Зия Гёкальп

Türkçülüğün Esasları


Скачать книгу

almış olduğumuz cemiyetin mefkûresi ruhumuzu vecdlere gark ederek mesut yaşamamıza sebep olur.

      Bundan dolayıdır ki, insan terbiyesiyle büyüdüğü cemiyetin mefkûresi uğruna hayatını feda edebilir. Hâlbuki zihnen kendisini nispet ettiği yabancı bir cemiyet uğruna ufak bir menfaatini bile feda edemez. Hülasa, insan terbiyece müşterek bulunmadığı bir cemiyet içinde yaşarsa bedbaht olur. Bu mütalaalardan çıkaracağımız amelî netice şudur: Memleketimizde vaktiyle dedeleri Arnavutluk’tan yahut Arabistan’dan gelmiş millettaşlarımız vardır. Bunları Türk terbiyesiyle büyümüş ve Türk mefkûresine çalışmayı itiyat etmiş görüyorsak sair millettaşlarımızdan hiç tefrik etmemeliyiz. Yalnız saadet zamanında değil, felaket zamanında da bizden ayrılmayanları nasıl milliyetimizden hariç telakki edebiliriz. Hususiyle, bunlar arasında milletimize karşı büyük fedakârlıklar yapmış, Türklüğe büyük hizmetler ifa etmiş olanlar varsa, nasıl olur da bu fedakâr insanlara “Siz Türk değilsiniz.” diyebiliriz. Filhakika, atlarda şecere aramak lazımdır, çünkü bütün meziyetleri sevkitabiiye müstenit ve irsi olan hayvanlarda da ırkın büyük bir ehemmiyeti vardır. İnsanlar ırkın içtimai hasletlere hiçbir tesiri olmadığı için, şecere aramak doğru değildir. Bunun aksini meslek ittihaz edersek, memleketimizdeki münevverlerin ve mücahitlerin birçoğunu feda etmek iktiza edecektir. Bu hâl, caiz olmadığından “Türküm.” diyen her ferdi Türk tanımaktan, yalnız Türklüğe hıyaneti görülenler varsa, cezalandırmaktan başka çare yoktur.

      3

      TÜRKÇÜLÜK VE TURANCILIK

      Türkçülükle Turancılığın farklarını anlamak için, “Türk” ve “Turan” zümrelerinin hudutlarını tayin etmek lazımdır. “Türk” bir milletin adıdır. Millet, kendisine mahsus bir harsa malik olan zümre demektir. O hâlde, Türk’ün yalnız bir lisanı, bir tek harsı olabilir.

      Hâlbuki Türk’ün bazı şubeleri Anadolu Türkleri’nden ayrı bir lisan, ayrı bir hars yapmaya çalışıyorlar. Mesela, Şimal Türklerinden bir kısım gençler bir Tatar lisanı, Tatar harsı vücuda getirmekle meşguldürler. Bu hareket, Türklerin başka bir millet, Tatarların başka bir millet olması neticesini verecektir. Uzakta bulunduğumuz için, Kırgızların ve Özbeklerin nasıl bir şiar takip edeceklerini bilmiyoruz. Bunlar da birer ayrı lisan ve edebiyat, birer ayrı hars vücuda getirmeye çalışırlarsa, Türk milletinin hududu daha daralmış olur. Yakutlarla Altay Türkleri daha uzakta bulundukları için, bunları Türkiye Türkleri’nin harsı dairesine almak daha güç görünüyor.

      Bugün, harsça birleşmesi kolay olan Türkler, bilhassa Oğuz Türkleri yani Türkmenlerdir. Türkiye Türkleri gibi, Azerbaycan, İran, Harezm Türkmenleri de Oğuz uruğuna mensupturlar. Binaenaleyh, Türkçülükteki yakın mefkûremiz “Oğuz ittihadı” yahut “Türkmen ittihadı” olmalıdır. Bu ittihattan maksat nedir? Siyasi bir ittihat mı? Şimdilik hayır! İstikbal hakkında bugünden bir hüküm veremeyiz. Fakat bugünkü mefkûremiz, Oğuzların yalnız harsça birleşmesidir.

      Oğuz Türkleri, bugün dört ülkede yayılmış olmakla beraber, hepsi birbirine yakın akrabadır. Dört ülkedeki Türkmen illerinin adlarını karşılaştırırsak görürüz ki, birinde bulunan bir “il”in yahut “boy”un diğerlerinde de şubeleri var.

      Mesela, Harezm’de Tekelerle Sarıları ve Karakalpakları görüyoruz. Memleketimizde Tekeler bir sancak teşkil edecek kadar çoktur; hatta bir kısmı vaktiyle Rumeli’ye nakledilmiştir. Türkiye’deki “Sarılar” bilhassa “Rumkale”de otururlar. Karakalpaklar ise, “Kara-papak” ve “Terekeme” adlarını alarak Sivas, Kars ve Azerbaycan cihetlerine yerleşmişlerdir. Harezm’de Oğuz’un “Salur” ve “İmrali” boylarıyla “Çavda” ve “Göklen-Karluklardan Kealin” illeri vardır. Bu isimlere Anadolu’nun muhtelif noktalarında tesadüf edilir. Göklen, kendi adını Van’da bir köye “Gökoğlan” şeklinde vermiştir.

      Oğuz’un Bayat ve Afşar boyları da gerek Türkiye’de, gerek İran’da ve Azerbaycan’da mevcuttur. Akkoyunlularla Karakoyunlular da bu üç ülkede yayılmışlardır. O hâlde Harezm, İran, Azerbaycan ve Türkiye; Türk etnografyası itibariyle aynı uruğun yurtlarıdır. Bu dört ülkenin mecmuuna “Oğuzistan” adını verebiliriz. Türkçülüğün yakın hedefi bu büyük kıtada yalnız bir tek harsın hâkim olmasıdır.

      Oğuz Türkleri umumiyetle Oğuz Han’ın torunlarıdır. Oğuz Türkleri birkaç asır evveline gelinceye kadar mütesanit bir aile hâlinde yaşarlardı. Mesela Fuzulî bütün Oğuz şubeleri içinde okunan bir Oğuz şairidir. Korkut Ata kitabı Oğuzların; resmî Oğuznamesi olduğu gibi, Şah İsmail, Âşık Kerem, Köroğlu kitapları gibi halk eserleri de bütün Oğuzistan’a yayılmıştır.

      Türkçülüğün uzak mefkûresi ise “Turan”dır. Turan bazılarının zannettiği gibi, Türklerden başka Moğolları, Tunguzları, Finuvalıları, Macarları da ihtiva eden bir “kavimler halitası” değildir. Bu zümreye, ilim lisanında “Ural-Altay” zümresi denilir. Mamafih bu son zümreye mensup kavimlerin lisanları arasında bir akrabalık bulunduğu da henüz ispat edilememiştir. Hatta bazı müellifler, Ural kavimleriyle Altay kavimlerinin birbirinden ayrı iki zümre teşkil ettiğini ve Türklerin Moğollar ve Tunguzlarla beraber Altay zümresine, Finuvalılarla Macarların da Ural zümresine mensup olduklarını iddia ediyorlar. Türklerin Moğollarla ve Tunguzlarla lisani bir karabeti olduğu da henüz ispat edilememiştir. Bugün ilmen sabit olan bir hakikat varsa, o da Türkçe konuşan Yakut, Kırgız, Özbek, Kıpçak (Tatar), Oğuz gibi Türk şubelerinin lisanca ve ananece bir vahdete malik bulunduğudur. Turan kelimesi, Turlar yani Türkler demek olduğu için, münhasıran Türkleri ihtiva eden camiavi bir isimdir. O hâlde, “Turan” kelimesini bütün Türk şubelerini ihtiva eden büyük Türkistan’a hasretmemiz lazım gelir. Çünkü “Türk” kelimesi bugün yalnız Türkiye Türklerine verilen bir unvan hükmüne geçmiştir. Türkistan’daki Türk harsına dahil olanlar, tabii yine bu ismi alacaklardır. Benim itikadımca, bütün Oğuzlar yakın bir zamanda bu isimde birleşeceklerdir. Fakat Yakutlar, Özbekler, Kırgızlar ayrı harslar vücuda getirdikleri takdirde, ayrı milletler hâlini alacaklarından, yalnız kendi isimleriyle anılacaklardır. O zaman bütün bu eski akrabaları kavmî bir camia hâlinde birleştiren müşterek bir unvana lüzum hissedilecek. İşte, bu müşterek unvan “Turan” kelimesidir.

      Türkçülerin uzak mefkûresi “Turan”, namı altında birleşen Oğuzları, Tatarları, Kırgızları, Özbekleri, Yakutları lisanda, edebiyatta, harsta birleştirmektir. Bu mefkûrenin bir şeniyet hâline geçmesi mümkün mü, yoksa değil mi? Yakın mefkûreler için bu cihet aranırsa da, uzak mefkûreler için aranmaz. Çünkü uzak mefkûre, ruhlardaki vecdi namütenahi bir dereceye yükseltmek için, istihdaf edilen çok cazibeli bir hayaldir. Mesela Lenin, Bolşeviklik için, yakın mefkûre olarak kolektivizmi, uzak mefkûre suretinde de komünizmi ileri sürmüştür. Komünizmin ne zaman husule geleceğini soranlara şu cevabı vermiştir: “Komünizmin ne zaman tatbik olunacağını şimdiden kestirmek mümkün değildir. Bu, Hazreti Muhammed’in cenneti gibi ne zaman ve nerede görüneceği malum olmayan bir şeydir.”

      İşte, Turan mefkûresi de bunun gibidir. Yüz milyon Türk’ün bir millet hâlinde birleşmesi Türkçüler için en kuvvetli vecd membaıdır. Turan mefkûresi olmasaydı, Türkçülük bu kadar süratle intişar etmeyecekti. Mamafih kim bilir? Belki, istikbalde “Turan” mefkûresinin husulü de mümkün olacaktır. Mefkûre, istikbalin halikidir. Dün Türkler için hayalî bir mefkûre hâlinde bulunan “millî devlet”, bugün Türkiye’de bir şeniyet hâlini almıştır.

      O hâlde, Türkçülüğü, mefkûresinin büyüklüğü noktasından üç dereceye ayırabiliriz:

      1. Türkiyecilik.

      2. Oğuzculuk yahut Türkmencilik.

      3. Turancılık.

      Bugün