarlar. Ve birtakım sihirler yapmak iddiasında bulunurlar. (Kamusü’l Âlâm)

64

Karayimler din itibarıyla Mûsevî ancak köken olarak Yahudi değil bir Türk kavmidirler. (ç.n.)

65

Hicrî 8. Asırda yetişen ünlü tarihçi İbni Haldun: “Dört iklimin (Lehistan’ın kuzeyi ve Norveç’in doğusu) bütün kuzey bölgesi tamamen doğudan batıya kadar denizle çevrilidir. Batıdan itibaren kuzeyde kalan ülkede Finmark yani (Fin-mark=Finlandiya) denilen bir Türk kavmi yerleşmiştir.” diyerek Finlandiyalıları Türklerden saymıştır.

66

Bu harflerin alfabesi En Eski Türk Yazısı adlı eser-i aczide tarif edilmiştir.

67

Bahadır Gazi, Kıpçak kelimesi hakkında şu malumatı veriyor: Oğuz Han’ın bir yiğidi var idi. Karısını alıp gitmişti. Kendisi savaşta öldü, hatunu kurtulup iki suyun arasında Han’ın arkasından yetişti. Hamile idi. Sancısı tuttu. Gün soğuk, girmek için ev yok idi. Çürük bir ağaç içinde oğlan doğurdu. Bunu Han’a bildirdiler. Bunun üzerine Han dedi: Bunun