bilimler zorlamanın başlangıcıdır ve birbirleriyle olan doğal ilişkileri ölçüsünde hesaba katıldıklarında kârlıdırlar. “Sanırım, Sokrates ama böyle bir çalışma sonsuz bir iş olur.” dedi Glaukon. Ne çalışmasından bahsediyorsun, başlangıç mı, ne? Çünkü bütün bu şeyler yalnızca başlangıçtır ve sen kesinlikle safi matematikçinin aynı zamanda bir diyalektikçi olduğunu zannetmiyor musun? “Kesinlikle hayır. Mantığı çalışan bir matematikçiyi bile zor gördüm.” Ve yine de Glaukon, gerçek mantık, düşünsel dünyanın müziği olan diyalektiğin ve bizim, duvardaki gölgeleri seyretmekten gölgeleri oluşturan resimlere vardığımızda görüş çabasıyla kıyasladığımız millî marşı değil midir? Öyle olsa bile duyudan uzaklaşan diyalektik beceri, iyi ideasının derin düşüncesindeki saf zekâya varır ve düşünsel dünyanın sonuna kadar asla dinlenmez. Mağaradan ışığa çıkan soylu yol ve güneşte gözlerin kırpışması, sadece bir resmin değil, gerçekliğin gölgelerini düşünmeye dönmesi süreci ve yeni görme becerisini matematiksel bilimler yardımıyla aşamalı olarak edinme, ruhun ideal varlık düşüncesine yükselmesidir.
“Buraya kadar seninle aynı fikirdeyim. Ama şimdi, girişi bırakıp millî marşa geçelim. Öyleyse diyalektiğin doğası ve oraya ulaştıran yollar nelerdir?” Sevgili Glaukon, beni burada takip edemezsin. Önceki bilimlerde disipline sokulmamış birine mutlak doğrunun sunulması mümkün değildir. Ama mutlak doğrunun bir bilimi olduğu ve uygulananlardan çok farklı olduğuna inanıyorum. Çünkü diğer bütün sanatlar ve bilimler insan ihtiyaçları, fikirleri ile ilgilidir. Matematiksel bilimler gerçek varlığın bir hayal veya hipotezidir ve asla kendi ilkelerini analiz etmezler. Yalnızca diyalektik, ruhun gözünü cehaletin barbar bataklığından yukarıdaki dünyanın ışığına, betimlediğimiz bilimlerin yardımıyla dönüştürerek ve ona yönlendirerek hipotezlerin üstündeki ilkelere yükselir. Bilimler, bir fikirden daha büyük ama bilimden daha az bir netlik gösteren ve bir önceki betimimizde anlayış dediğimiz başka bir ada gerek olsa da genelde böyle söyleniyor. Böylece dört tane adımız oluyor; iki tanesi akıllı insana, iki tanesi fikre: Mantık veya zihin, anlayış, inanç, gölgelerin uyum yaratan algısı -olmak; dönüşmek, akıllı kimse; fikir- ve bilim; inanç, anlayış; gölgelerin algısı. Diyalektik belki her yaradılışın varlığını veya özünü açıklayan, tanımlayan, iyiyi ayıran ve soyutlayan, iyi uğruna bütün rakipleriyle savaşmaya hazır bir bilim olarak tanımlanabilir. Diyalektikçi olmayan birine göre hayat uyuşuk bir rüyadır ve o uyanmadan önce bir sürü insan onun mezarındadır. İdeal devletinin gelecek yöneticilerinin zeki varlıklar olmasını mı yoksa direkler kadar salak olmasını mı tercih edersin? “Kesinlikle ikincisi değil.” Öyleyse onlara soru sormayı, cevaplamayı öğretecek ve bilimlerin saçak taşı olan diyalektikle eğitmelisin.
Diyebilirim ki yöneticilerimizin nasıl seçildiğini ve seçim aşamasının bir adım ileriye götürülmesi gerektiğini unutmuşsun. Önceki gibi daimi ve yürekli, hoş görünümlü ve asil davranışlı olmalılar ama şimdi eğitimin iyileştireceği doğal bir yetenekleri de olmalı. Bu demek oluyor ki çabuk öğrenen, zihinsel zahmete dayanıklı, kuvvetli hafızalı, sağlam, çalışkan, zihinsel becerilerle ahlaki becerileri birleştirebilen, kusurlu ve taraflı olmayan, bedensel egzersizlerde sapasağlam, zihinsel olanlarda uyuşuk ya da tam tersi olmayan; sahtelikten nefret eden ama bilinçsizce sürekli cahilliğin bataklığında debelenen yaralı bir ruh değil; alçak ya da çürük biri değil ama kolları bacakları güçlü ve zihnin büyük jimnastik denemelerine hazır durumda olmalı. Adalet bu tür kişilerde kolayca bulunabilir ve bu kişiler devletimizin kurtarıcısı olur. Başka türden öğrenciler felsefeyi yalnızca şu an olduğundan daha gülünç duruma sokarlar. Coşkum için bağışlayın, heyecanlanıyorum fakat onu ayaklar altına alınıp ezilmiş hâlde görünce onu bu rezil duruma sokanlara öfkeleniyorum. “Olman gerekenden daha heyecanlı olduğunu fark etmemiştim.” Ama öyle hissettim. Şimdi, öğrencilerimizin seçiminde başka bir hususu unutmayalım: Genç olmalılar, yaşlı değil. Çünkü Solon’un, yaşlı bir adamın sürekli öğrenebileceği sözü yanlış anlaşılmıştır. Gençlik öğrenme ve çalışma zamanıdır, zihnin, özgür ve narin olduğunu ve vücudun öyle olmadığını, ayrıca, kabul edilmeyecek kadar zor şartlarda çalışmaması gerektiğini unutmayalım. Öğrenme, ilk etapta doğal eğilimin keşfedildiği bir tür oyun olmalıdır. Savaşa hazırlanırken genç köpekler önce yalnızca kan tadı almalıdırlar fakat iki üç yıl boyunca yaşamı yalnızca uyku ve bedensel egzersize bölen gerekli beden eğitimi bittiğinde ruhun eğitimi ciddi bir mesele olur. Yirmili yaşlara gelindiğinde eğitimlerinde yeni bir dönem başlayacak olan, gelecek vadeden öğrenciler seçilmelidir. Şimdiye dek parçalar hâlinde öğrendikleri bilimler birbirleriyle ve gerçek varlık ile ilişkilendirilecektir çünkü bunları birleştirme kuvveti, kuramsal ve diyalektik becerinin sınavıdır. Ve sonrasında otuzlara gelinince duyular dünyasından çıkıp ideaların soyut dünyasına geçebileceklerini belirlemek için bir seçim daha yapılır. Fakat bu noktada, mevcut tecrübeyle değerlendirildiğinde, diyalektiğin birçok kötülüğün kaynağı olma tehlikesi vardır. Tehlike, benzer bir durumda gösterilebilir: Servet ve lüks içindeki bir toplulukta yetişmiş bir insan düşünün. Bir anda öz çocuk olmadığı bilgisini alıyor. O güne kadar tanınmış anne babasını hep onurlandırdı, diğerlerini, yağcıları umursamadı. Şimdi ise tersini yapıyor. İşte bir insanın prensiplerine bu olur. Evde öğrendiği ve üstünde anne baba hâkimiyeti kuran belirli öğretiler vardır. Şimdi onlara suç atıldığını öğrenir. Sıkıntılı bir kişi ona gelir ve “Adil ve iyi nedir?” diye sorar ya da erdemlerin kötü, kötülerin erdem olduğunu ispatlar ve zihni tedirgin olur. Bugüne kadar yaptığı gibi sevmeyi, onurlandırmayı ve onlara itaat etmeyi bırakır. Hazlarla dolu bir hayata ayartılır, kuralsız bir insan ve bir serseri olur. Böyle aferistlerin durumu çok acınasıdır ve otuz yaşındaki öğrencilerimizin bu acımaya ihtiyacı olmaması için genç insanların henüz çok erken felsefe ile uğraşmaması için elimizden geleni yapmalıyız. Çünkü genç bir adam yalnızca bir görüşle oynayan bir tür köpektir ve her gün fikirlerini çözümleyip durur. Yakında hiçbir şeye inanmamaya başlar, kendinin ve felsefenin itibarını sarsar. Otuz yaşında bir adam bu yolda ilerlemez. Tartışır ve yalnızca karşı çıkmaz. Tutumunun ciddiyeti ile felsefeyi onurlandırır. Ruhun bu ikinci jimnastik eğitimine ne zaman izin vermeliyiz? Diyelim ki beden eğitimi için iki katı süre gereklidir. Otuzda, beş altı yıl ile başlanır ve on beş yıl boyunca öğrencinin mağaraya inmesine ve hayat tecrübesi kazanmasına izin verin. Ellide, nesnelerin sonuna dönsünler ve gözlerini iyi ideasına diksinler, bu düzenden sonra hayatlarını düzenlesinler. Gerekirse devletin dümenine geçsinler ve diğerlerini peşinden gelmeleri için eğitsinler. Zamanı geldiğinde kutsanmış adalara huzur içinde gidecektir. Kurbanlarla onurlandırılacaktır ve Pythia kâhininin onayladığı şekilde bir ibadeti kabul edecektir.
“Sen bir heykeltıraşsın Sokrates ve yöneticilerimiz için kusursuz bir resim çizdin.” Evet ve dadılarımız için çünkü kadınlar erkeklerle her şeyi paylaşacaklar. Ve sen de devletimizin sadece bir heves değil, dünyevi beyhudelikleri küçümseyip yalnızca adalete hizmet eden filozof-krallar yetiştiğinde gerçekleşebileceğini anlayacaksın. “Peki çalışmalarına nasıl başlayacaklar?” İlk adımları on yaşından büyükleri köylere gönderip kalanlarla devam etmek olacak…
Altıncı kitabın başında, Platon filozof ile dünyanın ilişkisine yaptığı açıklamayı önceden yaptı ve bunda, diğer bölümlerde olduğu gibi eğitimde öngördüğü düzeni izledi ve somuttan soyuta doğru ilerledi. Yedinci kitabın sonunda, mağaranın gerçek ışığa ve ateşe açılması ile bilginin bölünmesi görüşüne geri döner. Aynı anda karanlıktan aydınlığa çıkaran bir yol olarak gösterilen diyalektik sürece şöyle bir bakarak önceki konuşmada büyük bir düşünce çabasıyla ancak kazanılmış sonucu samimiyetle bir resimde sergiler. Gölgeler, görüntüler, güneş